Arnon Grunberg – Hastalıksız Adam

Samarendra Ambani mimarlık eğitimi almıştır. Okulunu dereceyle bitirdikten sonra arkadaşı Dave’le kendi şirketini kurmuştur. On dört yaşına kadar rahip yardımcılığı yapmış, sonra Hıristiyanlığı hafta sonu meşgalesi bellemiştir. Aslen Hindistanlıdır, babası gelecek vadeden bir gençken İsviçre’ye göçmüş, işini gücünü kurduktan sonra İsviçreli bir kadınlar evlenmiş, iki çocuk yapmıştır. Sam’in Hintli dış görünüşü kafa karıştırıcıdır, barda takılırken sert bakışlara maruz kaldığı çoktur, oysa tam bir İsviçrelidir. Irak’a gidecek, Hamid Shakir Mahmoud’un istediği opera binasını inşa etmek üzere projesini sunacaktır, diğer iki mimardan daha iyi bir proje sunması durumunda şirketine takla attırmayı düşünmektedir. Bir de insana özgürlük bahşetmeyi, ustası Fehmer insana verilecek alanı sosyolojiyle, psikolojiyle falan yoğurmamış, yaşamı bütün kuraklığıyla beton yapılar arasında yeniden inşa etmiştir. Sam öyle inşa etmemiştir, her yere çimento dökmek istemez. Yakalandığı zaman öyle yapmak istediğini söyler ama özgürlüktür asıl istediği, ironik olarak özgürlüklerin ortadan kaldırıldığı, Batı’nın mahvettiği bir ülkeye Batılı bir mimar olarak gitmektedir. Neden hapsedildiğini bilmemektedir. Beş yaş küçük kardeşi Aida bir kas, kemik ve deri yığını olarak iyi bile yaşamıştır, tedavisi için ABD’ye gitmesi gerekmektedir ama iyileşme oranı pek düşüktür, aile şartları zorlamaz, kız İsviçre’de kalır ve doktorların tahminlerinin aksine beklenenden çok daha uzun yaşar. Kız arkadaşı, müstakbel eşi ve çocuklarının anası Nina ziyarete geldiğinde müziğin sesini açarlar zira Aida’nın o mutluluk dolu anda ölmek istediğini söylemesinin duyulmaması için uğraşır Sam. Gereken parayı biriktirecek, kardeşini tedaviye gönderecektir bir gün, öyle umut eder. “Samarendra on altı yaşındaydı, babasının vadide ölü bulunduğunu duyduğu anda tam olarak nasıl davranması gerektiğini bilmesine kendi de şaşırıyordu.” (s. 9) Duyguları simüle etmekte mahirdir, insanları gözlemleyip neler hissettiklerini anlamaya çalışır, davranışlarını neler hissetmesi gerektiğine göre biçimlendirir. Otistik değildir, belki de öyledir. Yakalandığı zaman mimar olduğunu, bir yarışma için Irak’a geldiğini defalarca söyler, mimarlıkla ilgili yavelerini sıkar ki romanın bir kısmı sanatın estetik ve pratikle ilişkisini irdelemeye ayrılmıştır, Fehrer öyle söylerken çömezi Sam böyle söylemektedir. Fehrer dolgun bir çek yazmıştır Sam’in Dubai’de hapsedilmesinin ardından, aileye yardım, Sam o parayı Aida’nın tedavisine ayırmıştır. Nina yeni bavula yeşil bir kurdele bağlamıştır, böylece Irak’ta bavulunu karıştırmayacaktır Sam, ayrıca Nina’nın ne kadar iyi bir kız olduğunu anlayacaktır. Evlenilebilir. Çocuk yapılabilir. Birlikte ölünebilir. Aida’yı mimari bir yapı gibi tasarlama isteğini nihayet çek vasıtasıyla hayata geçirebilecektir ama kendisi hayatta olmayacaktır. Nina da Sam’den hallicedir, ne hissettiği belli değildir, şans eseri birliktelerdir sanki. Fehrer’in şirketinde staj yapmıştır Sam, adamın getir götürünü yapmaktan öteye geçememişse de efsanevi mimarla aynı mekânda bulunması bile yeter ona. İsviçreliler arasında bir İsviçreli gibi yaşamak için İsviçre’nin, Batı’nın bütün değerlerini almıştır, bu sebeple Hintli olduğu her söylendiğinde üstüne basa basa İsviçreli olduğunu belirtir. Cüzdanına, pasaportuna bakabilirler, Doğulu değildir, Doğu’nun mantıktan uzak dünyasından değildir, Doğu’nun geri kalmışlığıyla hiçbir işi olmamıştır, o sadece sağlam bir para karşılığında Doğu’ya özgürlük getirmek, uzmanlığını insanlar için kullanmak istemektedir. On iki yaşında kardeşini öldürmekten vazgeçmiştir, yaşatmak istemektedir artık, Aida yaşayacaktır. Banyoya birlikte girerler, Sam anca o zaman temizlendiğini hissetmektedir. Böceklerden, pislikten nefret etmektedir, bu yüzden Irak ve BAE’nin otelleri cehennem gibidir, hamamböcekleriyle türlü haşarat fink atmaktadır. İlk durakta banyo yapamaz Sam, doğru düzgün de giyinemez zira havaalanında kaybedip bulduğu bavulundaki eşyalar artık bavulunda değildir, yine eşyadır ama başka bavuldadır muhtemelen, bir başkasının taşak kokan donunu ve ter kokan gömleğini giymek zorunda kalacaktır. Uçağa binerken Nina’ya sarılıp dudağını ısırır, Nina neden öyle bir şeye ihtiyaç duyduğunu sorar. Matrak. Kesikli anlatı. Mahmoud klas adamdır, başkanı olduğu Irak’ın imarı için elinden geleni yapacağını söylemiş, düzenlediği yarışmayla opera dinleyebileceği binaya kavuşmak istemiştir. Uçakta ABD’li bir adam başını Sam’e yaslayarak uyur, Sam adamı uyandırmamak için elinden geleni yapar, çekinmektedir, tıpkı dünyanın geri kalanının ABD’den çekindiği gibi. Irak’tan kurtulduktan sonra diğer iki mimara ulaşmış, öyle bir yarışmadan haberlerinin olmadığını öğrenmiştir. Uçaktan indiğinde nelere dikkat edeceğini çok iyi bilmesine rağmen pek öyle sakınmaz, rahattır. Tuhaf lakaplar kullanan adamlar Mahmoud’un yakın adamları olduklarını söyleyip Sam’i leş bir eve götürürler. İletişimsizlik, Sam konuşmak istediğinde ya doğru düzgün cevaplar alamaz ya da tuhaf bir konuşamama hali peydah olur, yarım yamalak diyaloglardan istediği bilgileri çıkaramaz. Adamlar alt katta yemek yerlerken Sam’i de çağırırlar, sonra odasına gönderirler. Mahmoud öldürülmüş, Sam orada osuruk gibi kalmıştır, silahlı adamların arasında ne yapacağını bilemez. Hayır, İsviçrelidir. Hayır, tanrıtanımaz değildir, bir şeylere inanır. Oysa Mahmoud tanrıtanımaz olduğunu defalarca dile getirmiş, yüzünü Batı’ya döneceğini söylemiştir, bu kâfirliği yüzünden öldürülmesini keyifle karşılamıştır adamları. Sam’in evden kaçarak askerlere yakalanması talihsizliktir, kendi bokunda yuvarlanması, berbat şeyler yemek zorunda kalması ve üzerine işenmesi, burnunun kırılması, aşağılanması talihsizliktir, İsviçre Konsolosluğu olmasa canından da olacaktı. Neyse ki bu şerefi kimselere bırakmaz, ikinci vakasındaki davranışları ilkindekinden daha aptalcadır. Sam aptal biri değildir ama dış dünyayı, Doğu’yu bilmez, oranın kendi adaletinin geçerli olduğunu hiç düşünmemiş, adamların neden terminatör gibi davrandığını hiç anlamamıştır ama açıktır, Batı o ülkeleri mahvedip korku toplumunu hayatta tuttuğunda herkes paranoyaklaşmış, düşman avına çıkmaya başlamıştır. Sam casustur, hayır değildir, evet casustur, üstelik ikinci yakalanışından sonra yakınları da casus olduğunu düşünmeye başlar, annesini casus olmadığına ikna etmeye çalışsa da başarılı olamaz, Nina’yı baştan ikna edemez zaten. İyi bir sevgilidir Sam, öpüştüğü ilk kızlardan hiçbir şikayet almamış, Nina’yı bulduktan sonra aldatmak aklından hiç geçmemiştir. Her düzgün insan gibi çocuk yapmayı ister, Nina’yla plan kurmanın zamanı gelmiştir. Küçük, tatlı İsviçreliler. ABD’linin değil, Iraklının başı düşüyormuş omzuna, Sam’daki yüce gönüllülüğe bakalım: “Kafası dördüncü defa düştüğünde onu kaldırmadı, kımıldamadan durdu. Iraklılar zor zamanlardan geçmişlerdi, Sam birkaç saat için omzunu Iraklı komşusunun hizmetine sunabilirdi.” (s. 25) Irak’tan kurtulup İsviçre’ye dönünce Nina’dan üzerine işemesini ister, mümkünse şiddet de uygulasa iyi olur Nina, böylece travmasını olumlu bir katkıya çevirebileceğini düşünür Sam. İşeme tamam, altına sıçmayı hiç düşünmüyor ama yediği berbat şeyler yüzünden ishal olup kendi dışkısının içinde oturduğu olmuştu. Bangladeşli işçilerden tarafa bakmaz, onlar böcekten hallicedir, şirket Sam’e orta karar şartlar sağlamıştır ama hiçbir şekilde arkasında durmayacaktır. Bu salak adamımız arabasını içkiyle doldurup çağrılı olduğu mekâna giderek poker oynar, sarhoş olur, o halde eve dönmeye çalışırken polislere yakalanır. Irak’ta gardiyanı olan adamı İsviçre’de de görmüştür, tesadüf müdür bilinmez, bir konuda aracılık yapmasını istediği adamı gönül rahatlığıyla reddeden Sam bir gün Mahmoud’dan mesaj alır, ölmemiş midir Mahmoud, ölmüştür veya ölmemiştir. Tuzağa düştüğü bellidir de nasıl bir tuzağa düştüğünü anlayamaz Sam, anlayamadığı dünyada dolanarak başarılı olmak ister, idamla yargılanmaya başlayınca projesine hiç odaklanmadığı kadar odaklanır, cezasının infazını beklerken daha da odaklanır, son kez ziyaretine gelen ailesini şöyle bir görüp çalışmalarını sürdürür, son ânına kadar aklını kurcalayacaktır projesi. Sam ideal bir adamdır, Batı’nın uslu çocuğudur, Doğu’nun ajanıdır. Kapitalizmle uyumu mükemmeldir. Barış olsun ister, dünya insanları rahat ettirecek yapılarla dolsun ister. İdama giderken neyi yanlış yaptığını düşünüp düzeltir, proje süper gitmektedir.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!