Algernon Blackwood – Wendigo

Yankı Enki’nin “ekogotik kurgu” dediği. Söğütler‘le birlikte ele alacağım zira birinin mekânının Macaristan, bunun mekânının Kanada olması dışında pek bir fark yok aralarında. Karakter sayısı varmış, pardon. Bu metinde beş karakterimiz var, bilimsel görüşle doğayla hemhal olma yine çatışıyor bir yerde, bilimsel bakan yine diğer tarafa yanlıyor çünkü doğaüstü -ya da doğanın bilinmeyen zemininde gerçekleşen- olayların mantığa dayalı bir açıklaması yok. İnsanlar göğe yükseliyorlar, bir varlık tarafından takip edilerek korkutuluyorlar, rüzgârlarla dünyanın etrafında dolandıklarında ayakları pelteye dönüyor. Wendigo eski bir Kızılderili söylencesi, 19. yüzyılda Kanada’da bir yamyamın yediği haltı gizlemek için anlattığı hikâyeyle birlikte piyasaya çıkıyor, Blackwood’un novellasının dışında bir öyküde daha geçiyordu, bulamadım şimdi hangi öykü olduğunu da İthaki’den çıkan bir kitapta vardı, mesela o öykü daha iyiydi çünkü adım adım yükselen gerilimin sonunda ne Wendigo görünüyor ne de öcünün kaçırdığı adam çıkıyordu ortaya, gizem hikâyenin orta yerinde duruyordu öyle. Blackwood çözümlemeye girerek, daha da kötüsü Wendigo’nun üfürdüğü adamı ortaya çıkararak berbat ediyor hikâyeyi, üstelik el yazması tekniğine benzer bir şeyi çok kötü biçimde kullanıyor. Yer yer saçtığı korku dışında başarısız bir anlatı olsa da Blackwood’un doğaya ve psikolojiye yaklaşımını göstermesiyle önem kazanıyor. Evet. Yine dağlarda, ormanlardayız, Aberdeen illerinden gelen Dr. Cathcart’ın sığın geyiği avlamak üzere topladığı adamlardan müteşekkil grubumuzla maceradan maceraya atılacağız. Rehber Hank Davis şen bir adam, küfür kafir muhabbetlerinin Cathcart’ın çok sonraları yazdığı, Wendigo hikâyesini içermeyen metninde yer bulamadığını öğrenmemiz ne münasebet, ama olsun, demek ki bu adam bir metin yazıyor yıllar sonra, aklını kaybetmiyor, süper. Défago doğup büyüdüğü Quebec’ten çıkıp avdan ava geziniyor, folklor birikimi muazzam düzeyde, biliyor ormanda ne işler döndüğünü. “Dahası, uçsuz bucaksız yaban topraklarının yalnız ve hüzünlü yaradılışlı gezginler üzerinde bıraktığı şu tılsımlı hava karşısında da fazlasıyla hassastı ve insanın kendisini bir başına bulduğu araziye özgü hissiyata saplantı derecesine varan romantik bir tutkuyla bağlıydı.” (s. 6) Hank’in ısrarıyla katılmıştır gruba, öte dünyalara karşı hassasiyeti başına işler açacaktır. Simpson var, genç papaz adayı, ona göre Défago hayal gücü kuvvetli, her daim bunalım içinde biri, uygarlığa uzun süre maruz kaldığı için huzursuz. Punk var, Kızılderili, grubun yeme içme işleriyle ilgileniyor, yeri geliyor çadır kuruyor, İsviçre çakısı gibi bir adam. Ortamdaki anormalliği ilk o fark edecek de uyarmayacak insanları, fena. Ayrıca kapakta gördüğümüz varlıkla Loki‘nin benzerliği dikkate değer, demek ki ormanda yaşayan kadim varlıklar mutlaka geyikten hallice ve hayvandan büyükçe olmalı. Kim kaldı, kadro bu kadar, ormana gitsinler artık.

Sığın sürüleri ortada yok, bunun sebeplerinden biri kısa süre önce çıkan, genişçe bir alanı yok eden yangın olabilir. Bu olay Wendigo’yu ekoeleştirmene çeviriyor hemen, belli ki ormanının yanmasına yol açan insanlara çok sinirlenen varlık ortaya çıkarak tepkisini gösteriyor. Biraz var buna, önce korkuların nüveleri çıksın. Défago’nun ateş başında otururken bir anda tutulması ilk gösterge olsa gerek, diğerleri adamın yüzündeki ifadeyi görünce korkuyorlar ama ne işler döndüğünü anlamıyorlar henüz. Rüzgâr esiyor korkulduğu sırada, herkes ürperiyor. Bu rüzgâr klişesini Blackwood ve arkadaşları çıkardı belki de, gerçekten her seferinde işe yarayan bir klişe çünkü ortalık sütlimanken fşov diye esen rüzgârın korkutmama ihtimali yoktur. Défago’nun korkusunu eski peri masallarını hatırlamasına vermek istiyorlar, o sıra arkalarından bir ses yükseliyor, hepsi nefeslerini tutuyor. Punk dikkat kesiliyor o sıra, bir ses duymaya çalışıyor ama duyamıyor. Gece herkes yattığında tek başına çıkacak çadırından, ağaçların arasında gökyüzüne bakarak havayı koklayacak ama tabiatın bu haso çocuğunun bile alamayacağı kokular var dünyada, Défago da alamaz, neyle karşı karşıya oldukları muamma. Punk çadıra dönüp yatıyor, herkes derin uykuda, malum koku basıyor ortalığı. “Her ne kadar bu durum onları uyandırmaya yetmemiş olsa da, hem Fransız asıllı Kanadalı hem de Kızılderili kanı taşıyan adam tam da o sırada uykularında huzursuzca kıpırdandılar. Hemen o esnada, bu unutulmaz ölçüde tuhaf koku bir hayalet misali süzülerek uzaklaştı ve bakir ormanların bağrında yok olup gitti.” (s. 14) Doğa manzaraları sonrasında, Simpson’la Défago gruptan ayrılıp bir noktaya bakmaya gidiyorlar, Simpson bindikleri kanoda etrafına bakınırken özgürlük hissine muhteşem manzarayla eşliyor, içindeki ferahlığı dağlara taşlara duyurmak istiyor, Söğütler‘de de tekinsizlik ortaya çıkana kadar karakterlerin hissettikleri aşağı yukarı bunlar. Belki de karanlık güçlerin ortaya çıkması için karakterlerin derin duygulara, düşüncelere kapılmaları gerekiyor zira Simpson da başlangıçta enginlik karşısında coşarken “ırak ve ıssız” dünyaya giriş yaptıklarını anlayınca “dehşetengiz” ormanın asıl yüzünü görmeye başlıyor, yeşil duvarların perde arkasında yatan sessiz uyarısını fark ediyor. “Şu da var ki, zihninin dış cephesindeki düşüncelerin perde arkasında, bu yabanıl arazinin diğer yüzüne dair fikirleri bilincindeki canlılığını koruyordu: İnsan yaşamına karşı mutlak bir kayıtsızlık, insanoğlunun varlığını hiçe sayan hunharca bir terk edilmişlik duygusu.” (s. 21) Gösteri başlıyor yani, az kaldı.

Çadır kurarlar, geceyi karşılarlar, Défago yine tutulur, havaya bakar, şarkı söylerken sesi yavaş yavaş azalır ve yüzü korkuyla çarpılır. Blackwood’un süper becerdiği iş budur, karakterlerin bilinmeyenle yüzleşmelerini müthiş anlatır, psikolojik değişimleri içeriden bakışla sunmasının yanında fiziksel devinimlerle tamamlar. Uyku faslında Simpson da havadaki tuhaflıktan payını aldığı için rüyalarının değişkenliğinden rahatsız olur, bir de uyanır ki ne zamandır sürdüğünü bilmediği bir ağlama sesini duyar. Défago hık mık etmektedir, ayakları da çadırın biraz dışına taşmıştır. Bu da kullanılıyor artık filmlerde falan, aşırı korkunç, karakter uyurken zbınk diye çekiliyor ayağından. Simpson ne olduğunu sorar, teskin etmeye çalışır ama başarılı olamaz zira Défago sabaha karşı çadırın dışına çıkıp haykırmaya başlar, koşarak ağaçların arasına girer. Gerisi asıl kamp yerine dönene kadar Simpson’ın koşturmalarından ibarettir ki hikâyenin en geren bölümü budur, tek başına ormanda koşturan adam. Bir şeyler görür, bildiği dünyayla bilmediği dünyayı kıyaslar, bir de tepesinden gelen haykırışla keçilerini zor tutar. Ayaklarının donduğunu, çok acı çektiğini haykırmaktadır Défago, ele geçirilmiştir, bitiktir. Simpson kampa döndüğünde tayfayı toplayıp Défago’nun kaybolduğu yere getirir, sonrası saçmalık. Tepelerinde tekrar aynı haykırışı duyarlar, sonra karşılarına Défago’nun replikası çıkar, yüzü gözü kayık bir adam. Korkunç olabilirdi bunlar, aynı şekilde bağırıp durmaları olmasa Défago’nun, saçma sapan diyaloglara yer verilmese tam olacakmış. Kötü replika tekrar haykırarak ormana dalar, bizimkiler kamp yerine dönerler ve kısa süre sonra gerçek Défago’nun çıkagelmesiyle donup kalırlar. Uçtuğunu, yükseklerde dolandığını, Wendigo’nun eline düştüğünü anlatır adam, dehşet sona erdiği için mutludur ama kişiliği yok olmuştur, hiçbir şey hatırlamaz, hafızası cortlamıştır. Sonuçta acayip varlıkların dünyada fink attıklarını öğrenen insanlar ya huşuyla boyun eğerler ya da bildikleri ne varsa gözden geçirip karşılaştıkları duruma uyarlarlar, değişimlerini hikâyenin sonunda görürüz.

Bu metin de klasiktir, okunmalıdır, Blackwood’un doğadan devşirdiği korkuları hissetmek lazımdır.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!