Alexandre Seurat – Sakar

Anlatıcılar değişiyor, Gurmenin Son Yemeği‘ndeki kadar uçurum yok, kronolojik seyir, zaman dilimine farklı noktalardan bakış. Bazen diyaloğa yaklaştığı oluyor, karakterlerden biri soru sorduğunda diğer karakter tek cümlelik cevabıyla kendi bölümünü noktalıyor, önceki karakterin anlatımına dönüyoruz. Soruşturmaya verilen cevapları andırıyor kişilerin anlattıkları, kendilerine özgü seslerinin olmaması anlattıklarının tamamen Diana’yla ilgili olmasından. Diana’nın görüntüsüyle, söyledikleriyle, yaşadıklarıyla. İki üç kez okul değiştiriyor Diana, her okulda şüphelenenler var ama gizemin çözümü son okula kalıyor, aile daha fazla gizlenmek, taşınmak istemediği için açık veriyor belki. Anneyle babanın çok da akıllı olduklarını söyleyemeyiz, bir yere kadar çocuklarını baskılayarak susturabiliyorlar ama başkalarını devreye soktukları anda risk artıyor, kaçırılma hikâyesi de patlamayacak gibi değil zira güvenlik kameralarını düşünmedikleri bariz, keşif için dolanmamışlar otoparkta, Diana’nın kaçıp gittiğini söylüyorlar da kameraların gösterdiği gibi araçtan kimse çıkmıyor. Polis şüphelenmiş zaten, aileler o perişanlıkla genelde olay yerinden ayrılmak istemezlermiş, Diana’nın babası sürecin nasıl ilerleyeceğini sakinlikle sormuş oysa. Önceki yıl sürdürülen soruşturmalardan haberdar olunca anneyle babayı sorguya almışlar, mesele çözülmüş. Babanın koca beton bloku belli bir konuma oturtmak için çağırdığı iş arkadaşı var bir de, garipsemiş adam, neden o beton blok oraya? Metnin başında Öğretmen Hanım konuşuyor, ilk öğretmeni muhtemelen, Diana’yla en çok zaman geçireni. Kayıp ilanını gördüğünde artık her şey için çok geç olduğunu anlamış. Üzüntü. “Fotoğraf bana, her tarafı acıdığı halde iyiymiş gibi görünmeye çalışan o dokunaklı halini hatırlatıyordu, acısı sakar hareketlerinden, gergin kollarından ve bacaklarından belli olduğu halde; içinde bir şeylerin paramparça olduğu hemen fark ediliyordu.” (s. 9) Mavi gözlü, açık kumral saçlı, iri yapılı olduğu yazıyor kayıp ilanında, kardeşi Arthur’un kelimesi kelimesine “ezberlediği” kıyafetleri: pembe bir tişört, mavi bir kot ve siyah taçyapraklı çiçekleri olan bale ayakkabıları. Yaşına göre gelişmemiş bedeni, büyükçe kafası ve sakarlığı, herkesin üzerinde durduğu sakarlık. Okul Doktoru kabul ediyor sakarlığı, diğerleri de kısmen kabul ediyor başta, bazı şeylerin ters gittiğine dair hislerine güvendikleri zaman bürokratik duvarlara çarpıyorlar bu kez. Evet, soruşturmalar yapılır, aileyle konuşulur, kusursuz performanslarıyla ikna olmaya teşne olanları ikna ederler anneyle baba, şüphe duymaya devam edenler yetkilerini aşmadan çabalarlar ama iletişime geçtikleri kurumlarda çalışanlar olguları kayıt altına almakla yetinirler, Kadın Jandarma başka bir birime geçmek ister çünkü içten içe bildiği sorunu ortadan kaldırmaya dair hiçbir şey yapamamıştır. Diana ne öğretildiyse onu söyler, arada annesinden eziyet gördüğünü dile getirse de konuştuğu kişiler polis veya sosyal güvenlik uzmanları değildir, yukarılara çıktıkça pencereyi iyice kapatır, ancak kendine yakın bulduklarının ilgisini hissetmelidir ki ağzından kaçırsın evde olan biteni. Çok konuşkandır sınıfta, sürekli sarılmak ister, öğretmenlerini şaşkınlığa düşürür bu yüzden, güler yüzlü annenin sevgisinden mahrum kaldığına dair görünürde hiçbir iz yoktur. Vardır, vücudundaki izler. Yara izleri belirip kaybolur, Diana ya düştüğünü ya kardeşiyle boğuşurken yaralandığını söyler. Okulda hiç yaralanmaması ilginçtir mesela, sakarlığı sadece evde yaralanmasına yol açar. Arthur’un vurdumduymazlığı ilginçtir, kardeşinin başına gelenleri en başından beri bilir, rahat bırakılmak istediği için neler yaşandığını saklar. Olaylardan sonra düşünecektir, eğer kardeşi ve kendisi öyle olmasaydı gerçek bir kardeş ilişkisi yaşarlar mıydı? Sevgisizlikten, Loveless‘ta müthiş bir vuruculukla anlatılan şey: duygusal felce uğrayan çocukların çevreleriyle bağları kopuyor, sadece maruz kalma noktasında varlık gösteriyorlar. Diana’nın sevgiyle karşılaştığında aşırılığa kaçması, hareketlerini kontrol edememesi, acı yerli yerinde. Görüyorlar ama söküp atamıyorlar, aile en katı kurum bu hikâyede. Çevrenin etkisizliğini görüyoruz, içeride bambaşka bir dinamik var. Anneanne ve Teyze’den kopmalarından öncesiyle sonrası olarak kabaca iki bölüme ayırabiliriz metni, anneyi ilk bölümde yakından görüyoruz, kendi annesinin anlattıklarından az çok belli yaşanacaklar. Anneanne’ye göre garip bir çocuk büyük kızı, yeniden gebe kaldığını haber verdiğinde budala olduğunu düşünüyor Anneanne ama gözyaşları silmekten veya kahkahalara eşlik etmekten başka işlevi yok. Anne kararlarını kendi alıyor, sözlerinden ansızın cayıveriyor, dizginsiz atlar gibi koşuyor istediği yere. Arthur’a hamile kaldığında da öyle olmuş, o adamla evlenecekmiş ama Diana’nın babası çıkmış ortaya, evlilik iptal, yeni macera. Duygu patlamaları, anlık değişimler, Anneanne’nin dengesi bozulunca akışına bırakmış artık, kızını zorlamaya gelememiş. Eşinin intiharından sonra iyice bırakmış zaten, adamı ağaçtan zar zor indirdiklerinde bir şey kırılmış, gerçi adam alkolik, hot hot biriymiş ama babaymış sonuçta. İlgiye muhtaç kızına yardım etmeye çalışıyor Anneanne, onu kaybetmekten ölümüne korktuğu için de yardım etmemeye. Bütün emeği büyük kızına, Teyze gücenik. “Annemle ablamın her zaman tuhaf bir ilişkileri vardı. Sözde ablaydı ama çocuk gibi davranır, kaprisler yapar, kendisine ilgi gösterilmesini isterdi ve bu konuda hassastı. Benimse hassasiyet göstermek gibi bir lüksüm olmadı, babama olanlardan sonra okulu bırakmam, kendi başımın çaresine bakmam gerekti, erken evlendim, çocuklarımı büyüttüm. Ama o ideal bir aile düşlüyordu, hiçbir zaman sahip olmadığı ailenin hayalini kuruyordu. Eğreti bir aileydi bizimki, evet, aile değil yamalı bohça, hiçbir şeyin konuşulmadığı ama herkesin gözü önünde sessiz dramların yaşandığı bir aile, araya kimse girmeden.” (s. 17) Anneanne de her şeyin kendi başlarına geldiğini, lanetli olduklarını düşünecek, sorunlar teke indiğindeyse mücadele edecek gücü bulamayacak artık içinde. “Jean”, metnin başka bir yerinde geçmiyor, Jean için üzülmekten küçüğüne vakit ayıramıyor, hem o erkenden evlenip kendi ailesini kurduğuna göre ilgiye ihtiyacı da yok. Teyze’nin hamileliğiyle Jean’ınki çakışınca, doğum da aynı güne denk gelince iyice öfkeleniyor Teyze, sanki kasten yapıyor ablası, Anneanne çoktan Jean’ın yanına gittiği için Teyze yalnız. Diana doğuyor, Jean çocuğunu almak istemeyince geçici bir süreliğine ilgili kuruma bırakıyorlar, Teyze’ye çocuğun öldüğünü söylüyorlar, tam bir parçalanma. Teyze gerçekleri öğrendiğinde annesi için üzülüyor, gerçi o kadar kırgın ki üzüntünün kırıntısı kalmış artık ama çocuğu düşünüyor, iki çatlağın arasında kalırsa ne yapacak? Neyin tetiklediği belirsiz, Jean bir gün çocuğunu almak istediğini söylüyor, Teyze o noktada bebeğin yaşamına olabildiğince dahil oluyor, ablasının dengesizlikleri yüzünden zarar görmesini istemiyor çocuğun. Elinden pek bir şey gelmeyecek, çocuğun eziyet gördüğüne şahit olunca ablası ve annesiyle konuşmaya çalışacak ama umursanmayacak. Anneanne’nin sosyal hizmetleri araması ilk bölümün sonu, iz bırakmadan kayboldukları zaman kadın çöküyor. “Diyelim ki kızımın Diana’yla bir sorunu var, onu ben alabilirdim, onunla ilgilenirdim, onu bana emanet edebilirdi, madem onunla bir sorunu vardı.” (s. 45) Kaynak budur. Sonradan iki çocuğu daha oluyor Jean’ın, anlaşıldığı kadarıyla onlara kötü davranmazken Diana’ya eziyet etmesi, kızı aç bırakması, ilerleyen zamanlarda hapsetmesi neden, anlatı gereği hiçbirinin cevabı yok. Toplantılara geldikleri zaman Jean’la eşinin uyumu mükemmel, kusursuzlukla sıralıyorlar yalanları, çocukları da kendilerine benzettikleri için oradan da bir şey çıkmıyor. Delirtici bir çarpıklık, Arthur’un neden tepki göstermediğini anlayabiliriz belki. Kardeşinin gördüğü eziyeti kimseye söylememesini anlayamayız belki. Balyoz gibi bir anlatı, yakın zamanda yaşanmış olayların kurmaca hali. Bir iki kez kitabı bıraktım elimden, üzüntüden boş boş baktım tavana.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!