Ahmet Emin Yalman – Modern Türkiye’nin Gelişim Sürecinde Basın (1831-1913)

Serkan Yazıcı’yla Fikrettin Yavuz hazırlamışlar yayına, önsözde Yalman’ın Türk modernleşmesine basın perspektifinden odaklandığını söylüyorlar da ağırlıklı olarak gazetelerin etkilerinden ziyade dönemin siyasal olayları karşısında gazetelerin tutumlarıyla durumları öne çıkıyor, mesela yazılardan örnekler yok denecek kadar az da imtiyaz sahiplerinin, yazarların, aydınların sansür, kapatma gibi engeller karşısındaki tavırlarının yanında yeni gazetelerin çıkması, muhalefetin yurt dışına taşınması inceleniyor asıl. İktidarla basının dengeli ilerleyişi, yoksa gazetelerin her birine özel olarak odaklanmak yok, verilen örnekler kısa, hacimli ve derin bir çalışma değil yani, daha çok tarihçe olarak görülebilir. 1914’te yayımlanmış bir doktora tezi bu, o zamanlar böyleymiş mi, herhalde, yine önsözde metnin asıl değeri şöyle anlatılıyor: “Osmanlı basın tarihini pek çok yönüyle aydınlatan, dikkat çekici düzeyde Türkçe ve Türklük vurgusu içeren eser son derece orijinal özellikler taşımaktadır. Birincisi devrin bir entelektüelinin görüş, tanıklık ve psikolojisini yansıtmaktadır. Varoluşunun son on yılına girmiş olan Osmanlı Devleti ile ilgili dikkat çekici tespitler, kurtuluş çareleri içermektedir. Bazı bölümlerde geleceğe mutla bakan yer yer de ülkenin içinde olduğu realiteye karamsar bir bakış gözlenir. Eserde, son elli yıl içinde yaşanan toprak kayıplarına verilen toplumsal reaksiyonlar bir yanda, diğer tarafta ise bu kayıplara yönelik bir kabullenme hali bir aradadır. Bunun da ötesinde ülkenin Balkan toprakları gibi bazı coğrafyalarının elde tutulmasına yönelik harcanan çabaların büyük bir enerji kaybı yarattığı cesaretle ifade edilmiştir. Toprak kayıplarının hazmedilmesi ve bu kayıpların aslında ‘imparatorluğu taşınması zor bir yükten’ kurtardığı görüşü dikkat çekicidir. Bir Türk tarafından bilimsel bir eser için anket yöntemine başvurulan en erken örnekler arasındadır. Yapılan anket II. Meşrutiyet Dönemi Osmanlı toplumunu basına ilgisi yönüyle ve gazetecilikle ilişkisi bakımından tanıma imkânı sunmaktadır.” (s. 11) Yalman’ın 1914’te New York’ta yazdığı önsöz bu metni “Türkiye’nin hayatta kalma ve ilerleme alanında verdiği mücadeleleri gösterme denemesi” olarak niteliyor, dolayısıyla iktidar yanlısı gazetelerden ziyade muhaliflerin çıkardığı gazetelerin ağırlıklı olarak yer bulması, Yalman’ın basını bir modernleşme göstergesi, ölçütü, aygıtı olarak ele alması anlaşılır. Başta çokseslilikten, fikir çeşitliliğinden bahsediyor Yalman, Osmanlılar sınanmış ekonomik yöntemlerin, düşünsel temayüllerin başarısıyla gelişirken bu sofistike idari mekanizma çözülmeye başlayınca iltimas, saray entrikaları ayyuka çıktı, muhafazakâr sınıf güçlendi, ıslahat ve ıslahatçılar gözden düştü, durağanlık egemen oldu devlete. Sınıflar arası geçişkenlik mümkün olduğu için en alt sınıftan gelenler dahi yükselerek nitelikli bir devlet adamına dönüşebiliyordu, çöküşü yavaşlatan etkenlerden biridir bu, Yalman’ın basınla koşutluk kurduğu bu sosyoekonomik temel yeniliklere büyük ölçüde kaynak teşkil edecektir.

Gazetecilik öncesi dönemde birtakım iletişim yolları var, günde beş vakit namazından meşhur misafirperverliğimize kadar türlü çeşitli yollarla haberler yayılabiliyor. Şehirde veya kasabada tellal çıkarma yoluna başvuruluyor, gayrimüslimlerle ilgili bir durum varsa Yahudi hahambaşı, Rum ve Ermeni patrikleri çağırılıyor, Çavuşbaşı Ağa’nın makamında emr-i âli tebliğ ediliyor. İşler şifahen yürüyor halk arasında da yazılı metinlere büyük hürmet gösteriliyor, Macar Kralı Ferdinand’ın temsilcisi olarak 1555’te İstanbul’u ziyaret eden Anger Busbeck insanların yere düşen kâğıtları özenle kaldırdıklarından, 90 bin kişinin kitap kopyalayarak geçimini sağladığından bahsediyor. Matbaa 1728’de kurulmuşsa da İstanbul’da 15. yüzyılın sonlarında bir Musevi matbaası var, ayrıca 1628’de Ermeni ve Rum matbaaları hizmette, resmî matbaanın öncesi. III. Murad da bir yabancıya Türkiye’ye matbaa ithal etme ve Türkçe kitaplar basma izni vermiş, Mustafa (Nuri) Paşa o dönem Şeyhülislam Hasan Efendi’nin kütüphanesinde Türkçe basılmış bir kitap gördüğünü ileri sürüyor, yıl 1588. Yalman’a göre askerî sınıfın egemen olduğu dönemde yükseliş bariz, yenilikler seküler yöntemlerle, şeri hukukun onayını almaksızın hayata geçirilebiliyor. İbrahim Paşa’nın isteğiyle 1719’da bir halk kütüphanesi de kurulmuş ama asıl ilerleme Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi’nin oğlu Said Efendi’nin vasıtasıyla gerçekleşmiş. Sefâretnâmesi meşhurdur babanın, oğlu da Fransa’da matbaanın devlete millete katkılarını görmüş, dönüşte İbrahim Müteferrika Efendi’yle çalışmış, malum hikâye gerisi. İlk otuz yılda pek fazla kitap basılmıyor, uzun süren ihmal dönemlerinde hiç gelişmiyor matbaa, anca 1874’te bir fermanla ihya ediliyor. 1821’de Mehmet Ali Paşa’nın Mısır’da kurduğu matbaa tıkır tıkır işliyor oysa, Osmanlı’nın farklı bölgelerinde farklı aşamalar mevcut. Şiir koleksiyonları basılıyorsa da salt edebi ve yaratıcı eserler ilk yüz yıl yok, aydınlanma ve ilerleme amaçlı kullanılıyor matbaa, o zamanlar kurmacanın değeri henüz bilinmemiş. Tercüme Bürosu’nun kurulmasının ardından Cevdet Paşa dönemin Prusya Kralı Büyük Frederik’ten bu büroda kullanılmak üzere Türkiye’nin Avrupa’yı takip etmesini sağlayacak iki gazetenin adını vermesini istiyor, Frederik derhal cevap vererek uluslararası politika konularında bizzat makaleler yazdığı iki gazetenin adını gönderiyor.

Gazetenin doğuşuna gelelim, 1700’lerin sonundan itibaren Fransızlar gazete çıkarıyorlar, Yunan İsyanı sırasında bu gazetelerden birinin Türkiye’nin çıkarlarının savunulmasında büyük hizmetlerinin olduğu görülünce bürokratlar, aydınlar duruma uyanıyorlar biraz, II. Mahmud bir gazetenin kurulmasına dair fermanında kanunlara ve dine aykırı bir tarafının olmadığı gazetenin vatana millete hayırlı olmasını falan söylüyor. İsim isim gitmeyeceğim, çok bilinenleri ilginç bir durum olmadan anmayacağım da genel bir çerçeve çizmeye çalışacağım her zaman olduğu gibi. Yalman’ın siyasi duruşunu akıldan çıkarmamalı zira her yenilikte, her baskı unsurunda ses tonunu yükseltip kahrolası istibdadı, yaşayan hürriyeti hatırlatıyor. II. Mahmud gazetenin dilinin çok ağır olmamasını istiyor yazarlardan, herkesin anlayabileceği kelimelerin ve tabirlerin seçilmesine özen gösterilmesi önemli, kendisi de hatt-ı hümayunlarında basit bir dil kullanırmış. İlk gazete 5000 nüsha halinde basılıp yabancı elçi ve sefirlerle birlikte başkent ve vilayetlerdeki okumuş kimselere veriliyor, başta okur az ama Kırım Savaşı’yla birlikte haberleri hemen almak isteyen halkın da baskısıyla gazetenin konumu değişiyor, okuyucu kitlesi genişliyor, en önemlisi de sesini daha çok duyurmak isteyen muhaliflerin önünde yeni bir kanal açılmış oluyor. Agâh Efendi’yle Şinasi’nin işbirliği bir idealistin bir sermayedar ile işbirliği yapmasının ilk örneği bu arada, Türk basınının yükseliş döneminde pek çok örneğini göreceğiz, sermaye sahiplerinin çoğunu Ermeniler ve Rumlar oluşturacak. 1864’te matbuat nizamnamesi çıkarılıyor, kamu düzenini sağlamak amacıyla Âli Paşa’nın hazırlattığı ikinci bir düzenleme yapılıyor. “Bunun üzerine Türk idare sisteminin ezelden beri değişmez bir özelliği olan bir adım atıldı. Hükümet ‘kamu düzenini sağlamak amacıyla idari yollardan ve basın yasasından bağımsız olarak, milli basının temel koşulu olan ilkelere uymayan gazetelere karşı harekete geçmeye’ karar verdi.” (s. 27) İkaz, yayın durdurma ve kapatma, iki asırlık baskı aracı. İlk örneklerden biri Yeni Osmanlıların muhalif yayın organı Muhbir‘in 1867’de kapatılması, adamlar Belgrad’ın tahliyesi vesilesiyle hayli sert bir makale yazmışlar, gazete kapatılmış, kendileri de taşra vilayetlerinde görevlere atanmak suretiyle payitahttan uzaklaştırılmaya çalışılmışlar ama Londra’ya kaçıp orada sürdürmüşler muhalefeti. Posta sistemi yabancıların elinde olduğu için bu yayınlar memleketin en ücra köşelerine dahi ulaştırılmışlar, yabancı postanelerden gazeteler, broşürler dağıtılmış. II. Abdülhamid döneminde zirveye çıkan bir sansürcülük, İTC zamanı sokakta vurulan gazeteciler, Refik Halid Karay öldürülen arkadaşları için yazdığı yazılarda bahsediyor bunlardan, İTC’yi sevmemesi ve Mustafa Kemal’e sallaması bu yüzden. Dediğine göre.

Döneme dair iyi bir araştırma, ilgilisinin elinden öper.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!