Ragtime‘da da vardı galiba, Bronx’un en sıcak günlerinde kimse bir şey yapmak istemez, kriz yüzünden 1930’lar mahvolmuştur da insanlar öylece durmuştur. Hiçbir şey yapmayan insanlar. Var oluyorlar, var olup olmamak bile ellerinde değil. “İşte içinde bulunduğumuz bu durum, o günlerdeki Bronx’u tüm çıplaklığıyla yansıtıyordu. Ekonomik krizin parlak ışığı altında çökmeye mahkum uygarlığım temelsiz ailelerinin kir pas içinde sümüklü burunlu, dişleri bir karış yosun tutmuş sıska çocuklarının kitap, defter, okul gibi kavramlarla yakından uzaktan ilişkileri yoktu. Hele benim hiç yoktu.” (s. 27) Billy Bathgate bu çocuklardan biri, bir şey yapmış olmak için jonglörlüğe merak salıyor ve nesneleri atıp tutmaya başlıyor, eğlence. Sokaklarda yer alan şu yangın şeylerine ne deniyor, musluk mu, bazen onu açıyorlar da gökkuşağının altında ıslanıyor, dans ediyor çocuklar, sokağın tek güzelliği. Billy yaşamdan azıcık bıkmış annesiyle birlikte yaşıyor, yaş on dört, gelecek yok. Bay Schultz’la karşılaşana kadar hayat hakkında pek bir fikri de yok, deposuna adamlarıyla gelen Bay Schultz’u görmese pinekleyerek büyüyecekti. Gerçi biraz geri gitmeliyiz, anlatı olayların göbeğinde başlıyor. Mickey, Irving, Berman, Lulu ve Schultz teknede Bo’nun karşısında dikiliyorlar, çimento kuruyunca işleri bitecek. Kaç yıllık adamını infaz ediyor Schultz, Bo’nun kız arkadaşını sorguya çekmek için kamaraya götürürken Bo’nun ayakları katılaşan ölümün içinde, elleri bağlı. Bu sahnenin ötesi berisi anlatı boyunca ara ara karşımıza çıkacak, Billy klas adamın son anlarında ne söylediğini, nasıl davrandığını ara ara hatırlayacak. Gangsterlerin dünyasında duygulara yer yok, çocuk o insanların tam bir hayvan olduğunu hemen anlıyor da kendine çıkış yolu aradığı için yanlarında takılmak istiyor. Zeki bu Billy, hikâyenin sonlarında ele geçirdiği parayla iyi bir üniversiteye gidecek, hayatını kurtaracak ve anılarını kurgulayacak, o kurguyu okuyoruz işte. Araya dereye serpiştirdiği imgesi bol yorumlar gençliğinden gelmiyor, yetişkinliğinin bakış açısıyla anlatıyor her şeyi. Bo kaç yıldır birlikte çatıştığı adamlardan tek bir şey istiyor, Schultz’un işkencesinden kurtarmak için vursunlar, acı çekmesin daha fazla. Mümkün değil, Schultz o sıralar gücünü yitiren bir gangster olsa da adamlarının sadakatini kaybetmemiş hâlâ, zaten deli gibi bir şey bu Schultz, kafasına esince devlet memurlarının kafasını kırarak başına bela alıyor. Gerçi bir mantığı var, itfaiye şefi rüşvet almak için geldiğinde kafasını çat çut kırmasa ertesi gün çöpçüler de gelebilir, rüşvet alt kademelere indi mi işinin biteceğini biliyor Schultz. Sıfırdan gelmiş bir adam, paranoyak, işinde iyi ama yaşlanmış artık, çöküşü uzak değil. Kıçını kurtaracak önemli bir devlet memurunu çekip vurmasa belki yırtacaktı, olmadı. Bo diyordum, sevgilisi istese o da kurtulacaktı ama kız âşık olduğunu söylemedi, Schultz affedebileceğini söylediği adamını ölüme yolladı böylece. Oyunun kurallarını öğrenmeye çalışan Billy her şeye şahit oldu, Bo’nun son sözleri olmasa kurşunlara o da hedef olacaktı, yırttı. Bunlar sırayla tabii, önce Billy’yi mahallesinden kurtaralım.
Schultz bir şeyleri atıp tutan çocuğa on papel verince ortalık karışır, mahallenin bıçkınları çocuğu kovalamaya başlarlar ama yakalayamazlar, eleman akıllıdır. Kindardır da biraz, Schultz’un mekanına gidip mali işlerden sorumlu Berman’la tanışması iyi ama adamın bir iki hendese katakullisiyle çocuğun cebindeki parayı çorlaması can sıkıcıdır, Billy unutmaz. Sever de Berman’ı, ondan çok şey öğrenir, ikilem. Çökme dönemi işte, lanet olası federaller güçten düşen Schultz’u takibe alırlar, iş yaptığı yerleri basıp kayıt kuyut ne varsa alıp incelerler. Kaçmaktan başka çare kalmamıştır, New York’tan uzaklara giderlerse belki oranın mahkemelerine para yedirebilirler, üstelik Schultz’u oralarda tanıyan da pek yoktur. Olaylar 1930’larda geçiyor da Newark olsun, New Jersey olsun, The Sopranos‘tan bildiğimiz insanlar dolanırlar ortalıkta, kıyafetler değişik bir. Tabii İtalyan değil bizim Schultz, mafyayla ortak işlere girse de İtalyanların zaman zaman birbirlerini şişleme, vurma etkinliklerine soğuk bakar. Aslında yasa dışı işlerin tam da dönüşmek zorunda olduğu bir dönemdir, Schultz gibi eski usul gangsterlerin köküne kibrit suyu dökülmekte, okumuş insanların taktikleri öne çıkmaktadır. Dan dun kafaya sıkmaktansa bir iki dolaylı tehdit ve ekonomik güç gayet yeterlidir artık, bu yüzden Schultz ünlü bir mafya liderini berberde öldürünce işlerini iyice zora sokar. Bu cinayet muhtemelen Albert Anastasia‘nın öldürülmesinden mülhem, olay örgüsü benzer. Schultz’un adamları mekana gelerek kapıdaki iki adama toz olmalarını söylerler. Silahları söyler gerçi, adamlar uzayınca berber de arka kapıdan fıyar. Schultz içeri girer, yüzüne havlu örtülmüş adamın burnunun üzerine damla damla bir şey döker. Usturayla gördüğü iş pek ince ve sessizdir, mafya babası karşı koymaya çalışmaz bile. Sonrası kaçış, zaten mali soruşturmalardan iyice bunalmış çete arazi olur, Billy de çeteyle birlikte kasabadan hallice bir meskene göçer. Bo’nun eski, Schultz’un yeni sevgilisi ona emanet edilmiştir, birlikte dolanıp sohbet ederler. Aralarında yaşananlarda yeni bir şey yok da Billy’nin kadını canı pahasına korumaya çalışması aşktandır bir, başka türlüsü mümkün değil. Döndükleri zaman at yarışına giderler, kadının kodaman eşi gelir ve birlikte gitmelerini sağlar Billy, yakınlardaki patronlarına kandırıldığını söyler. Zaten dertleri başlarından aşkın olduğu için sevinirler çünkü kadın pek elegant, kasabada yemek yerlerken masaların ayrılmasını ve Schultz’un öküz adamlarının başka yerde oturmalarını ister, bir dünya olay.
Sona geliyoruz artık, suikast hikâyelerini dinleyen Billy yeterince şey öğrenmiştir, hayatını kurtarmayı bilir en azından. Federaller tarafından arandıkları için gizlenirler, Billy evine dönüp annesini paraya boğar azıcık, Berman’ın verdiği binlerce doları çarklar dönsün diye kilit adamlara götürüp verir. Vergi kurumunun tepesindeki adama götürdüğü elli bin papeli kabul ettirebilseydi bir de, neyse ki garip bir tesadüf sonucu adamın Billy’nin annesini tanıdığı ortaya çıkar, belki de Billy bu sayede yırtmıştır sondaki sorgudan. İşte, çetenin has adamlarıyla gittikleri bar boş, barmen hiçbir sebep yokken arazi olunca Billy ayıyor ve hemen tuvalete koşuyor. İçeri giren fırtına delik deşik ediyor herkesi, tuvaletten çıkan Schultz da kevgire dönüyor da camdan kaçan Billy yırtıyor. İhanet aslında, Schultz’un ölmesi için elinden geleni yapıyor, yetmiyor, hastanede can çekişirken adamın bütün sayıklamalarını kaydediyor, ölmeden önce Berman’ın söylediği şifreyi de yazıyor bir kenara, çetenin mekanlarına gidip kasalardan paraları cukkalıyor. En son yaka paça götürüldüğü mafya babası bölüm sonu canavarı adeta, adam Schultz’un ölümüne çok üzüldüğünü söyleyerek Billy’nin ağzını arıyor, paralardan haberi var mı çocuğun? Billy müthiş oynuyor, milleti saftirik olduğuna inandırınca yırtıyor. Gerisi rahat bir yaşam.
Bir iki bölüm çarpıcı gerçekliğiyle darmaduman ediyor resmen, mesela Bo sevdiği kadın için şarkı söyleyip ağlarken Irving ve diğerleri havadan sudan konuşuyorlar, Schultz usturayla usul usul kesiyor adamın boğazını, bir başkasını suratının ortasından vurunca öyle boktan şeylerin hep kendi başına geldiğini söylüyor adam can çekişirken falan. Çok sert sahneler var da gangster camiasında normal, daha beterleri de var. Doctorow çok iyi hazırlanmış bu romana, Dutch Schultz’un hayatını didik didik etmiş resmen. 1930’ların çetelerini merak edenler kaçırmasın.
Cevap yaz