Öznellikle dünyanın çakıştığı anlara dair romanlar, romanlarımız. Bir şey öyledir, karakter öyle bildiğini nesnel gerçeklikle sınar, şeylerin öyle olmadığını görür. Birini vurmuştur ama aslında vurmamıştır, halüsinasyon. Dünya havaya uçar, karakter son anlarında üzerine gelen dev ateş dalgasını görür, şokun etkisiyle havalarda süzülür, rüya. Yanlış anlamalar veya anlamsızlıklar değil, onlar başka romanların konusu, Belleto’nun metninde Michel’in kafasında kurup kurmadığını bilmediğimiz, anlatının sonuna vardığımızda da bilemeyeceğimiz bir karmaşa var. Bazı zıtlıkların Michel lehine kurulmasından adamımızın cinayetleri kusursuzca işlediğinden şüphelenebiliriz, sonuçta yoruma olabildiğince açık olaylar bütünüyle karşı karşıya kalacağız, o düğüm yumağını çözmek isteyene başarılar. Michel’in haplarını ne zaman aldığına dikkat etmeli, uykuya dalıp dalamadığına bakmalı ki aklını karıştıran hapı alıp almadığını göz önünde bulundurarak düşünülsün o hengâme, durmadan kaybolup beliren karakterlerin ne koşullarda ortaya çıktıkları takip edilmeli, araya dereye sıkıştırılan tarihlerde yaşananları kronolojik sıraya koymalı, bunlar tamam da parçalar hep eksik, daha da önemlisi en az iki kurgusal metin var ortada, Michel birini kesinlikle katıyor hayatına, metindeki hikâyenin tüm detaylarını öğrenemiyoruz ama Michel’in en az bir yerine çengel attığını biliyoruz. Müzikal partisyonu da sayarsak üç metin ayrıca, notaları metinden sayasım var ve bu notasyon uzunca bir süre kayıp olduğuna, Michel kısa süre önce ölen müzisyen kardeşinin yadigârını yana yakıla aradığına göre göz ardı edilemez. Kardeşin yıllar önce ortadan kaybolan müzisyen sevgilisi göz ardı edilebilir, adam ABD’den e-posta yollayarak eski sevgilisinin halini hatırını soruyor, ortadan kayboluyor sonra, bir daha bahsi geçmiyor. Michel kardeşinin öldüğünü söyleyemiyor bir türlü, yazamadığı cevap yüzünden mi onca tantana? Hikâye boyunca kardeşini ne kadar özlediğini görüyoruz, bir zamanlar sürekli gittiği sinemaya girdiği zaman kardeşini hatırlıyor da getiremiyor filmin sonunu, kendini dışarı atmak zorunda kalıyor. Büyük bir travma, hastanede geçirdiği günler acıyla dolu, uykusuzluğuna çare diye aldığı aşırı tesirli, beynini kimyasal çorbasına çevirdiği ilacı tekrar aldığı için gerçekliği zaten çarpık, bir de eski sevgilisinden kalan hüznü ekleyince neyin ne olduğu iyice karışıyor. Michel’in bakış açısından çıkmıyoruz hiç, anlatıcının değiştiği tek noktada olaylardan haberi olmayan karakterin açıkladığı bir şey de yok. Kısacası çapamız zemini tarıyor da takılacak hiçbir sabit nokta bulamıyor, gezinip duruyor öyle. Avunamayanlar‘da da vardı böyle bir şey, tam bir belirsizlik, karakterlerin bunun farkında olup olmamaları önemli değil. Karakterlere bol gelen bir hikâye, orasından burasından düzeltiliyor ama tiril tirillik kalıyor yine, parmağın ucuna bakmaktan parmağın gösterdiğini görememek de var, kısacası kafalar karışacak. Michel de kolaylaştırmıyor işimizi, geriye saran hikâyeyi anlatıyor da zamanı doğal akışına çevirince boşlukları tamamen doldurmadığını görüyoruz, sürekli yeni karakterler giriyor anlatıya.
Kızgın kızgın bakan bir adam var, Michel’in parmağındaki yüzüğe dikiyor gözlerini. Bir saat öncesinde Michel arabasını park ediyor, kardeşinin öldüğü hastanedeki bakıcıları ve doktoru ziyaret edecek. Doktor Ollivier kurtarmak için uğraştığı hastası ölünce çok üzülmüş, izleri okuyabiliyor Michel. Bakıcı Éva’yı da görmek istiyor da kız ayrılmış, güneyde yeni bir yaşam kurmaya çalışacak. Michel kadının günlük tuttuğunu biliyor, ailesinden zar zor kurtulan Éva’nın defterler dolusu günlüğü var, yaşadığı her şeyi yazıyor. İlginç, belki de ihtiyaç duyduğu katı gerçekliği Éva’nın günlüğünde bulacağını düşünen Michel finalde kadının peşinden gitmeye kalkıyor, o günlüklerden başka sığınacağı hiçbir şey kalmıyor artık. Hastanede bulamadı, bir kalem alsın da hediye etsin, doktora tembihliyor ki Éva gitmeden son bir kez görüşebilsinler. Michel’in kardeşini pek sevmişler hastanede, unutan yok görüldüğü kadarıyla. Michel’le birlikte büyümüşler, anneleriyle babaları öldükten sonra teyzeler, halalar büyütmüş ama hiçbiriyle bağ kuramamışlar, birbirlerinden güç alarak yaşamışlar. İyi bir piyanistmiş Élisabeth, dünya çapında tanınmasını sağlayacak besteler üretebilecekken boğuştuğu hastalığa yenik düşmüş, Michel’i bir başına bırakmış. Kızgın bakışlı adamı dolaylı olarak Michel’e sardıran da kendisi, bir zamanlar yattığı yatağında o adam var artık, Michel o öfkeden şaşkına dönerek ayrılıyor hastaneden. Posta kutusunda bulduğu mektupla tuhaf macerası başlıyor, arka kapakta yazdığı gibi noir bir polisiye değil bu metin. Mektupta kargacık burgacık bir yazı, “6”dan başka bir şey yok. Takip edecek bir şey daha, anlatı boyunca karşımıza pek çok “6” çıkıyor, 6 Eylül mesela önemli bir tarih, 6. Sokak’ta bir şeyler olabilir, alakalı ne varsa gözleyelim çünkü açığa çıkmayacak bu rakamın gizemi. Hastaneden gönderilmiş mektup, Michel azıcık soruşturunca ikinci mektubu öğreniyor, bir kadına yollanmış. Michel adresi öğreniyor, gidip Évelyne’le tanışıyor. Kadın tanıyor mektubu yollayan kızgın adamı, Mallier’yle bir etkinlikte tanışmış, adam flört etmeye kalkınca terslemiş hafiften. Mektupta aşk var, tutku var, Mallier takık. Tuhaf da, mektupları yollanması için bakıcıya verdikten sonra arazi olmuş, ortada yok. Kendisini gören son bakıcıya ne zaman öleceğini söylemeye kalkmış ama kadın ağzına tıkmış lafı, kaçmış. İyisinden bir muamma: Michel’in akli dengesi bozulmaya başlıyor bu sıra, düşünde veya gerçeğinde bir adamın kendisine ne zaman öleceğini söylediğini görüyor ama emin olamıyor artık yaşadığından. Eski sevgilisinin doktor kardeşini arıyor, uyku ilacını tekrar kullanması için onay alıyor. Kafa gitti. Senarist bu adam, zamanında çok iş yapmış da Élisabeth öldükten sonra durmuş az, zamanında bir kezliğine başrolünde yer aldığı bir film var. Évelyne’in bir arkadaşına giderek Mallier hakkında daha fazla bilgi almaya çalışırlarken arkadaşın kocası tanıma emareleri gösteriyor, Michel adamı nereden tanıdığını düşünüyor da bulamıyor. Daha da çatallanmasın, mevzuya girenin haddi hesabı yok, birileri birilerini bir yerden tanıyor da kim kimdir, nerelerde neler olmuştur, karanlıkta. Bu kadar güvenilmez bir anlatıcının söylediklerine de itimat edilmiyor, Michel uçuk zihninde dönen fikirleri hemen gerçeğe çevirip deneyimlerine katabiliyor. İntihar etmeye kalkıyor bir yerde, tahlil yaptırdığı kurumdan gelen sonuçlarda acı dolu bir ölüme yol açacak nöral hastalığın izlerine rastlandığına dair bilgiler var, sonuçlarda yanlışlık yapıldığının bilgisi hemen iletilse de amacından vazgeçmiyor Michel, ilaçlarını onar dakika arayla yutuyor. Évelyne ziyarete gelmese ölüydü, hastanede kurtarıyorlar ama belki de kurtaramıyorlar, bitkisel hayattaki adamın fantezilerini görüyoruz. Rüyalarının en az gerçeklik kadar tatmin edici bir dokuya sahip olduğunu biliyoruz zaten, ilacı aldığı bir gece ertesi güne ulaşıyor, Mailler’yi ararken yazarı bilinmeyen bir kitaba ulaşıyor. İntihar etmeyen yok kitapta, bir sebepten polise giden Michel konuşmanın ortasında polis memurunun kafasına sıkmasını anlamıyor, sokaktan gelen silah seslerini ve arabalar çarpıştığı zaman çıkan metalik gürültüleri duyunca şaşırıyor. Şehirde dolandığı zaman görüyor ki insan kalmamış dünyada, herkes intihar etmiş. Uyandığı zaman rüya gördüğünü anlıyor, o günün sabahında herkes canlı.
Benim kafam karıştı anlatırken, daha iç içe geçmiş bir dünya olay var ama buradan sonra pas artık. Hikâyenin esasını ortaya çıkaracak bir iki bağlantı noktası var, örneğin Mallier’nin iktidarsızlıktan mustarip olduğunu öğreniyoruz, Évelyne’le sevişirken içeri boşalan Michel bir çocuğunun olacağını düşünüyor, böyle sayısız olay birbiriyle ilişkili gibi. Girdaba kapılmayı göze alan okumalı, ipuçları her yere dağılmış durumda. İpucu olmayabilirler bu arada, böylesi bir kurmacada hiçbir şey tekin değil.
Cevap yaz