Ornitorenk belgeseli falan seviyorsanız tam size göre, aksi halde boğar. Catania başta çocukluğundan gelen tutkusunu anlatıyor, sonra hayvanlarla ilgili şaşırtıcı bilgiler veriyor. Akademisyenliğe giden yol çok zor ve keyif verici, yaşarken acı vermiştir de yazarken mutluluk vermiştir muhtemelen, Catania pek meşakkatli deneylere girişmiş. Yıldız burunlu köstebek bulmak için günlerce kamp kurması, ergen haliyle doğayla mücadele etmesi etkileyici, tuhaf burnun ne işe yaradığını bulması daha da etkileyici. Biraz şans, biraz araştırma sayesinde burnun elektroalgıya yaradığını düşünmüş Catania, sonra koku almak için evrimleştiğini varsaymış ama ihtimalleri eleye eleye, hayvanın beynini süper mikroskoplarla görüntüledikten sonra çakmış köfteyi, o burundaki her bir uzantı hayvanın parmağı aslında ve çok çok hassas. Filler ayakları sayesinde kaç kilometre ötede yağan yağmuru algılayabilirlermiş, yıldız burunlu köstebekler de bu organla doğrultu belirleyip avlarını hemen yok edebiliyorlar. İlk büyük buluştan sonra prensiplerini belirlemiş Catania, aynı araştırma döngüsüne soktuğu canlıları incelemeye başlamış. Dokunaçlı yılanların saldırıları, balıklara yolladıkları sinyallerle avlarını şaşırtmaları çok ilginç. Bu yılanlar bedenlerinde yosunların bitmesine izin veriyorlar ki kamufle olabilsinler, her uzuv da bir işe yarıyor ama dokunaçların amacı ne ki? Duyu hücreleri yok, hareket dedektörü değil, daha karmaşık bir şey. İnsan neokorteksinde görme, duyma alanları ayrı da bu hayvanlarda üst üste binmiş bir yapı var, dokunaçlar suyun hareketiyle elde ettiği bilgiyi görme duyusundan gelenle birleştirip hayal edemeyeceğimiz bir algılama biçimine dönüştürüyor. Balığın beyninin “hack’lenmesi” için şart. Taktik süper, balık tehlikelerden korunmak için bedeninin aldığı şekilden ötürü “C-kaçışı” adı verilen bir pozisyon alır, o sıra dokunaçlı yılan J-şekilli avlanma duruşunda. Şok dalgası gönderiyor, balığın iki ucunda da yer alan Mauthner komut hücresine varan dalga fıymaya yönlendiriyor balığı da yılan çoktan almış pozisyonunu, kandırılan hayvanı lüpletiyor üstelik gözleri çok iyi görmediği halde, biraz da öngörüyle. Catania bu avlanma şeklini çözümledikten sonra merak ediyor, avlanma bilgisi dokunaçlı yılanlarda doğuştan mı? Deneyin güvenilirliği ve geçerliliği yüksek, bebek yılanlarımız bile aynı şekilde avlanıyor. “Dokunaçlı yılanlar çok uzun süredir avladıkları balıklarla yan yana evrimleşiyor; öyle ki hem bedenleriyle kurdukları kapandan hem de balık hareketlerinin öngörülmesi vasıtasıyla balığın kaçış sisteminden yararlanacak şekilde önceden programlanmış olarak doğuyorlar. Beysbol oyuncusunun atışları öğrenmekle kalmayıp topu fırlatacak oyuncunun hareketine başlamadan önce topun nereye gideceğini tahmin etmesine benzer bu; daha da iyisi, bu yetenekle doğmaktır. Balıklar rüya görüyorsa, dokunaçlı yılanlar en kötü kâbuslarına girer.” (s. 88) Başka bir araştırma konusu da solucanlar ve solucan avı. Florida’da bu işi nesillerdir sürdüren insanlar titreşim yayarak hayvanları yüzeye çıkarıyorlar da solucanların neyden kurtulmaya çalıştıklarını anlamıyorlar, titreşim neden çekicidir? Şans, Darwin’in ömrünün sonlarına doğru yazdığı bir metinde cevaba ulaşıyor Catania, solucanlar titreşim hissettikleri zaman peşlerinde bir köstebek olduğunu düşündükleri için yeryüzüne çıkıyorlar. Bazı solucan türleri yağmur yağdığı zaman boğulmamak için topraktan çıkıyorlar da deneylerin gösterdiği gibi köstebeklerden kurtulmak için en savunmasız oldukları yere kaçmakta buluyorlar çareyi. Köstebekler tek burun deliğini kapayarak kokluyorlar, “stereo koku” özellikleri gereği iki delikle birden koklayıp esansın nereden geldiğini büyük bir doğruluk payıyla bulup saldırıya geçiyorlar. Catania işi dedektifliğe de çeviriyor bazen, mesela bir martının omzunu yarıp çıkan köstebek neden bir martının omzunu yarıp çıkar, neler olmuştur? Bu martılar işi çözmüş, titreşim yarattıkları zaman solucanların ortaya çıkacağını anlamış da aynı avın peşindeki köstebekler düşman tabii, martı bütün halinde yuttuğu köstebeği de öldüremediği için deşilmiş. Hayvanlar kurtulmak için evrim geçirmedikleri belli bir tehlikeye karşı çok savunmasız, genellikle hemen saldırıya geçiyorlar, şansları yaver giderse besleniyorlar da öbür türlü mort. Sorekse bakayım köstebek bahsi bitmeden, bu tür aşırı hareketli ve yüksek ısılı bir vücuda sahip, her an saldırabilirler ve saldırmalılar da, o vücudu canlı tutabilmek için canavar gibi yemeleri lazım. Çok hızlılar ve adeta görünmezler, Catania’ya göre dinozorlarla yan yana yaşamış bu basit neokorteksli memelinin evrimin özel bir kanalına yerleşmeleri gerekmemiş, zaten çok hızlı ve küçük oldukları için kafalarına göre dolanmışlar ortada. “Bitki örtüsünde saklanarak yaşayan soreks benzeri memeliler, görülmemek için gececil olmak zorunda değildir. Kısacası, güneşli bir öğleden sonra geniş bir kır arazisinin ortasında dikilseniz de, yüzlerce küçük, faal memelinin tekini bile göremeyebilirsiniz. “(s. 134)
Elektrikli yılanbalığı. “Elektrikli yılanbalığının en şaşırtıcı yanı, var olmasıdır.” (s. 137) Bilimkurgu okuyoruz diyelim, bir hayvan var, psişik çelmelerle avını çat çut düşürüp avının sırtına oturarak avlanıyor, bunu da müthiş gelişmiş beyniyle beceriyor. Bu hayvan o dünyanın bilinçli canlısına ne kadar normalse elektrikli yılanbalığı da bize o kadar normal. Acayip bir mahluk bu, modifiye edilmiş binlerce kasıyla salıyor düşük voltajlı elektriği, bu elektroalgı aynı zamanda çevresiyle ilgili bilgi edinmesini de sağlıyor ve titreşime yol açtığı noktaya yüksek voltajlı cızt bızt yollamasına yol açıyor, iletken olan her şey yenebilir ona göre. Elektrikle ilgili işleri ve ağ gibi bir şey görünce hemen saldırıya geçmesi doğuştan, daha da hayret verici. Hasılı bu hayvan sanki başka bir gezegenden gelmiş sanki, elektrik vermek nedir? Hayvansın sen. Saldır ve ye, normali bu. Sen anormalsin. Elektrikli yılanbalığı, çok değişik bir kardeşimizsin. Bir de zümrüt yabanarısı var, o da başka bir değişik. Bu hayvanı Francis Williams keşfetmiş, Hawaii’ye götürmüş ki şekerpancarı yetiştiricilerinin şikayet ettikleri hamamböcekleri ortadan kalksın. Normalde yaşam alanından başka bir yere bırakılan hayvanların yol açtığı çevresel facialar çok baş ağrıtmış da bu arı türünün becerisi takdirle karşılanmış, hamamböcekleri pek sevilmediğinden tabii. Catania’ya göre zombileştirme işini hakkıyla yapan nadir hayvanlardan bu arı, savaş stratejisi ve hamamböceklerini hacamat etme yöntemi dikkat çekici. “A” ve “H” diyelim ikisine, karşı karşıya geldikleri zaman A önce H’nin ön bacaklarını kilitleyecek bir noktadan veriyor zehri, kendini koruyamayacak hale gelen H’nin kafasına da ikinci partiyi zerk ettikten sonra kuytuya çekeliyor hayvanı, yumurtasını yapıştırıp duvar örüyor ve larva H’yi yiyip bitirene kadar bırakıyor orada. H yeterince kuvvetliyse A’nın saldırısından kurtulabiliyor, mesela kıllı bacaklarıyla A’ya dan dun vuruyor ama A da zırhlı, pek bir şey olmuyor da belki sarsıntı yüzünden bırakıp gidiyor. Tuzağa düşen H’nin kurtulma ihtimali var, zehrin etkisi geçerse duvarı yıkıp çıkabiliyor, yumurtayı kırabiliyor ve A’nın peşine düşüp pusu atarak intikamını alabiliyor. Bunu yapamıyor da yaşıyor işte, bazen iyi yerleşmeyen yumurta ziyan oluyor, aksi halde larva içten içe yiyip bitiriyor H’yi. Ne kadar yerse o kadar büyüyor, bu yüzden A’nın avını iyi seçmesi lazım. Savaşı kaybetmemeli, larvası da yeterince büyümeli, riskli iş. A’nın salgıladığı maddeler Parkinson gibi hastalıkların tedavisi için kullanılabilirmiş bu arada. Helal olsun A.
Evet. Hayvanlar. Bu dünyanın, diğer dünyaların, evrenin sevgi çiçekleri adeta. En yırtıcıları bile güzel, kasten yırtmıyorlar sonuçta.
Cevap yaz