Olay, açıklama, olay, açıklama, Atasü’nün onca karakteri sıkıştıra sıkıştıra kurduğu yapının özü. Öykülerinde azıcık anlatıp müthiş derinleştirdiği karakterler bu romanda niye sığ kalırlar, öncelikle her karakteri bir temsilden ibaret kılma ısrarından bahsetmeli. Nesli, Meral, Vedat, Murat, Orhan, Haydar, alayı 1970’lerden itibaren acıyla yüzleşen karakterlerdir, farklı sınıflardan gelenlerinin aralarındaki farkların etkileşimine hemen hiç değinilmez, bazıları dava yoldaşlığında birleşirler de kişisel çıkarlar yolları kabaca ayırır. İkna konusunda sıkıntı yaratır bu, ayrılıklar veya ortaklıklar şalalayla veya oldubittiyle anlatılır. Meral ve Haydar arasındaki çekimin temeli üniversite günlerine dayanmaktadır, biliriz de ilk sevişmelerine giden süreç çok özensizdir, sadece eşlerine duydukları sevgisizlikten kaynaklıymış gibi anlatılır birliktelikleri. Doğulu Haydar’ın onca duyarlılığı, Kürt hareketine sevdası Meral Doğu’yla alakalı araştırmalar yapmaya başlayınca biricikleşir mi ki Haydar bir anda öfke küpüne döner, mevzuyla ilgili sorular soran Meral’e çıkışmaya başlar, kabalaşır ve ataerkil ataerkil konuşup sevgilisini kırar, bilinmez. Meral’in Fuat’la evliliği de bir gariptir, Murat 1970’lerin kıyıcılığında hayatını kaybeder de ağlar Fuat, Meral hemen bu ağlayan adama tutulur ve evlenirler, oysa Murat’ı şöyle böyle tanıyan Meral evlendiği adamı hemen hiç tanımamaktadır. Mesafenin nasıl arttığını bilmeyiz, iyi zamanlar karanlıktadır, öyleyse neler olmaktadır ve akış neden hızlanmaktadır? Başlangıçta Nesli’yle Meral’in oturum oturum gezdiği bir dönem vardır, yıl 1994. Bu oturum olayı da müsamere gibi biraz, iki arkadaşın katıldığı oturumda sahneye kapitalistinden komünist eskisi İslamcı şairine pek çok tırt adam çıkar da provoke ederler insanları, tartışma çıkar, kafalara fikirler fırlatılır. Anlatıda hangi bilim insanlarının ve şairlerin yer aldığı tespit edilebilir sanıyorum, “şair”in yerine konabilecek isim belli mesela. Neyse, Atasü’nün kullandığı teknikler biçimce kurtarıyor metni biraz, Murat’ı Meral’in zihninde konuşturması, Nesli’nin işkence yüzünden ölen kardeşi Gülbahar’ı da konuşturması, sonra gazetelerden haberler vererek yılları atlaması hoş. Beş yıllık bir zamana yayılmış hikâye, 1994’ten 1999’a geliyoruz çünkü Kürt hareketinin lideri yakalanmalı ve bu değişimin Haydar başta olmak üzere karakterler üzerindeki etkilerini görmeliyiz, iyi olur. Haydar yaşadığı kasabada küçük bir eczane işletmektedir, Meral’le zaman geçirmek için Ankara’ya gelmediği zamanlarda. Umudunu yitirmez, köşe bucak aransa ve yakalansa da mücadeleye devam eder, köylülerinin elinden tutar, halkının hakkını arar. Diğer yanda arkadaşı Niyazi vardır, birlikte hukuk mücadelesi verdikleri zamanların geride kaldığını ibretlik bir bölümle öğreniriz, bu ibretlik bölümlerin metinde yaptığı potlar çoktur. Niyazi alt sınıftan gelen, maddi imkansızlıklar içinde büyümüş bir yoldaştır ama yoldaş da değildir artık, Doğu’da terör estiren emekli bir kolluk kişisi ve zengin bir Kürt iş insanıyla birlikte turizme bodoslamadan dalmıştır. Mevzuyu öğrenen Haydar öfkeden takla atar, Niyazi’nin kafasına düşmeye çalışır ama Niyazi de en az Haydar kadar öfkelidir, yokluğa duyduğu öfke yüzünden davayı satmıştır ama satmadığını söyler, aslında elini güçlendirip daha iyi savaşacaktır. Bu bir sahneden ibarettir, Niyazi’nin anlatıdaki ağırlığıyla söyleminin ağırlığı tutmaz birbirini, sanki döneklerden bir döneğin nasıl döndüğünü görmemiz içindir Niyazi. Diğer döneklerin arasında Nesli’nin eniştesi Cengiz var, kendisi II. Abdülhamid’in aslında oldukça vizyonsuz bir adam olduğunu iddia eden bir tez yazmıştır da Yale’da tanıştığı Amerikan ajanının telkiniyle tezini değiştirir, malum padişahı öve öve bitiremez, güncellediği metni Türkiye’de satış rekorları kırar. İttihat ve Terakki’nin devamı olan Cumhuriyet’in dindirmeye çalıştığı Kürt ve İslam dalgasını tekrar yükseltmek için padişahlar yüceltilecektir, Osmanlı uçurulacaktır, formül budur. Cengiz’in eşi Bayhan, Nesli’nin kardeşi kendi yaşamındaki sorunları çözemediği ve Cengiz hemen dönebildiği için öfkelidir, Nesli’yi de ajanlığa çekmeye çalışacak ama başarısız olunca yine kardeşine yüklenecektir. Sanırım kurumların isimlerinin dandikliği de yıpratıyor kurgunun gerçeğini, Bilim ve İlerleme Derneği’nin bir üyesi olmadan ABD’nin etinden sütünden faydalanmak mümkün değil mesela, Yoksulluk ve Yokluk Vakfı malum sorunla ilgili bir dernek, soyu tükenen dodo kuşlarıyla. Gazete haberlerindeki dille ilgili ne demeli, canı çok sıkılan bir adama yazdırıyorlarsa haberleri, tamam. Daha da gider böyle, eleştirilecek çok şey var da bu kadarı yeterli. Ha, memleketimizin cortlamasıyla ilgili büyük planların ardındaki kişilerin güneşli havadaki şemsiyeli halleri kaldı. Bu adamlardan ikisi Haydar’ın arkadaşı, Amerikalı askerle İskandinav boşgezen. Gerçekten hiç dikkat çekmiyorlar, en azından başlarda bunları gören yok, kalabalık sofralarda bulunsalar bile sorun değil. Sonraları takip ediliyorlar da başlarına bir şey gelmemesi için yukarıdan emir var, bunların yanındaki Türkleri çekiyorlar kenara. Haydar o zaman paketlenecek ve Meral’den uzaklaşacak iyice, hatta hikâyeye kafadan dank diye soktuğu genç çocuğu Meral’in eczanesinde saklayıp kadının gözaltına alınmasına yol açacak, zeki adamdan süper bir hareket. Son olarak Nesli’yle hocası Yıldız’ın Doğu’da yaşadıkları heyecanlı geceden bahsedeyim, bu ikisi akademisyen ve Doğu’ya gidip Haydar’ın misafirliğinde bir bitkinin özünü çıkarıyorlar, bu özle çok acayip ilaçlar yapılabilir. Nedir, kaldıkları otelin sahibesini yemek hazırlarken görüyorlar gündüz, gece de birkaç kişiyle birlikte dağa giderken. Üstlerinde tuhaf kıyafetler, yanlarında acayip nesneler. Nesli çakıyor köfteyi, hocasına gidip anlatıyor ve hocası da anladığını imleyen bir hikâye anlatıyor: Hocanın babası çok rütbeli bir adam, Doğu’da tanıştığı bir kızla evlenmiş, hocanın annesiyle. Kadın o zamana kadar tek kelime Türkçe bilmezken evlendikten sonra Zazaca konuşmamış hiç, hep Türkçe konuşmuş, bir tek ölüm döşeğinde sayıklarken serbest bırakmış dilini. Hoca bunu anlatıyor da zerre korku yok, Haydar da pek güvenilecek biri değil Nesli için, durmaya nasıl devam ediyorlar o otelde? Ordunun bu iki bilim insanını korusun diye görevlendirdiği genç asker de öldürülmüş o sıra, korkmak için her sebep var. Bilim aşkı mı? Değil, tuhaf bir kayıtsızlık. Ha kayıt var, Yıldız Hoca atından lanks diye düşüp öldükten sonra oranın gençleri hocanın tabutuna yeşilli sarılı bayraktan koyuyorlar, Nesli kükreyip Türk bayrağı istiyor ve askerlerin yetişmesiyle linçten kurtarılıyor. Karakterlerin veya hikâyenin bu körlüğü beni benden alıyor, birbirine bağlı onca sorunun ortadan kaldırılması için çok parlak fikirleriniz var, kafanız zehir gibi, benzer meseleler üzerinde de düşünmüşsünüz ama bazı düşünceleri kestirip atıyorsunuz, üzerinde durmuyorsunuz bile. Hikâyedeki zehir insanlardan biri Kürtlerin şiddet eylemlerini müthiş yüzeysel bir biçimde eleştiriyor, Haydar müthiş yüzeysel bir savunma yapıyor, gerçekten aklım almıyor. Yani süper entelektüel insanlar bunlar, “Ama onlar da şöyle yaptı” nevinden öte bir şey görmek isterdi şu deli gönül.
1990’ların Türkiye’sine bir bakış da iyi bir bakış değil, Atasü’nün ayıla bayıla okuduğum diğer metinlerinin çok çok altında bu roman. Karakter ve durum tahlillerinden ötürü ağrıyan başımı bizimkilerin eski hocası Orhan’ın beylik sözleriyle birlikte çıkarıp atasım geldi. Her lafı bir vecizeymiş gibi değerlendirilebilecek Orhan üniversiteden atıldıktan sonra akademik kariyerine geri dönmek için dava açmamış, Gecelerin Yargıcı olarak dolanmaya başlamıştır ve takabildiklerine derin sözcüklerinden birkaçını takmıştır, Meral ve Haydar iki sıra dopdolu şeritle dolaşırlar örneğin. Elbet okunur da iyi bir roman olduğunu söyleyemeyeceğim. Dan dun roman.
Cevap yaz