Evet, bir gün adamın biri bakkala gitmiş ve ekmek almış. Bakkal, “Abi sen daha iki dakika önce gelip ekmek almadın mı benden?” demiş. Adam, “Nerede o ekmek o zaman?” demiş, göz kırpmış. Bakkal, “Sen o adam değil misin ki?” demiş. Adam, “Ben o adamım ama ekmek hangi ekmek?” demiş. Bakkal, “Sanki ben o bakkalım,” demiş ve silahı çekip adama ateş etmiş ama silah, “Ben o silah değilim,” demiş, kurşunlar kurusıkıymış. O da nesi, mermilerden biri, “Salak silah, ben senin bildiğin kurşunum,” demiş ve ölü taklidi yapan adam kalkıp elindeki salça poşetini bakkala vermiş, poşeti ekmeğe sürüp yemişlerken kahkaha dolu anlar yaşamışlar. Vertigo bu süper hikâyeye biraz benziyor ama çok değil, sonuçta birkaç tane ölü var ama ölü olmayabilirler çünkü ölüler şehirde gezinmez öyle, mektup yazmazlar, yüz küsur yaşında bir insan eğer yaşamıyorsa ölüdür veya değildir, bu konuda kafa yoracaksak mezar açtırmamız gerekir ama kurmacada neyi açıyoruz, o yüzden esas karakterimizin psikolojik problemlerini, vertigosunu göz önünde bulundurarak birtakım çıkarımlara varabiliriz. Mesela bu bir polisiye ve birbirinin tıpatıp aynısı üç kadın var, şöyle bir temas etseler evren havaya uçar ama aynı ortamda bulunmuyorlar da, Roger kafayı yiyecek noktaya gelene kadar mevzuyu çözemiyor. İçlerinden biri neler olup bittiğini anlatmasa muhtemelen Şeytanca‘nın esas adamı gibi kafasına sıkardı Roger, neyse ki başka türlü deliriyor. Hitchcock hikâyeyi değiştirmiş biraz, mevzu ABD’de geçiyor ve baştaki kovalamaca sahnesinde adamımızın düşmekten nasıl kurtulduğu muamma. Roger oluğa tutunmuş, aşağı baktığı anda baygınlık geçirip düşecek, kendisine yardıma gelen polis arkadaşı dengesini kaybedip aşağı uçuyor ve çığlığı Roger’nin kabuslarına giriyor sonradan. Metinde kurtarmak için gelmek falan yok, kovaladıkları elemana ulaşmak için polislerden biri tehlikeli bir hareket yapıp düşüyor, Roger yüksekten ölümüne korkmaya başlıyor o andan sonra. Film klasik, güzel de roman daha iyi bence. Alman ordusu Fransa’ya yaklaşırken gazetelerin, ajansların gerçeklikten kopması gibi Roger’nin de aslında olmayan şeyleri görür gibi olup görmediği şeyleri olması ayyuka çıkar, yani polisiye dediğimiz karaşın atmosfer biraz da budur ve okur da okur olup olmadığını sorgular, şahsen ben Marmaray’da başladığım bu metni yine Marmaray’da bitirirken aklıma kim veya nerede olduğum gelmedi çünkü hareket halindeydim, anlatabiliyor muyum? Yoldayız yani işte, kesin bir yer söyleyemem ki. Kısacası hukuk fakültesinden eski arkadaşı Gévigne bir iyilik istiyor Roger’den, eşi Madeleine’i takip. Sadakatsizlik yok, kadının tuhaf halleri izlenecek. Madeleine uzaklara dalıp gidiyor, gün boyunca bir yerlere gidip geliyor ama ne yaptığı da belli değil, garip. Akli dengesi bozuluyor olabilir, ninesi zamanında şizofren benzeri bir şeye dönüşüp intihar edince eşinin de aynı yolun yolcusu olmasından korkuyor Gévigne, oysa sürekli hareket halinde olduğu için Madeleine’in aslında nerede olduğu… Neyse, Roger bu işi kabul etmek istemiyor çünkü polislik günleri sona ermiş, düşen adam bütün yaşam sevincini alıp götürmüş, takip makip uğraşamaz ama eski arkadaşını kırmak da istemiyor, Gévigne savaş sayesinde parayı vurup arkadaşına tur bindirmiş bir de, kendisine muhtaç olunması gururuna iyi gelen Roger en sonunda Gévigne’in de itelemesiyle kadını izlemeye başlıyor. Gévigne nereye gideceklerini söylüyor mesela, Roger mekana gelip Madeleine’i gözlemliyor. Görünürde anormal bir şey yok, esas mevzu kadını takip ederken ortaya çıkıyor. Gizli gizli mezarlığa gitmeler, nineyi ziyaret, deli deli tavırlar derken Roger duygusal boşluğunu muhteşem bir şekilde değerlendirip kadına âşık oluveriyor, Gévigne’i ortadan kaldırmayı düşünmese de kadınla yakınlaşıyorlar. Daha ilk sahnede Gévigne’in vertigoya dair söylediklerini akılda tutmalı, Roger’nin psikolojik arızalarını iyi biliyor adam. Madeleine de bir gün allem kullem Roger’yi bir kuleye çıkarıyor, vertigo yüzünden adam basamaklara yığılıyor ve bir süre sonra kadının çığlık atarak düştüğünü duyuyor. Korkunç. Felâket. Hemen aşağı inip arazi oluyor, yakalanmamalı. Civardakilerden biri oralara gelen bir adamla kadının görüldüğünden bahsedince iyice korkuyor Roger, Gévigne’den de uzak duruyor ve Almanlar mekanı basıyorlar en sonunda, bu kez ülkeden kaçıyor Roger. Geride kalanların ne yapacağı umurunda değil, âşık olduğu kadın da ölünce kalması için bir sebep yok.
İkinci bölümde Roger geri dönüyor, sap olduğu baltanın yardımıyla Fransa’da gayet güzel yaşayabilir. O fotoğrafı görmese hayatı kaymayacak ama şans, fotoğrafta Madeleine bütün güzelliğiyle meydanda. Yanındaki adam yaşlı kodamanlardan biri, belli ki derin bir ilişkileri yok. Roger hemen kadını bulmak için araştırmalara başlıyor ve sosyetik bir ortamda karşılaşıyorlar, kadın hiçbir tepki vermiyor ama Roger’nin aklı gidiyor resmen. Kadına Madeleine’miş gibi davranıyor, diğer yandan Gévigne’in başına ne geldiğini öğrenmek için Madeleine’in düştüğü yere gidiyor. Adamı savaş zamanında vurmuşlar, arabası taranınca ölmüş. Madeleine de ölmüştü, öyleyse Renée kim ola? Öyle bir benzerlik olamaz, saçı başı hariç tıpatıp aynı. Şiraze iyice kayıyor, Renée ısrarla Madeleine olmadığını söylüyor ama Roger’yi inandıramıyor bir türlü, üzerine bir de nineden gelen mektup iyice delirtiyor Roger’yi, Madeleine ölmedi o zaman, Renée kimliğini saklıyor ve nine de, “Bensiz delirmek olur mu ibiş?” diyerek gölgesini şöyle bir düşürüyor olay akışa. İki kadın aynıysa da Renée’yle kurduğu ilişkiyi doyurucu bulamıyor Roger, daima bir şeylerin eksik olduğunu düşünüyor ve baskıyı artırıyor. Ayrılma noktasına geliyorlar, nihayet Renée sevdiği adamı memnun etmek için Madeleine olduğunu söylüyor ama inandıramıyor, yalan söylemediği ne malum? İşlerin iyice karışacağı noktada Renée bütün hikâyeyi anlatıyor nihayet: Gévigne aslında gerçekten de karısını öldürmek istemiş, mirasa konarsa iyice zenginleşecekmiş çünkü. Hemen kurmuş oyunu, Madeleine’i arkadaşına eşi diye göstermiş, en sonunda kuleye çıkıp gerçek eşinin cesediyle birlikte Roger’yle Madeleine’i beklemeye başlamış. Gerçekten düşen biri var ama Madeleine değilmiş o, Gévigne yüzünü parçaladığı eşini aşağı atmış, Roger panikle kaçarken bedene hiç bakmadığı için zokayı yutmuş. İşler planlandığı gibi gitmemiş ama, Madeleine bir daha ortaya çıkmamış ve Roger de ortadan kaybolmuş, bu durumda polisler Gévigne’ye tebelleş olmuşlar hemen. Cinayet işlediği sanılan adam çok zor zamanlar geçirmiş, gerisi savaş. Madeleine aslında en başından beri Renée’ymiş yani, kadın bu mevzuyu anlatıyor ve Roger’nin kuş kadar kalmış aklını iyice yitirmesine yol açıyor, adam doğru söylemesi için baskı yaptığı kadını cansız bir halde bırakıyor, baskıyı boğazına yapınca kadın ölüyor tabii. Sonra polislere teslim oluyor ve sevdiği kadına onu bekleyeceğini fısıldıyor. Son.
Görüldüğü üzere kimin kim olduğundan emin olamayız, olamayınca da kim kimdi diye o iş nerelere varır, kestiremeyiz. İnsanlar birbirlerine benzerler ama birine çok benzeyen ötekini kıstırıp aslında bir başkası olduğunu söyleyemeyiz çünkü olmayabilir, o halde hemen baştaki birini de bulup aslında onun bir başkası olduğunu söylemeliyiz ki iki kadının da bambaşka insanlar olduklarını anlatabilelim, birbirleri olduklarını iddia etmesinler. Mesela sekiz insan da aslında aynıymış meğerse, buna ikna olabiliriz. Laboratuvar ortamında dönen işler varsa o bilimin konusudur, klon teknolojisi çok ilerledi. Fennin son mucizesi.
Cevap yaz