Geçtiğimiz yıl vefat eden Sümer tiyatro ve radyo oyunlarıyla, şiirleriyle biliniyor. Bozuk Bir Şey tek romanı sanırım, internette malumat yok, Wikipedia’da romanın adı geçmiyor. Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü‘nün onuncu baskısı var bende, belki kırk iki yılda yerini almıştır ama Sümer orada da yok. Gökçe hediye etti bu romanı, o olmasa bilmeyecektim. Dönem romanı, muhtemelen 1970’li yıllar. Sosyal ilişkileri, geleneksel aile yapısını başarılı bir şekilde yansıtıyor, ailenin bireyleri çürütebileceğinin vurucu örnekleri mevcut. Bunun yanında her bölüm piyes havasında ilerliyor, romanı zayıflatan bir unsur. Sahnelerden ibaret. Karakterler tek boyutlu, karikatürize. İlk bölümde Nuri Bey’le ve ailesiyle tanışıyoruz, guguklu saatin guguğuyla salon aydınlanıyor. Nuri Bey gazete okuyor, oğlu Cengiz her sene çaktığı birkaç dersten birine çalışıyor, Hayriye Hanım uyukluyor. Aynı sahneyle sonlanacak metin, başa dönüşle. Nuri Bey’in okuduğu tefrika metin en heyecanlı yerinde kesilince can sıkıntısı, bir mektup yazıp gazeteyi şikayet etmek istiyor beyefendi. Oğlan esniyor, baba höstlüyor, soytarılığın lüzumu yok, ders çalışsın oğlan. İyi çalışıyor ama, elinden geleni yapıyor belli ki. Tatile de gidemediler o sene, dairede çalışanların gittiği deniz kampını kuraya bindirmişler, müdürlerle fanfinifinfonları gidiyormuş hep. Bir Yenice, dumanı püf. Sigaralar üzerinden de okunur bu metin, mahallenin paralı bıçkınının içtiği sigara başka, devlet dairesinde çalışan memurunki başka, Cengiz’in poz kesmek için yaktığı en alt kaliteden. Sayfayı çeviriyor Nuri Bey, duman savruluyor. O ne, iki çıplak kız. Memeleri çarpılı. Öldürülmüşler, dünyayı gezerlerken yolları Anadolu’ya düşmüş, bir kaynakta yıkanırlarken civardaki köyden birkaç genç görmüş bunları, tecavüz edip öldürmüşler. Asmalı onları, Nuri Bey çok kızıyor, eşi de duysun diye haberi oğluna okutuyor, örnek baba. Eş de örnek, Hayriye Hanım’a göre oh olsunmuş, iyi olmuş, kuyruk sallamış kızlar, her bir yancıklarını sallaya sallaya ne işleri varmış o kaynakta? Oğlan bütün ayrıntıları okuyor, anne ohluyor, baba bu duyarsızlık karşısında deliriyor. Cengiz pencereye gidiyor, karşı penceredeki Neşe’yi görmeye çalışırken dersini hatırlamaya çalışıyor. Amip, meme, Neşe, hepsi birbirine giriyor. Hayriye Hanım’a göre faşikmiş öldürülenler, topyekun kızılbaşmış. Aşırı tepkiler, aşırı fikirler karakterler derinleştirilmediği için parodiye özgü bir nitelik kazanıyor. Nuri Bey nasıl? Memeleri gördü, göbeğinin altında bir hareket. Uzun zamandan sonra diriliyor Nuri Bey, fukara yüreği güm güm vurmaya başlıyor. O gece Hayriye Hanım’a yanaşacak ama yüz bulamayacak, o yaşa gelmiş insanlar nasıl sevişsin? Şaşıyor Hayriye Hanım, kocasını tersliyor, dönüp uyumaya çalışıyor. Yenilgi basbayağı, emekliliğine üç gün kalmış Nuri Bey mahalle camisini yaptırma derneğinin yönetim kurulu üyesi, sicili tertemiz, emekli olunca namaza niyaza başlamaya kararlı. Nasıl olur da geri çevrilir? Uyku tutmuyor, salona dönüp gazete okumaya çalışıyor ama makine çalışmaya başlamış bir kere, tekrar deneyecek. Harama uçkur çözmemiş o güne kadar, piyangodan para tutturan arkadaşına uyup gittiği pavyonda ellediği, sürtündüğü kadın hariç. Beş yıldır abdestini bozmuyor Hayriye Hanım, bozsaydı başkasını eller miydi Nuri Bey? Uyandırıyor eşini, okuduğu tefrikadan alıntılar yaparak derdini anlatmaya çalışıyor, boynuz vuran koçlar giriyor işin içine, işler karışıyor. Hayriye Hanım’da korku filizleniyor, eşinin babasının amcalarından biri tımarhanede ölmüş, eşi de deli galiba. Kavga gürültü. Birilerinin memeliklerini çıkarıp ısırmak istiyormuş Nuri Bey, tartışmanın en harlı yerinde haykırıyor, bağırıyor, seks istiyor Nuri Bey, seks. Hayriye Hanım bayılır gibi olunca o numaraları artık yemeyeceğini söylüyor adam, canına tak etmiş, evliliği sürdürmekten başka bir şey yapmamışlar, birbirlerine tutkuyla yaklaşmamışlar hiç, her şey o anda patlıyor.
Karşı penceredeki Neşe’yi de uyku tutmuyor, annesinin gardiyanlığından bıkmış. Fatma Hanım kızını Neriman Abla’nın verdiği sutyenle yakalayınca babaya söylemekle tehdit ediyor kızı, pataklıyor, tam o sırada baba sarhoş geliyor eve, Neriman Abla’yı düdükleme hayalleriyle uyuyor. Bir sonraki bölüm sahneler arasındaki geçişleri andırıyor, dizeler halinde yazılmış, koronun şarkısı basbayağı. Neşe’yi ve Cengiz’i anneler uyarıyorlar, kadınlar ilik kurutur, çok yüz vermemek lazım, sert olmalı. Erkekler peçete gibi atarlar kadınları bir kenara, güvenmemeli. Erkekler korkunç, kadınlar tiksinç, araya mesafe konmalı, rol yapılmalı, insan bir diğerine değer vermediğini göstermeli. Kız paşalara verilmeli, oğlan müdür kız almalı, belirli rollerin dışına çıkmamalı insan. Oysa rol dünyası, filmler izleniyor, Türkan kadınlara model oluyor, diğer yanda Clark çeken artistler var, kadınları kullanıp atıyorlar. Gerçek hayat da böyle olmalı, anneler öyle istemiyor mu? Aslan Abi artist gibi adam, Cengiz’i küçümsüyor ama Neşe konusunda taktik vermekten de geri kalmıyor, basıyor havasını. Cengiz bir mektup yazmış, ders çalışırken muhtemelen, bu yüzden çakıyor derslerden. “Sayın Bayan” diye başlayıp öyle sevdiğinden, böyle âşık olduğundan bahsediyor, Neşe’ye verecek mektubu. Buluştukları zaman horozlanıyor Cengiz, elinden kaç kızın geçtiğini anlatıyor, sözde Neşe’yi etkilemeye çalışıyor ama ters tepiyor davranışı, mektubu vermek üzereyken mahallenin hacı hoca tayfasından bir adam görüyor ikisini, doğruca Neşe’nin babasına. Aralarındaki konuşma yine piyes işi, diyalogların çoğu böyle, romanı romanlıktan çıkarıyor. Romanın romanlığı neyse artık. Baba koşup olay yerine geliyor, Cengiz’e bir yumruk. Neşe’nin durumu daha kötü, evde kırılmadık eşya kalmıyor, kızın başından şakır şakır kanlar dökülüyor. Dayanılacak gibi değil, kız bavulunu toplayıp Cengiz’in yanına gidiyor, birlikte kaçabilirler mi? Kaçamazlar, Cengiz’de yürek yok. Tek başına gidiyor kız, Cengiz yaptığı hayvanlıklara üzülüyor, âşık olduğu kızın ardından gözyaşı döküyor, ikisinin hikâyesi böyle bitiyor. Abartılı bir dram.
Nuri Bey’in azgınlığı başına iş açıyor sonradan, iş yerindeki sekreterlerden birinin tombiktolarını görünce dayanamıyor, kadını yanağından öpüveriyor. Hemen şikâyet, müdür çağırıyor. Nuri Bey olanları anlatırken yine saçmalıyor, beyaz güvercinlerin tombulluğundan girip develerin boynundan çıkıyor, amiri adamın delirdiğini düşünüyor, kovacak besbelli. Terbiyesizliğin lüzumu yok. Haşlama yaparken sevgilisinin telefonla araması kör göze parmak bir ikiyüzlülük isnadı. Kenef karısını görmek istemiyor amir, çocuğunun da canı cehenneme, o gün buluşup gezecekler bir güzel, belki beyaz güvercinlerini de elletir kadın. Sekreteri de özel sekreteri yapabilse yaşadı, zor ama. Hayriye Hanım ne yapıyor bu arada, komşusundan kadınlık öğreniyor, süslenip püsleniyor, eve gelen eşinin karşısına işveyle çıkıyor ama adam işinden oldu olacak, Hayriye Hanım’ı aşağılıyor. Yine kavga gürültü, Nuri Bey pavyonda olanları ağzından kaçırınca Hayriye Hanım çekiyor oğlunu, “Tükür babanın suratına çocuğum!” demediği kalıyor bir. Cengiz mutsuz bir ailenin mutsuz çocuğu, şahit olduğu kavgaların haddi hesabı yok, sevgi nedir bilmiyor, Neşe’yi de üzüyor, derslerinde başarısız. Tam bir kapan, aile korkunç. Aslan Abi’nin televizyonlu aile bahçesinde toplanan karakterleri bir arada görüyoruz, hepsi kendi meşrebince davranıyor, garipliklerini toplu halde de görüyoruz. Televizyonda bilimsel, siyasal, toplumsal meselelerin yer verildiği programlar akıp gidiyor, anlatılanlardan kimsenin haberi yok, kimse hiçbir şey anlamıyor, absürt bir sahne.
Konu iyi, teknik de iyi ama başarıyla işlenmemiş kurgu yüzünden roman değer kaybetmiş ne yazık ki, karakterlerin yüzeyselliği de bir başka olumsuzluk. Yine de canlılık var anlatıda, bu özelliğinden ötürü okumaya değer.
Cevap yaz