Geri gelmesi gereken bir şey için, bütün bütün yok olmayan, burada boşluğu duruyor, silik siluet o. Oraya çivileyen bir şey var onu orada oranın, hava ağırlığı içe için orada çekiliyor, bir boşluğu dolduruyor, bir sözcüğü, “bir bellek boşluğu” o çukur, açıklık, sendeletiyor, ondan geriye hiçbir şey için bir şey. Hafif bir ıslık gibi başlıyor, Ff, sonra Ph, Phi? Philis. Proserpine, Phil bastırıyor, Proserpine hiçten, filarmoni! Phil boşlukta asılı, öylece varlığını anılıyor, o tarafa bakmamak onu orada değil kılmıyor, Philippine ise? O, kenetlenmiş, gedikte bir boşluk ama gedikte herhangi bir şey bir şey, gedik artık gedik değil, sözcük yerini bulduysa doldurduğu alanda sözcükleri doğuruyor, görüyoruz. İlk fragman.
Yine orada, her şeyi dolduruyor, hareketsiz, incecik gövdeden tüy tül görünüyor. Başka hiçbir varlık görünemez içinmiş o ağacın adı, neydi o ağacın? Dil ucu, akmayan bir damla boşluğa değiyor, taşkına yol ama gelmiyor o, talisman, tılsım, kendini ışıyor, anlamı bulamıyor. Kendini bırakacak, dünyanın en düşüşü. “olup olacağı bir ağaç… yalnızca bir ağaç…” (s. 11) Onu bütün ağaçlardan ayıranı görmek onu görmek değil, bir şey gülüyor, gülüşmeler duyuluyor, alkışlar yok, alkışsızca duruyor. “Ris” gülüş demek, Tamaris mi ağacın türü, demirhindi veya ılgınağacı? Ağacın türü ağaç mıdır? Anlamı nerede arayacağız, bir yaprak geri kalanıyla ilgili ne? “Lisman” iz sürmeye davet, “Tamaris” bulunmuştur. Harfler belli bir sıraya dizilmiş, yerini yadırgayanlar yer değiştirmiş ve kendi anlamlarını taşısalar da yan yana geldiklerindeki anlamı değiştirmiştir, bunun için gazeteden kesilen harflerle yazılan şiirler sadece harftir. Bunun için? Sarraute bir şey deniyor. İkinci fragman.
Özür diliyor, rahatsız ediyor ama neydi şu ressamın adı, çok pardon, çok aptalca ama? Sebze meyveden, bakliyattan insan resmi yapıyor hani, gözleri üzüme, dudakları çileğe iliştiren o? Başka bir boşluk, dolmaya an. İsim heceleri çağrıştırıyor, şu meyveler, Boldovinetti miydi, Boldo, Boldi… Soruyu soran gece hiç uyumamış olmalı, gece boyunca düşünmüştür, ne zaman aramıştır gibi belirsiz, üstelik kendi boşluğunu başkalarına yayması. Bir yerlerde o ressamın resimlerinden nefis tersim, mütersim türemiştir, sayı bilinmiyor ama sanat kendini çoğaltıyor, bir resme bakan o resmi imliyor bilinci için hemen bir tuval, bir kâğıt, bir ışık. Gün ışığında renkler asıl, elektriğe öz yansımıyor, pencereden içeri girene minnet. Arcimboldo? Tam oturdu, yerleşti, yerinden kalkmayacak, bulunmuştur. Ortalık çın çın çınlayacaktır, ressamın adı dilden dile düşecektir, bir daha hiçbir şeyin kaybolmayacağının, bir kez her şeyin kaybolacağının garantisidir. Yoktu, var olduğu, dile getirildiği, bilince uğratıldığı zaman orada. Kez süresince. Üçüncü fragman.
Nasıl gidiyorunu neyle karşılamak, çok iyiyle. Kapalı, hiç olmamış, söylenmeyence. Sakin sakin otururlar, hiçbir şey konuşulmamıştır. Neyin nasıl gittiğiyle çok iyi olanın neliği. Kulak kabartanlar hiçbir şey duymayacaklar, nesnelerin ve duyguların orada olmadığını bilmeyecekler, orada hiçbir şey kalmamış. Kuleymiş, anlaşıldı, kalmış. Onu koruyorlarmış, yabancılık çektirmiyorlarmış, tehdit altında değilmiş. Onca süs püs, mücevherat, belli ki bir kutlamanın. Sözleri buluyorlar ama bir sebepten olmadığı için, orada bulunmalarının gereğinden.Kınayıcı sessizliklerle anlaşmak kalıyor bir, mücevherlerin müthişliği göz çıkarıyor, zihin sözcük üretiyor bunun için, her yere egemen bir sözcük. Akıldan geçtiğini bıraktığı boşluktan ama hangisiydi o, şu sözcük bu boşluğun muydu, fiille fail arasındaki kusursuz mesafenin tekrarı. Kusursuz bir mesafe? Aşılamamasındandır. Cüret edilir, her şey sallanmaya başlar, ters bir laf aradaki uzaklığı hemen doldurur, kıskıvrak yakalar. O huzur yok oldu, arada sözcükler yokken her şey sakin, huzurlu. Susmanın hiçbir anlama gelmediği, o. Ama madem, o zaman onu göndermeli, gitmiyor, yeniden eğitmeli, eğitilmiyor, yalancı yerine koyuyor, yalan söylüyor, suçlamalara cevap da yok, sözcükler yavaş yavaş geliyor ama esas problem en başından beri. Gerçek olanla kurmaca olan arasındaki farkı görmemek büyük hata, vahim bir, ayrım çizgisini görmemek ama nasıl görmeli? “Gerçek”, eklendiği her şeyi gerçek kılıyor, basit bu kadar, başka hiçbir şey de gerçek. Tersidir, gerçeklik işlevsel bir yanılsamadır, işe yaradığı müddetçe buzdolabına saklanan fili görmekten imtina ederiz, muhteşem bir olağanlıktır bu. O kadar ki. “Oysa size uydurulmuş bir şeyi… bir kurmacayı… taşıyan sözcükler… yani, nasıl da görmezsiniz farkı? Bu öylesine kırılgan, esnek, değişken bir şey ki… geliyor, uzaklaşıyor, kayboluyor… sözcüklerin onu toparlaması, koruması gerekecek…” (s. 23) Onun başarısı gerçek değilmiş gibi görünmeyi başarması, gerçek olanın gerçekmiş gibi olmayabileceğinin işte, tam orada. Oradalık mekânı doldurmaksa. Dördüncü, beşinci fragman.
Onu okuduk mu? Mahcubiyet, karanlığa doğrudan bakış. Bu sözcüklerin adresi hiçbir kitap yazmadı, bu bir ilk, buradan başlamalığında sürüklenen birkaç sayfa bir araya gelirse bu sözcükler orada değilse bile, anılmasa dahi. Şok, bu bir soru, noktası ve çengeli, aşınmış, yıpranmış, cevaba göre yeni sözcükler gelecek, art, yüklü, bir şey yazmak istemeyi söylemek çengeli ters çevirir, İspanyolca yazılmış. Çeviri, ters soru işaretinin düzlüğünde kaybolan bir şey var mı? Kıskançlık peşte, soran okumuşsa yitik beliriyor, bir şey eksik, belli, bilmek gerekiyordu ama donanmamış o kadar ki bakışı işte, karanlığa. Karabasan çünkü okunmayan her ne, “onun içi” yok, “bile” yok, telafi kaldırmaz durum. Altıncı fragman.
Birini yakalayıp ona bakmaya zorlamak kadını bir kadın türü, başı çevirip bakınca gerçeklikten emin olacak olan. Dokunmak olanaksız, değil çünkü, şey yok. Kadın hiçbir şey görmese daha iyi, geçip gitsin. Geri dönebilir, görmediği onu çekmiştir, tekrardır o sıra, bir önceki an mükerrer. Her şey pırıl pırıl, pürüzsüz, görülesi. Asıl orada değil, nereye bakılırsa bakılsın. “Orada, kadının gidişinden sonra, ardında bıraktığı bir şey kaldı, ona ait olan, onun olan… ve onu yokluğunda, buradaki koşulların, bu iklimin etkisiyle bozuldu, ışıltısını kaybetti, o güzelim parlak renklerini…” (s. 36) Kadın geri döndüğünde aynı konuyu eşmek, konuşulanları hatırlatmak şaşmaya sebep, bütün o insanlar, o sözü edilenler, hakkında konuşulanlar, malumata duranlar orada değil, kadın hatırlamıyor, neyden bahsedildiğini bilmiyor, bağışlar mıyız, onlar hani, orada olanlardan, bir daha o konudan hiç söz edilmeyecekse de var olanlar işte, sözcüklerin hiçbir fenalık taşımamasına yol açanlar, konuşmaya sebep olanlar her şeyden daha karmaşık, sözcüklerden, cümlelerden, yığınla fikirden, imajdan, anlamdan. Yedinci fragman, bunun gibi yirmi tane var, sözcüklerin yüzeyi. Sarraute çünkü, Yeni Roman, kahraman ve zaman içermeyen metin, anlatının hikâyesi, hikâyenin yokluğundan hikâye. “Ve işte, çok uzun zamandır yerlerinden kıpırdamamış olan sözcükler bin bir zahmetle doğruluyorlar, tamamen uyuşmuş durumdalar, sürünüyorlar, sıra sıra dizilmişler… Koyverdikleri ‘Ah!’ orada olduklarını ortaya koyuyor… gölgeler canlı cenazeler… Bir tükenişe, bir soluğa benzeyen ‘ah!’ları, adlarının çağrılışına verdikleri birer yanıt…” (s. 39) Şimdi, şu. An.
Cevap yaz