Yaşar Nabi – Çağımıza Ters Düşenler

Siyaset yazıları, 1960’tan sonrası. Yaşar Nabi aynı meselelerden aynı biçimde defalarca bahsettiği için camı açıp feryat etmeden okumak zor, özetleyeceğim. Kitaba adını veren yazı bölümlere ayrılmış, ilk bölümde tutuculukla milliyetçiliğin ilişkisi. İkisi de kendi ülkü ve ereklerine ters düşüyor, tekel milliyetçilik Türk ulusunun Türkleşmesine karşı. “Tarihsel yanılgılar sonucu dilimize zorla sokulmuş ama halkımıza bir türlü benimsetilememiş binlerce arap ve fars sözcüğünü ve bunların birlikte getirdikleri gramer kurallarını korumaya kalkışmak gibi boş bir çabanın peşinde değil midirler yüzyıllardan beri? Bu yabancı sözcükleri, kılıç gücü ile alınmış yabancı topraklar gibi, ulusumuzun fetihlerinden sayıp bunlara bir çeşit kutsallık tacı giydirerek bu palyaço kılığında halkımıza yutturmak isteyenler ve ona özbenliğini unutturarak yabancı ulusların kültür sömürgesi haline gelmesi için yabancılaşmanın öncülüğünü günümüzde de sürdürenler onlar değil midirler?” (s. 6) Arap kültürüne duydukları hayranlığın yanına Amerikan hayranlığını da eklemişlerdir, Atatürk döneminde ve sonrasında yetişen sanatçılar azıcık eleştirdiler mi vatan elden gidiyor diye koparırlar yaygarayı, üstelik antimarksizmi de ellerine kollarına bulaştırırlar zira bu ehliyetsiz kişiler kendi ilkelerine ters düşen nice eylemlere girişirler. Bulgaristan’a karşı güdülmüş sert ve kırıcı tutumlar yüzünden bir milyona yakın Türk türlü eziyete maruz kalmıştır, Doğu Almanya’yı tanımamanın sonucunda Türkiye’ye karşı radyo propagandası yerleşmiştir artık, SSCB’den gelecek bir saldırı psikozu yüzünden Yugoslavya, Romanya, Macaristan gibi ülkelerle kültür ilişkileri sabote edilmiştir, bunların üzerine Yaşar Nabi’ye Romanya’dan gönderilen uzunçalar halk müziği plağıyla Romen resim sanatının örneklerini içeren eser buhar olmuştur sanki, yolda bir yerde yitmiştir. İçeride bambaşka bir âlem: büyüteçle orak çekiç aranmayan yer yok gibidir, okul kitaplarına dek sirayet etmiştir sanki komünizm hastalığı. Kitaplar toplatılır, kapakları kesilir de öyle piyasaya çıkar, sigara paketlerinin tasarımı değiştirilir. Nasıl bir paranoyaysa Oktay Akbal bile düşmüş buna, kimin anlattığını hatırlamıyorum da o zamanın bir sigara paketini öyle tutup şöyle katlayınca eyvah, dalga çıkıyormuş ortaya, Akbal da böylesi bir buluşa sevinmiş hayret ettiği kadar. Başka, antimarksist hareket yoksuldan yana olmayı solculuğun şaşmaz belirtisi sayacak ölçüde yobazlaştığı için kayışı koparmış, edebî metinlere el atmıştır hemen. “Vaktiyle Emniyet Genel Müdürlüğünün siyasi kısmında çalışmış olan bi arkadaşım bir edebiyat fakültesi profesörünün, edebiyatta komünist propagandasını meydana çıkaracak bir sözlük hazırladığını ve şiirlerin bu sözlüğe dayanılarak yorumlandığını anlatmıştı bana. Şimal rüzgârları, kızıl güller gibi en sağcı bir ozanın bile şiirine koyabileceği masum sözcüklerin, şüpheli sayılan bir imza ile birleşti mi, şairin başına işler açtığı çok olmuştur.” (s. 11) İkinci ve üçüncü bölümlerde tutuculuk konusu. Nedir, din fanatizmi daha beterdir, İslam geleneğine aykırı diye Latin harfleri reddedilir, yorum kapılarının kapatılmasıyla çoğu şey öyle olduğu için öyledir, tartışma kabul etmez. O kadar gericidir ki bu fanatizm, gerçek aydınların büyük bir çoğunluğunu dinden koparmış, akla ve mantığa yönelmelerini sağlamıştır. Yaşar Nabi’nin ince ayarı yok, patır kütür konuşuyor ama o profesör adını vermiyor, verseydi iyiydi. Gerçi o dönem öne çıkan birkaç kişi var zaten, biridir. Hasılı bu gericiler, milliyetçiler ülkenin başının belasıdır, tın teneke fanatizmlerine örnek olarak ilkokul hatırasını anlatıyor Yaşar Nabi: “Balkan savaşından sonraki yıllardaydı. Kadıköy’de Osman Gazi İlkokulunda öğrenciydim. Her sabah bizi okulun önündeki meydana toplarlar, hep bir ağızdan ağır tempolu bir ezgi söyletirlerdi. ‘Bin üçyüz yirmi sekizde Türk namusu lekelendi, ah intikam, intikam’ diye boğazlarımız yırtılasıya haykırırdık. Sanırım bu intikam tutkusudur Enver’le Talât’ı Türkiye’yi o korkunç Birinci Dünya Savaşına sürükleten. Her yenilgiden sonra, yenilginin nedenleri üzerinde durup düşünmeyi bir yana iterek ‘intikam, intikam’ diye haykırarak kendi ellerimizle kazmıştık kuyumuzu.” (s. 21) Kuran kurslarında öğrencilere yemin ettirilirmiş şeriat devletinin kurulması için devlet idaresinde söz sahibi olacak mevkilere gelmelerine dair, Fikret Otyam’ın 28 Eylül 1974 tarihinde Cumhuriyet‘e yazdığı bir yazıda var, o sıralar Erbakan’la Ecevit dümeni sabit tutmaya çalışıyorlar ama işler yolunda gitmiyor. Kıbrıs Harekâtı sırasında açıklama yapmak zorunda kalmış Ecevit, höykürüldüğü gibi fetih amacıyla değil, barış getirme amacıyla başlanmış harekâta, Yaşar Nabi fetih ruhlu atılganları uyarıp tuhaf rüyalardan uyanmalarını söylüyor. Hem anarşiye nefret kusuyorlar hem de meclisin yoluna taş koyarak iç anarşiyi zirveye çıkarıyorlar, Erbakan ve yandaşlarının tavrı. “Ülkemizin aydınları arasına hemen hiç sızmamış bir çağ dışı öğreti” bu anarşizm, o günlerde ülkenin durumuyla hiçbir ilgisi yok, fişteklenmesinin sebebi çağ dışılık. Yazıdaki öfke tonunun belirginleştiğini bu tür açıklamalarla görebiliyoruz, Yaşar Nabi temelden alarak anlatıyorsa bilin ki çok geçmeden yoksulluğa, hukukun yozlaşmasına getirecektir konuyu, rastgele bombalamaya başlayacaktır. Anarşizmle ormanların yakılması, karaborsacılığın ayyuka çıkması, imar düzensizliği arasında bir sayfa yok, sanki belli bir konuyu incelemeye niyetleniyor da ilerleyen kısımlarda kendini tutamayıp haykırmaya başlıyor Yaşar Nabi, bir de seks çılgınlığından bahsediyor birkaç yazısında ama ne demek istediğini anlamadım. Çiçek çocuklardan mı bahsediyor, herhalde, “Hızlı Yaşamak”ta şöyle bir bölüm var: “Ayaklarımız yürümeye yaramıyorsa tepinmeye yarıyor ya, hiç değilse. Dumanlı kafaları, Ye-ye müziğinin, Pop müziğinin ya da sadece cırlak çığlıkların ahenksizliğine kaptırmış sürü sürü bacak ve kol, bir ‘delirium tremens’ krizini akla getiren hareketlerle çarpılıp duruyor, çarpılıp duruyor, bir giyim kuşam anarşisi içinde. Miniler, maksiler derken çingene modasına geldi dayandı çirkinleştirme çabası moda krallarının.” (s. 96) Seksler ediliyor, cinsellikle havalarda uçuşuyor, bu toplum nereye gidiyor? Yaşar Nabi şikayet ediyor, biraz da meclise mi baksa şu “o ye”ci tayfa, memleketin vaziyetine mi kulak verse, neden ölçüsüzce eğlenme, şaşkınlık! Tüketim ekonomisine bağlayıp toparlıyor gerçi de o velvelede kaçıyor ipin ucu, neyden şikayet ettiği bazen anlaşılmıyor. Gençliğin bunalımlarını, 1968’in hareketlerini kanalize etmek için Köy Enstitüleri’ni kullanma fikriyse dört dörtlük, hani kapatılmasaymış onca anarşik eylem, uçak kaçırma, bombalama falan gerçekleşmeyecekmiş. Bilemiyorum, tarihî olguları bağlamada pek serbest bir yol izliyor Yaşar Nabi, mesela Cumhuriyet’ten sonra ortaya çıkan burjuvazi üzerinden Mustafa Kemal’e yöneltilen eleştirileri toptan reddediyor, komünistlerin oyunlarına bağlıyor neredeyse. Hele bazı solcu yazarların bu konuda görüş belirtmeleri ne fenaymış, olmayacak şeymiş, Kemal Özer’le Fahri Erdinç’in mektuplaşmalarında Yaşar Nabi’ye yönelttikleri eleştirilerle birlikte okununca anlam kazanıyor bu mevzu.

“Kurtarıcılar”la bitireyim, Istrati’nin Stalin dönemini gömdüğü bir eseri yayımlanınca “hain”, “iftiracı” diye susturmuşlar adamı, sonradan söylediklerinin doğru olduğu ortaya çıkmış. “Sosyalist gerçekçilik adı altında milyonlara yutturulmuş bir zorlama bayağılığın çanına ot tıkanmış, genç ve gerçek yazarlar, sanattan hiçbir şey anlamadıkları halde Stalin çağı sloganlariyle sanatçıların önlerine yasak dağları yığan kaba sansürcüler saltanatına karşı ayaklanmıştı. Batıya kulak vererek özgür sanatçılardan aldıkları esinle ülkelerine taze bir düşünce ve sanat havası getiren yazarlar kapışılırcasına okunmaya, tapılırcasına sevilmeye başlamıştı.” (s. 139) Rejimin sanatına omuz verenleri eleştiriyor Yaşar Nabi, falan filan diyenlerin müzelik eşya olduklarını söylüyor. Mesele özgürlük, doğruları söyleme özgürlüğü. 141 ve 142’yi de aynı gerekçeyle eleştiriyor yazar, daha da pek çok şeyi üslubunca eleştiriyor, kurtuluş yolu olarak hep Atatürk’ü örnek gösterdiği için oralara girmedim. Yeterlidir, ilgilisi sahaflardan bulup okur.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!