Roger Vailland – Kanun

Vailland’ın sınıflara bol keseden dağıttığı karakterlerinin her biri sadece kendilerinin görebileceği pencerelerden bakarlar yaşama, “son derebeyi” diyebileceğimiz Cesare’nin öne çıktığı bölümler hem İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Güney İtalya’da varlığını sürdüren feodalitenin devletçe ehlileştirilmiş halini gösterir, hem de feodal paşamızın gündelik yaşamından ayrıntılar sunar. Cesare yörenin en zenginlerinden biri, ilgi alanı olan tarihe gönlünce vakit ayırabiliyor, nitekim uzun zamandır yazdığı metnini tamamlamış ama çekmecesinde tutuyor. Venüs’ün kenti Uria’yla ilgili araştırmaları için Almanca ve Fransızca öğrenmiş zamanında, tabii savaşlara aktif olarak katılmış çünkü savaş bir nevi erginlik ayini o sınıf için, memleketine dönünce işi gücü yardımcılarına bırakıp çalışmalarına başlamış. İÖ 4. yüzyılın çoğu geleneği sürüyor o topraklarda, sosyal kastlar pek değişmemiş, meşruiyetini tarihte bulduğu için tarihe bakıyor Cesare. Belki toplumsal kodları açık etmek istemediği için çalışmasını göz önüne çıkarmıyor ki romanın sonunda göreceğimiz üzere müthiş bir araştırma o, basılsa basılır, ses de getirir. Nedir, kadınların konumu zerre değişmemiştir, eski inançlardan Kilise’ye farklı farklı zincirler takılmıştır bir, kurumlar değişse de statü acıya çakılıdır. Cesare evindeki kadınlarla istediği gibi ilişkiye girebilir, istediğine tecavüz edebilir, hatta üç kadından en küçüğü ve güzeli Marietta’ya göz koymuştur da geç kalır, bekaretini başkasına verecektir kadın. Gerçi Cesare’nin babalık mevzusu da var, belki Marietta’ya o yüzden dokunmamıştır, bilinmez. Onun gözünde kadın meselesi yer işgal etmez, hakkıdır emri altındaki kadınlar, hatta diğer kadınlara da yeşillense bedelini parayla ödediği müddetçe başına iş gelmez. Tam bir Romalıdır Cesare, hizmetçi olsun diye kendisine getirilen kadınların orasını burasını sıkar, babalar ve erkek kardeşler pencerelerden dışarı bakarlar o sıra, dişlerini sıkarlar. İçlerinden sadece bir kadın karşı çıkmıştır elle muayeneye, onu da pek sever Cesare. Numunelik bir isyan her zaman lazımdır, cezası ibret diye sunulabilir ama Cesare bütün sınıfları aşarak en alta ulaşır sonda, her şeyini Marietta’ya bırakır. Tepedekini daha da tepedeki indirecek, Tanrı’nın her şeyi gözeten gücünü yaşam felsefesinin bismillahı belleyen Cesare sağlık sorunları yüzünden dörtkolluya bindirilecektir, öncesinde cüretine hayran olduğu Marietta’yı taltif etmeden rahat edemez. Valla hiçbir şeyin göstergesi değildir bu, en azından feodalitenin cortladığının göstergesi hiç değildir çünkü Marietta kendisine eziyet eden yakın akrabalarını şutlar, az kalsın pis emellerine alet olacağı Matteo Brigante’yi de ortak tutar zamanı gelince, aklını daha fazla para kazanmaya çalıştırır bir. Savaş sonrası dünya modern derebeyler yetiştirmekten başka bir noktaya evrilmez, zaten hikâyenin başında gördüğümüz mahpusların şarkıları ve amele pazarındaki amelelerin umutsuz bekleyişiyle sonlanır metin, onca şey olmuştur ama değişen hiçbir şey olmamıştır. İteklenmesine rağmen sarsılmayan tahakkümün romanı. İşte, Cesare’nin bölümlerinde bu yapının çatısını gördük de başlangıç ilk katta: Cesare’nin adamı Tonio ve Marietta’nın annesi, ablası, kendisi. Tonio kadınlara eziyet eder, kadınlar kadınlara eziyet ederler, Marietta altta kalmıştır ve bekaretinin bozulmasını beklemektedir. Mahkumdur fikrince, isyana hazırdır ama diğer tüm kadınlar gibi akıbetini bekler, toplumsal bir sözleşme. Tecavüz vakalarına sıklıkla rastlanır, failin yapması gereken tek şey kadınla evlenmektir ki bu amaçla işlediği suç haliyle suç değildir, ailenin ve toplumun rızası belirlemiştir gidişatı. Yakalanmamak kaydıyla evlilik dışı ilişkiler hoş görülür mü, yani bilinir de ses çıkarılmaz, herkes herkese karşı elinde koz tutmak istediği için ileride kullanmak üzere bilgiyi saklar, doğru zamanı bekler. Anlatıda çok sayıda insan çok sayıda insanı aldatmaktadır, karakterlerin detaylarına girince bu yazı bitecek gibi de görünmemektedir, o yüzden olguları ele almak daha iyi. Yargıç iktidarla arasını iyi tutmak için solculara zorluk çıkarmakta, işçilerin hukuki haklarını hiçe saymaktadır, pasaport başvurusunda bulunan bir işçinin sol parti kartını yırtmasını ister mesela, bu yüzden eşinin saygısını yitirir. Lucrezia zaten sınıf atlamak için evlenmiştir adamla, istediği yere geldikten sonra yatak odasını ayırmış, etraftaki gençlerden gözüne kestirdiklerini yoklamaya başlamıştır. Yerel kabadayı, eski onbaşı Matteo Brigante’nin oğlu Francesco’ya abayı yaktığında mahvını da garantiler, tepeden aşağı bakan hiçbir kadının yakalanmama şansı yoktur çünkü akbabalar tetiktedir, kimin kimle nerede buluştuğunu hemen haber alıp bu bilgiyi kullanacak kişilere mutlaka ulaştırırlar ve o kişiler şantaj kuntaj için mutlaka kullanırlar. Örümcek ağına benzer bir modele yerleştir karakterleri, çıkar ilişkilerini açık açık belirt, yolla gitsin, Vailland’ın hikâye tekniği bu. İkiliklerin çoğu Kuzey-Güney farkıyla temellenir, örneğin hikâyede azıcık yer kaplayan ziraat mühendisi Kuzey’e gitmek ister, refah oradadır ama gitmesi için nüfuzlu kişileri tanımaktan başka çaresi yoktur. Genç bir adam bu, Güneyli kadınların attığı kancalara hemen yakalanır, kendisini uyaranları dinlemeye niyeti de yoktur, sonunu kendi elleriyle getirir. Cesare’yle de konuşmuştur aslında, adam bu Kuzeyli küstahı dinlemiş, yeni rejimin tipini bıyık altından gülerek karşılamıştır, mühendis geldiği yerin değerlerini “aşağıda” yaşatabileceğini düşünerek en büyük ahmaklığı yapmaktadır ama tarih boyunca öyle olmuştur zaten, Cesare kaderini yaşaması için adamı salar. Matteo’nun haline bakalım, Güney’de itlik serserilik yaparak dünya kadar para kazanmış ama sınıfsal basamakları çıkamamıştır bir türlü, aristokrasinin katına zaten ulaşamaz da komiserinkine erişebileceğini düşünür. Mümkün değil, o zaman Francesco’dan avukat yaratmaya çalışır zira soyluların çocukları ya avukat ya asker olmaktadır başta, Matteo çocuğunu Kuzey’e yollayıp hukuk eğitimi aldırır, tatillerde de Güney’in geleneklerine göre eğitmeye çalışır. Patlayacaktır Francesco, Lucrezia’yla yaptığı planı hayata geçirecek kadar dirayetli değildir, babası yüzünden hayatını mahveder. Yapar, sevgilisinin Kuzey’e kaçmaları için verdiği parayı genelevdeki bir kadına yedirir, çok utandığı için ortadan kaybolarak babasını telaşa düşürür. Geri döndüğü zaman Lucrezia’nın karşısına çıkamaz, zaten afişe oldukları için ilişkileri noktalanır, yaşamları dağılır. Matteo çalıntı bir cüzdan davasına içeri düşecekken ölüm döşeğindeki Cesare’nin lütfuyla kurtulur, Marietta’yla iş yapana kadar ortada görünmez pek. O da ilginç, mükemmel bir planla elektrik tesisatını cortlatıp ortalık yerde Matteo’nun meşhur bıçağını yürüten çetenin lideriyle Marietta sevgilidir, bıçak Marietta’ya geçer, sonra Matteo katakulliye getirip kıza tecavüz etmeye kalktığında cart cart, suratına bıçağı yer, haç şeklinde yara iziyle müşerref olur. Bunlara rağmen zamanı gelince güçlerini birleştirirler çünkü Marietta onca işi gücü çevirecek kadar katı değildir, Cesare’nin işçilerine verdiği tırtıklama iznini vermeyecek, kaba kuvvetine güvendiği Matteo’yu işe koşacaktır. Güney’in kaç asırlık kültürü değişecek gibi değildir, Kuzey aşağılara sızamaz, gelenekler görenekler, büyüler efsunlar o topraklarda yaşamaya devam edecektir.

Kanuna değinerek bitireceğim, romandaki en büyük sembol. Oyun aslında. Meyhane mi demeli oralarda içki içilen yerlere, meyhanelerde oynanıyor, kumarın yanında açık sözlülük. Sözle tecavüz, yerine göre hakaret, yerine göre övgü. Altı kişiyle oynanıyor, sırası gelen masanın başkanlığını alıp istediğine sallıyor da Tonio günah keçisi seçilmiş, başkanlık ona gelmiyor bir türlü, üstüne bir dünya laf yiyip borçlandırılıyor. Göze sokuluyor resmen adaletsizlik, normalleştirilince öyle. Turist kadınların taciz edilmesini izlemek için toplanan bir kalabalık var, meşru. Geriliğin küçük bir yerleşim yerindeki hali var romanda, genele yayılabilir. İyi roman bu, Goncourt falan.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!