Rachel Kushner – Alev Püskürtenler

Valera’nın 1917’de motosiklet taburundayken karşılaştığı Alman askerlerinden birinin beynini dağıtmasıyla başlıyor mevzu. Fütürist tayfanın savaşı ve ölümü yücelttiği malum, bombaların ve motorların gücünü yakından görmek için topluca savaşa katılıyorlar ama öncesinde Reno’nun yaşamına geçiveriyor anlatı, altmış yıl sonrasına. Kushner başlarda Valera’yla Reno’nun yaşamları arasında ani geçişlerle iki hikâyeyi paralel anlatıyor, aynı şekilde ilerleyeceğini düşünüyoruz ama Valera’nın oğlu Sandro’nun prens edasıyla ortaya çıkıp Reno’nun kalbini çalmasıyla babanın misyonu tamamlanıyor, Reno’nun hızdan kafayı yemek için Sandro’yla birlikte İtalya’ya gitmesiyle mirasını görüyoruz bu kez, savaşa birlikte gidip sağ kalanlarla döndüğü tayfanın hemen hepsi sanatsal üretime yoğunlaşırken Valera gençken Mısır’da bindiği motorlu bisiklete duyduğu tutkuyu motosiklet üretmeye eviriyor ve adını markalaştırarak müthiş makineler üretmeye başlıyor. Kapaktaki motosiklet ve kitabın adı birlikte düşünüldüğünde okur azıcık yanılabilir, karakterlerden bir tek Reno’nun hız tutkusu var, 1970’lerde New York’a gelerek Tuz Düzlüğü’nde yüzlerce kilometre hıza çıktığı aracın bırakacağı izleri fotoğraflamayı düşünüyor, Sandro’yla tanışması bu süreçte gerçekleşiyor. “Alev püskürten” mevzusu savaşlarda sırtındaki tüpten alev fışkırtan askerden doğduğu gibi Reno’nun tutkusunu da içeriyor, hatta Reno’nun yaşamına giren herkes yangından koşarak kaçmaya çalışıyor adeta. 1960’ların toplumsal çalkantılarına katılan karakterlerden biri “Orospu Çocukları” grubunun bir parçası, cinayetten soyguna dek pek çok olaya karışarak zenginden alıp fakire vermeye çalışıyor ve kaçmak zorunda kalıyor en sonunda, ayrı bir bölümde hikâyesi anlatılıyor. Reno’nun barmen arkadaşı Giddle, barda tanıştığı Nadine ve Thurman, sanatçılar, aylaklar, 1970’lerin New York’unda karmakarışık ilişkiler ağı, ortamlar. Hikâyeler kopuk gibi görünse de bağlantı kurulabiliyor her zaman, İtalya seferi sırasında Reno’nun içine düştüğü toplu protesto gösterilerinin Orospu Çocukları dönemiyle ilişkisi doğrudan görülebilir, toplumsal hareketlerin dinamikleri karşılaştırılabilir.

Reno’nun yaşamı İtalya öncesi ve sonrası olarak iki dönemde incelenebilir, ilk dönem tam Sally Rooney’nin kalemi. Reno yirmilerinde genç bir kadın, ortamlarda tanıştığı Ronnie’den etkilenince adamı evine götürüyor ve ertesi gün adamın ortadan kaybolmasıyla acı çekiyor bir süre, Sandro’yla tanışmasının acısını dindirmesindeki sebeplerden birini, Ronnie’yle Sandro’nun yakın arkadaş çıkmalarını sonra göreceğiz. Hemen hemen aynı yaşlarda, aynı biçimde düşünen orta yaşlı adamlar bunlar, kadınlarla kolaylıkla ilişki kurabildikleri için kalp kırmaya meyilliler, Reno diken üstünde yaşamayı da seviyor biraz. Video kaydetmek ve film çekmek istiyor, yetenekli, bu yüzden iki adamın da ilgisini çekecek ama tartışmaya yol açmayacak, birbirlerinin alanlarına saygılı iki adamın dostlukları Reno’yla kurdukları ilişkiden çok daha derinlerde. Reno amacını gerçekleştirmek için Tuz Düzlüğü’ne gidiyor ve dünya hız rekorunu kırmaya çalışan ünlü sürücüyü görüyor, kendisi de motora atladığı gibi dünyanın en hızlı kadınına dönüşecek ama kaza yapınca film çekmeyi erteleyecek biraz, bunun yanında İtalya’daki motosiklet etkinliğine davet edilecek. Sandro’ya göre gitmemeli, önünde sonunda kardeşi Roberto ve ailenin geri kalanıyla tanışacak ve tanışmaya değer insanlar değiller, Sandro ailesiyle bağını kopartalı çok olmuş. Reno gitmekte diretince dayanamayıp sevgilisinin peşine düşecek Sandro, işkenceye birlikte katlanacaklar. Roberto tam bir kapitalist, işçilerin durumunu kötüleştirmeye çalışırken satış rakamlarını artırmaya çalışan kodamanlardan biri. Anne zaten katlanılmaz, burnu havada bir kadın, Reno uzunca bir süre kendini beğendirmeye çalışacak ama ikisinin de gözüne giremeyeceğini anlayınca akışa bırakacak kendini. Yaklaşık iki haftalık eziyetten sonra protestoların şiddetlendiğini görecek, İtalya’daki işçi sınıfı hareketlerinin tam da zirve yaptığı dönemler. Reno’yu organizasyona çağıran adam fidye için kaçırılıyor, planların suya düşmesinden başka Sandro’yu kuzeni Talia’yla öpüşürken görüyor Reno, dünyası yıkılıyor. Sondan bir önceki bölüm tamamen Sandro’ya ayrılmış, bu gizemli adamın geçmişine dair merak ettiklerimizi görebiliyoruz. Ailesiyle kurduğu sorunlu ilişki, İtalya’dan kaçıp New York’a gelmesi ve kadınlara düşkünlüğü mesela, dikkatli okur daha başlarda Giddle’ın elindeki birayı mekâna Reno’yla birlikte gelen Sandro’nun başından aşağı boşaltmasının anlamını çözecektir. Ronnie’nin “yedeklediği” kadınlar cabası, hatta Talia’yı New York’ta ilk kez gören Reno’nun tedirgin olması, o kadının yaşamını tepetaklak edeceğine dair sezgisi bile yaşanacakları imliyor aslında. Grev patlak vermiştir işte, Roberto’nun grev kırıcıları bir temiz dayak yemiştir, motosiklet fabrikasına giden Reno şans eseri Sandro’yla Talia’yı görmüştür. Uzaklaşmak ister hemen, ailenin şoförünün davetini geri çevirmeyerek malikaneden ayrılır ve komün evlerinden birine giderler. Sokaklarda gösteriler tüm hızıyla sürmektedir, Kushner’ın bilgilendirici yazısında da değindiği gibi o dönemde göstericilerin çoğunun cebinde silah vardır ama korunma amacıyla taşınan silahlardır bunlar, durduk yere kimse öldürülmez. Kızıl Tugaylar’ın eylemleri ses getirir o dönem, sürekli birilerini kaçırırlar ve sokak hareketini alevlendirirler. Reno şoförün getirdiği evde belli bir ilgisizlikle karşılanır, Sandro’dan ayrılmış Amerikalı kadındır o, yatağını yapıp yemekleri paylaşırlar ama ilişkiler derinleşmez. Sokaklardaki hareketin detaylı bir tasvirini sunar Kushner, metnin sonundaki fotoğraflardan neler yaşandığını görebiliriz. Bir gün şoförle partneri kavga ederler ve odadan hışımla çıkan kadın Reno’yu odaya doğru itekler, şoför onundur artık. Bu da ayrı bir hikâye, metnin son bölümü. Kushner ikisinin birlikte yola çıkışlarını, dağlarda inzivaya çekilmek için tehlikeleri atlatıp da sürdürdükleri seyahat sırasında çat diye keser hikâyeyi, Reno’nun New York’a döndükten sonraki yaşamıyla karşılaşırız, Reno’nun şoförle yaşadıklarını görmek için sona kadar bekleriz. Şoför gidip gelmemiştir, Reno sabah geleceğini söyleyen şoförü beklemeye başlar ama gece olduğunda bile yoktur, gelmemiştir adam, muhtemelen yakalandığı için.

New York’a dönen Reno bazı şeyleri kafasında oturtmaya başlamıştır artık, doldurmayı tercih etmediği boşluklar yavaş yavaş dolar, olgunlaşmanın belirtisidir bu. Nadine ve Thurman’a göre Sandro hatalıysa da arkadaş sonuçta, ilişkileri sürecek ama Sandro’nun yanında Reno’yu koruyacaklar. Kadın eşyalarını toplarken Sandro’yla bir anlığına bakışacak ve hiçbir şey söylemeden ayrılacak Sandro’nun evinden, bir sonraki karşılaşmalarında Sandro konuşmak isteyecek ama Nadine’le Thurman tavırlarıyla tersleyecekler adamı bu kez, Reno’yla Sandro son kez karşı karşıya gelecekler. Roberto kaçırılıp bir süre sonra öldürüldüğünde Reno telefon etse de ulaşamıyor bir türlü Sandro’ya, adamın kendini affetmediğini söyleyebiliriz. Sandro en dramatik karakterdir bu metinde, geçmişine baktığımız zaman Brezilya’daki kauçuk ormanlarını sömüren, yerlileri ölümüne çalıştıran babasının gaddarlığına maruz kalması ve annesinin bu gaddarlık karşısında kötülükler yaparak yaşamaya çalışması Sandro’nun çocukluğunu mahvetmiştir. Babası dört yaşındaki Sandro’yu grev yapılan fabrikasına götürmüştür mesela, kafalarına yağan onca şeyden zar zor kaçabilirler. Babaya göre hayatın gerçekleriyle bir an önce karşılaşmalıdır Sandro, abisi zaten aile işini devam ettireceği için grev manzaralarına alışacaktır ama sanatçı ruhlu Sandro’nun alışması kolay olmayacağı için sömürü eğitimini küçük yaşlarda almalıdır. Kadınlarla ilişkisi de benzer bir sakatlığın sonucunda biçimlenmiştir, ergenliklerinde Talia’yla yakınlaşan Sandro’ya göre Reno kız evlat gibidir adeta, masum ve hırslıdır, yol göstermesi için Sandro’ya bakar ve bu güzeldir. Her zaman değil tabii, nefes almak istediği zaman yedeklerinden birine gider Sandro, gerçekten bir şeyler hissettiğini anladığı zamansa Reno’yu kaybetmiştir bile. Alevini kendi üzerine püskürtür kısacası.

Dağınık anlattım ama metin dağınık, düğümlü. Zor bir okuma bekliyor niyetleneni, kolaylıklar. ABD ve İtalya’daki antikapitalist eylemler, ilişkilerin uçuculuğu, bir dönemin dünyası bu roman. Okumaya değer.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!