Yu Hua’nın On Sözcükte Çin‘iyle birlikte okunursa 1970’lerin Çin’i daha kapsamlı biçimde görülebilir, hatta Hua’nın anlattığı orta sınıfla Yan’ın alt sınıfı kıyaslanabilir, farklar daha belirgin hale gelir. Arka kapakta yazıldığı gibi Yan’ın öyküleşmiş otobiyografisi olarak okuyabiliriz bu metni, arkadaşlarından biri Yan’dan borç aldıktan sonra gerekirse kanını satarak borcunu ödeyeceğini dile getirince hemen Kanını Satan Adam‘ı alıp okumak isteriz mesela, ne bileyim. Sonuçta mevzu Çin, yaşamlar çok da farklılaşmıyor. Hua on sözcük üzerinden anlatıyor, Yan geri dönüşlerle beslediği hikâyesini yaşamının aşağı yukarı kırk yılından çekip çıkarıyor, iki metin de şahane. Yan’ın metninin yazılmasına yol açan bir olay var gerçi, 2005’te Nonino Uluslararası Edebiyat Ödülü’nü almak üzere İtalya’nın Udine şehrine kızı Xiaoxiao’yla birlikte gidiyor Yan, Kalküta’dan bir yayınevinin editörü Naveen Kishore’yle tanışıyor. Kızının vasıtasıyla konuşuyorlar, otobiyografisinin bir yerinde üniversiteye gidip de İngilizce öğrenmediğine yanar Yan. Zaman geçer, Kishore son otuz yılda Çin’de gerçekleşen büyük değişimleri yazıp yazamayacağına dair Yan’a e-posta atar. Teklifi kibarca reddeder Yan, ikinci e-posta gelince metni yazmayı kabul eder. İstediği gibi, ne yazmak istiyorsa onu yazacaktır, özgürdür ama özgürlüğünü kullanamaz, zordur ülkesini anlatmak. Nihayet metni tamamlamış ki okuyoruz, sadeliğe bayılabiliriz, kurulan gerçekliğin dolaysızlığına bitebiliriz, bir şeyler olabilir. Hikâye etkileyici çünkü, sadelik kuruluğa yol açmamış üstelik, mis.
Mevzuyu 1969’dan başlatıyor Yan, okuldan yeni atılmış bir çocuk olarak buluyor kendini. Milli Bayram’da düzenlenecek spor yarışmaları için çalışan çocukları izliyor, devlet çiftliği kadrolarının çocukları yapılı, beyaz tenli, atletik gençler, Liu Öğretmen de orada. “Koca Ağızlı” Liu’ya diğer lakaplarını birileri takıyor, belki Yan da bu birilerinin arasında yer aldığı için göze batıyor, zaten doğuştan bahtsız bir çocuk olduğundan Liu’nun öfkesine maruz kalıyor. Aslında öğretmenini seviyor ama derdini anlatamıyor adama, beşinci sınıfta şutlanıyor okuldan. Bulunduğu yerin en iyi ilkokulu, civardaki devlet kurumunda çalışan velilerce finanse edildiği için eğitimi şahane, oradan mezun olanlar doğrudan üniversiteye girebiliyor. Kaçan fırsat üzüyor Yan’ı, zaman başka bir geleceğe doğru akmaya başlıyor. Okulun bahçesine dönelim, Lu Wenli’nin raketini salladığını görürüz. Bütün kızlar güzel ama Wenli apayrı, herkes kıza tutkun. Yan’ın anılarında Liu’yla Wenli arasında geçen komik bir hadise var, kahkaha attırır. Masa tenisi oynuyorlar bir gün, Liu’nun ayarsız vuruşuna Wenli daha bir ayarsızca karşılık veriyor ve top şlak diye Liu’nun ağzına giriyor. Bir anlığına kahkahalar, ardından herkes sessizleşiyor. Topu ağzından çıkarması beklenen Liu yutmaya çalışınca beden eğitimi öğretmeni hemen malum manevrayı uygulayarak adamı kurtarıyor, Liu o deli kız yüzünden az kalsın boğulacağını söylüyor. Böyle bir iki anı var, He Zhiwu’nun yer aldığı anı da matrak. Sınıf ortamını da görebiliyoruz bu anılarda, Hua da biraz değiniyordu diye hatırlıyorum. Neyse, bu Zhiwu yirmilerinde gösteren bir dev, derslerle pek ilgisi yok. Eğitim fakültesi mezunu nadir öğretmenlerden Zhang’ın karşısında gururundan ödün vermiyor, küstahça davranışlarda bulunuyor ve Zhang sınıftan çıkmasını isteyince yuvarlanarak çıkmaya çalışırken sıralara çarpıp arkadaşlarını güldürüyor. Çin’de “çıkmak” ve “yuvarlanmak” aynı anlamda kullanılıyormuş, mevzu bu. Çince’nin yapısı gereği aynı sesler birkaç sözcüğün anlamını verebiliyor, bağlamdan çıkarmak lazım. Xiaoxiao’ya adını verirken benzer bir meseleden yola çıkıyor Yan, kızına verilebilecek en güzel isimlerden birini veriyor belki de. Evet, bu Lu Wenli ve Liu Öğretmen yıllar sonra evlenecekler, öncesinde Zhang parayı kırdığı zaman Wenli’yi bulup kendisiyle evlenmesini isteyecek, bunun için Wenli nişanlısından ayrılmalı tabii. Her şeyin para olmadığını söyleyen Wenli arkasını dönüp gidince Zhang İç Moğolistan’a dönüp daha fazla para kazanmaya devam edecek. Bu ikisini ilk kez okulda görüyoruz, Zhang yazdığı kompozisyonda Wenli’nin babası olmak istediğini yazınca alay konusu oluyor. Aslında söylemek istediği şey Wenli’nin babasının kamyonunu sürmek, bu kamyon Yan ve diğer çocuklar için efsane niteliğinde olduğu için Kamyon diyelim bundan sonra. Zhiwu’ya dair şöyle bir yorumu var Yan’ın, üslubunun görülmesi için alıntılıyorum: “He Zhiwu, büyük bir haydut mu yoksa büyük bir kahraman mı? Tamam, bu konuda ben de çok net değilim ama size şunu söyleyebilirim, He Zhiwu bu anlatıda başkarakterlerden biri ve onun ne olduğuna siz okurlar kendiniz karar verebilirsiniz daha sonra.” (s. 18) Kaba kuvvetine güvenen ama pek zorbalık yapmayan bir çam yarması bu Zhiwu, Yan okuldan şutlanıp çalışmaya başlayınca aldığı maaşı biliyor, bir gün Yan’ın dibinde bitip on yuan borç istiyor. Bir gün ödeyecek, muhtemelen ödemeyeceği için mırın kırın ediyor Yan ama en sonunda parayı çıkarıp veriyor, Zhiwu’nun geleceğini çizmiş oluyor. Yıllar sonra biri ünlü, diğeri zengin olunca karşılaşıyorlar ve hikâyesini anlatıyor Zhiwu. Başlangıçta zorluk çekmiş, sonra az da olsa para kazanmaya başlamış ve voliyi vurmuş en sonunda, Çin’e at lazım olunca Moğolistan’dan pek çok at getirip satmış, parayı kırmış ve ilk işi hemen köyüne dönüp Kamyon’u satın almak olmuş, o da kesikmiş Kamyon’a. Wenli’nin evinin önünde defalarca korna çalıp kadını rahatsız ettikten sonra evine dönmüş, Kamyon’la ne yapacağını bilemeyip çürümeye terk etmiş. Rastlantılar hiç anormal gelmiyor böyle bir hikâyedeyse, yıllar sonra Yan’ın ilk tutan metninin film çekimi sırasında araç gerekince Zhiwu hemen ortaya çıkmış ve Kamyon’u satabileceğini söylemişi, böylece efsane aracı karşısında bulmuş Yan ama değişen tampon yüzünden tam emin olamamış. Bu araca öylesine bağlılar ki Yan askere gidip bir iş için yüzlerce kilometre ötedeki yerleşim yerine Kamyon’un aynı modeliyle gitmek zorunda kalınca şoför arkadaşından rica etmiş, köylerine uğrarlarsa iki kamyonu yan yana getirip hasret gidermelerini sağlayabilirler. O kamyonun değerini bilen yaşlı şoför başta isteği kabul ediyor ama işler ters gidince Yan’ı köyde bırakıp askeriyeye dönüyor. Hasret gidermece, belirsiz gelecek yüzünden ailenin sıkıntısı, gerisi sebat ve şans. Yan önce eğitim taburuna öğretmen olarak giriyor, hikâyesi komik. Hiçbir şey bilmiyor başta, üniversite sınavına bir kişilik kontenjandan girebilmek için askerlik vazifelerinden sonra sıkı sıkı ders çalışıyor ama kontenjan iptal edilince dünya başına çöküyor. Başka bir şans çıkıyor sonra, diğer askerleri eğitmek için öğretmenlikle görevlendirilince pek çok şeyin aklında kaldığını anlıyor, bir subay trigonometriyi çok iyi anlattığını görünce üniversitenin kapıları açılıyor yine, o sıralarda Yan ilk öykülerini yazmaya başlıyor, lisansüstü eğitim derken kopup gidiyor. Tamamlamıyor eğitimini, bu yüzden İngilizce öğrenemediğine pişman işte. En son Wenli’yi tekrar görüyoruz, Yan’ın jürisine atandığı bir yarışmaya katılan kızı için torpil yaptırmaya gelmiş kadın, doğrudan konuştuğu için Yan’da olumsuz herhangi bir duygu uyanmıyor. Amirlerini arayınca Wenli’nin kızının sınavı geçecek iki kızdan biri olduğunu öğreniyor, torpile gerek kalmıyor böylece.
Bir dünya hikâye var Yan’da, Mao’nun heykelleriyle kendini çevreleyip uyuması olsun, nişanlanması olsun, tam bir Çin panoraması. Eleştiri hemen hiç yok, övgü yok, ülke olduğu gibi. Mutlaka okunmalı, iyi bir metin.
Cevap yaz