Michael Cunningham – Gece İnerken

Tarafımdan oluşturulmuş bu yorumun tüm hakları kitapyurdu.com’a aittir.

Peter’la Rebecca’nın yaşamlarını dağıtmaya geliyor Mizzy, sıradanın ortasına bomba gibi düşmeye geliyor, tatlı ve küçük kıçıyla aileyi şöyle iyice bir sarsmaya geliyor. “Mistake”in kısaltılmışı “Mizzy”, daha baştan aldık mı ipucunu, devam: anlatıcı serbest dolaylı, Peter’ın zihnine ilişik, sanatla biçimlenmiş bir zihnin detaycılığına sahip, yani yoldan geçen bir adamı ünlü bir ressama benzetip o ressamın eserlerinden biriyle Peter’ın galerisinde yer verdiği sanatçıların eserlerini kıyaslayabilir yahut yoldan geçen adamı ünlü bir ressama benzetmekle yetinebilir, o ânın derinliğine bağlı. Örneğin Peter geceleri uyuyamaz, uyku hapıyla votkayı yuvarlamadan önce dışarı çıkar bir iki, Manhattan’ın faça sokaklarını bir anlatır, Broadway’da oyundan çıkıp gecenin içinde yürüyen karakterlerin yerinde buluruz kendimizi. Okuruz, buna hakkımız var ama alanımız olmayabilir, anlatıcı bu alanı sağlayacak, adeta projektörlerle aydınlatacak kadar mahir. Peter sayesinde, daha doğrusu Peter’ın aktif bilişinin enginliği sayesinde algılanan dünyanın nereye kadar genişleyebileceğini öngörmek zor, yani şehirde bir yürüyüş agorafobiyi uyandıracak kadar derinleşebilirken galerideki bölümler olayların dört duvar arasında döndüğünü hissettiriyor, tabii Peter’ın karakterlerle kurduğu iletişimin niteliğini de katınca ortaya değişken bir üslup çıkıyor, Peter’la Rebecca’nın diyaloglarının arasına paragraflık ayrıntılamalar girerken Uta’nın Alman aksanı, aksanın yarattığı kesinlik duygusu öne çıkıyor, kişiye göre muamele. Mizzy piyasadayken ne var, Peter tam bir şaşkaloza dönüştüğü için kaygı, karmaşa, Mizzy’nin gamsızlığı ortaya çıkınca idrak anlarının parıltıları, hızlı geçişler, tek cümlelik tahliller. Baştan almalı, metni boydan boya bir çırpıda katetmek yaşamların odağını bozuyor. Anlatıcının genişlettiği anlara da bakalım, hikâye sürerken önem kazanacak noktalardır aslında.

Takside konuşuyorlar, Mizzy’nin ziyarete geleceğini söylüyor Rebecca, camın ardında akan şehirden görüntüler. Çiftin arasında gerilim sebebi Mizzy ama büyük bir çatışma yok, Rebecca kardeşine çok yüz verdiklerini düşünüyor, Peter yardıma ihtiyaç duyan gence elini uzatmaya hazırsa da açık etmiyor ne düşündüğünü, heyecanını bastırmaya çalışıyor. Yıllar sonra aklına gelen bir şarkı, başının üzerinde beliren bir melek topluluğu, belirgin hiçbir duygu yok o an, sadece bir şeylerin değiştiğini seziyoruz. Yirmi yıllık evliliğin alışkanlıkları beliriyor arada, birbirlerini kanırtmadıkları için onca yıl beraber kalabilmişler. “Hangi evlilik sayısız eklemlenmeden, jestten oluşan bir dil; diş ağrısı kadar keskin bir tanınma, bilinme duygusu içermez ki? Ve mutsuzluk, elbette. Hangi çift mutsuz değildir ki -en azından, zaman zaman? Hal böyleyken, nasıl oluyor da boşanma oranları, zamane diliyle, tavana vuruyor? Kim bilir ne kadar mutsuz, perişan olmalısın ki, bilfiil ayrılmayı, kendi yoluna gidip hayatını artık seni böylesine mutlak bir biçimde tanıyan birinden yoksun bir halde sürdürmeyi göze alabilesin?” (s. 15) İyi bir açıklama gelecek gibi duruyor buna, metnin görmediğimiz uzantısında eylemler bekliyor. Devam, sevişmeleri mekanik değildir, yenilikçi de değildir, belli kuralların etrafında belli arayışlardan ibarettir, o kadar. Kim önce öperse o tatmin eder, öpmek isteyen mutlaka öper, kokuları zihinlerine kazınmıştır, söyleyeceklerini bilirler hatta o kadar iyi bilirler ki Peter zincirin kırılmasını istediği zaman eşinin gerçeği ıskalamasıyla her şeyi mahvetmeye koyulup hikâyeyi anlatmaya başlayacak, romanı noktalayacaktır. Mizzy gelmesin daha, Rebecca’nın ailesine bakalım. İyi eğitimli anne baba, iyi eğitimli üç kız kardeş, yıllar sonra gelen Mizzy. Peter aileyle tanışmak için ziyarete gittiğinde kucağına oturttuğu Mizzy dört yaşındadır henüz, ailenin tek erkek çocuğudur, kendisinden beklenenleri daha o yaşta anlamıştır muhtemelen. Çöküşünün gerekçesi bu yükmüş gibi görünmüyor, Yale gibi önemli üniversiteleri bırakmasının, uyuşturucu bağımlısı olmasının nedenlerini eşelediği de söylenemez Mizzy’nin, sadece derinden duyumsadığı bir boşluğu doldurmaya çalışıyor. Ziyarete gelmeden önce bir yıl boyunca Japonya’da kalmış, dört beş kayaya bakarak anlamı kavramaya çalışmış ama becerememiş, bi sonraki durağını kestirene kadar ikinci yuvasında oyalanacak. Temiz bu arada, bir yıldır uyuşturucu kullanmamış. Gibi görünüyor, Peter galeride lüplettiği tavuktan midesini bozup eve erken gelmese Mizzy’nin torbacıdan edinip hüplettiği kokodan haberi olmayacak. Ses çıkarmıyor Peter, yatağında sessizce yatıyor, kâğıt gibi ince duvarın arkasında keyfine bakan, otuzbir çeken adamın çıkardığı sesleri heyecanlanarak dinliyor. Biseksüel değil, sadece Mizzy’ye ilgisi var. Gömülü duruyordu, eşinin duş aldığını düşünen Peter’ın kapıyı açıp Mizzy’nin çıplak bedeniyle karşılaşması açığa çıkardı. Diğerinin sakınacağı hiçbir şey yok, ne kadar alımlı olduğunu biliyor, Peter’ın ilgisini çoktan keşfettiği için işine yarayacak bu. Rebecca’nın öğrenmesi gerek, Peter söylemeye niyetleniyor ama karanlık taraf engel oluyor, Mizzy’yi ablasının gözünde kesin olarak bitirecek faşın ertelenmesi yeni yaşantılara yol açabilir. Peter kuruyor kafasında, aslında eşine söylemeyi çok istiyor, vazife gibi bir şey, söyleyemiyor yine de. Mizzy’yle anlaşma yaptığı zaman hiç söyleyemeyecek.

Sanat simsarı mı Peter, sanatçı koçu mu, tüccar mı, muhtemelen hepsi. Galerisi birinci sınıf değil, yine de genç yeteneklerin kendilerini gösterebilecekleri bir mekan, gelecek vadeden sanatçılardan bazılarının yolları buradan geçmiş. Peter’ın duyarlılığının bir sebebi de ömrü boyunca sanatçılarla iletişim kurmuş olması. Her türünü biliyor, müşterileri de biliyor, tarafların aslında ne istediklerini çok iyi bildiği için sergiler, satışlar, her şey dört dörtlük. Birinci lige çıkmak için gereken oyunlara yüz vermiyor Peter, yakın bir arkadaşının kapattığı galeriden gelecek über sanatçıya da temkinle yaklaşıyor mesela, konfor alanından çıkmamak için elinden geleni yapıyor. Proust, Picasso, bir sürü insan geçiyor metinden, Peter’ın sanata bakışıyla yer buluyorlar. Geçmiş kaçmaya meyilli, gerçeklikse üzerinde mutabakata varılmadan meşruiyet kazanmayan bir hikâye, haliyle ayaklarını yere sağlam basıyor Peter, hayalci değil, elindekilerin kıymetini bildiğini söyleyebiliriz. Mizzy’yi zengin bir müşterinin evine götürmesi bu düzene odun sokuyor, bu kesin, adama komisyonculuğu, eksperliği öğretmesi tamamen stratejik. Nitekim olan oluyor, öpüşüyorlar, sonra yaşamlarına devam ediyorlar ama Peter için her şey değişti artık, galerisine hakim olmak istediği gibi Mizzy’ye de hakim olmak istiyor, kızı Bea’nın umursamaz, özgür tavırlarına karşın Mizzy’yi kısıtlamak, kendinin kılmak istiyor. Matthew da var tabii, ölü erkek kardeş. Peter’ın ailesi Rebecca’nınki gibi belli bir demokratik ortama sahip değil, bu yüzden eşcinselliğe kaskatı bakışları Matthew’u acılara boğuyor. Yetmiyor, Matthew ve sevgilisi kısa aralıklarla hayatlarını kaybediyorlar. Karakterin özeti sayılabilecek bir alıntıyla bitiriyor, romanı hararetle tavsiye ediyorum, bahsetmediğim kaç numarası var bilmem.

Matthew’la Dan, henüz tamamlanmamış, henüz kemale ermemişken yeryüzünden silinip giden iki genç adam; işte Peter’ın en dayanamadığı da bu, Matthew’un hayatının boşa harcanmış, bir sonuca ulaşamamış olması; işte bununla, Peter’ın içindeki dürtünün, olağanüstü bir şeyin, kalıcı bir şeyin yaratılmasına katkıda bulunma ihtiyacının ilintili olup olmadığını kim bilebilir -en büyük arzusu, dünyaya (zavallı unutkan dünyaya) unutuluşun her şey demek olmadığını, bir gün birilerine (uzaydan gelme arkeologlar?) gayretlerimiz, özlem ve çekiciliklerimizle var olduğumuzu, sevildiğimizi, sal geride bıraktıklarımızla değil, fani ama onurlu etimizle de önemli olduğumuzu söyleyecek bir şeyin yaratılışına, döllenmesine yardım etmek, aracı olmak değil mi?” (s. 185) Sanatçılarına yardım ettiği kadar Mizzy’ye de yardım etmeye niyetlenmesi bundan, Peter kurtarıcı rolüne bürünmeyi seviyor ama dünya kurtarılmak istemiyor, bu da Peter’ın trajedisi.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!