Max Frisch – Locarno’lu Eczacının Düşü

“Kuyumcu.” Şarap mahzeninde oturuyor, sonunun kötü olacağını düşünüyor. Uyku hapları biriktiriyor bir süredir, hepsini birden değil, teker teker yutacak. Yirmi yedi yıldır büyüteçle çalışıyor, broşları hâlâ rağbet görüyor, müşterileri eksilmiyor, hiçbiriyle konuşmasa da. Eşi muhatap oluyor daha çok. Anlayışlı kadın, kocasını önemsiyor, yatakları ayırmamışlar, yaşamları bölünmemiş, dükkândan eve, evden dükkâna ve mahzene. Cebinden çıkardığı somunu yiyor kuyumcu, biraz da şarap içiyor, paltosunu çıkarmayı bıraktığı zaman garson biraz daha hassaslaşıyor kuyumcuya karşı, belli ki iyice yaşlanmış, üşüyor adam. Kısa cümleler. Evdeki durum, iş hayatı ve insanlar, dönüp duruyorlar öykü boyunca. Çürüyen bir ev merkezde, yıkanmayan bulaşıklar ve özenli konuşmalar adamı bunaltıyor, adam kurtulmak istiyor ama neyden kurtulmak istediğini de bilmiyor, eşini düşündüğü zaman incelikli davranışlardan başka bir şey görmüyor, yapaymış gibi duran hassasiyet, bir şeylerin kopyası ama kuyumcu anlamıyor, yıllardır aynı işi yapıyor, gençliğini bir iki anı dışında pek hatırlamıyor, evliliğine dair geçmişten bir detay yok, kesin bir şimdi. İntihar etme düşüncelerinin etrafında toplanan hatıralar var, beynini dağıtmayı düşünen kuyumcunun hatırladığı şey yıllar önce oturduğu evin alt katından gelen iki patlama sesi. Bir süre sonra yüzü örtülü ölünün dışarı çıkarılması, ağzına patlayıcı parçaları yerleştirip insanların arasında beynini patlatan inşaat işçisi, kendini asan bir adam ama bunun için bir anıya gerek yok, yeri gösteren ayaklar, belki teki düşmüş ayakkabılar, adamın her an aklında. Ertesi gün yaşamıyor olacak, her şey akşama bitecek. Eşi ertesi gün doktora gitmesi gerektiğini söylediğinde planını ertelemese. Günler geçiyor, günler uzuyor, adamın oğlu ziyarete geliyor ve paranın sorun olmadığını, durumunun iyi olduğunu söylüyor. Ani bir geçiş ve final: Kadın ölmüş, dükkân satılmış, adamsa yaşlılar yurdunda. Ölüme dair düşünceler etrafında toplanıyor öykü, hızlı geçişler hayatın olağan akışından kaynaklanıyor. Adam iki noktada kalmış durumda, mahzen ve yurt. Eş merkez olarak eş, arada adamın edimleri. Gelecek yok.

“Locarno’lu Eczacının Düşü”, parçaları sürekli değiştirilen, ortadan kaldırılan, ortadan kaldırıldıktan sonra kurmacaya tekrar katılan şahane bir öykü bu, kitaptaki bütün öyküler gibi. Birçok kısa fragmandan oluşuyor bu, köy doktoru/IL DOTTORE ile ilgili. “Doktor” diyeceğim, doktor köylülerin dedikoducu olmalarından, tabakhane için arıtma tesisi kurmaya çalışmamalarından şikayetçi, aslında köyü hiç sevmiyor ama eşiyle birlikte bir süre daha orada yaşamalılar, çocukları büyüyünce gitmek zorunda kalacaklar, o zamana kadar tabakhanenin pisliklerinde yüzen çocukları izlemek, iyileştirmek zorunda. Aslında pislik içinde yüzmüyorlarsa da böyle bu. Düşlerle ilgili. Doktor’un düşleri boşluklarla dolu, boşluklar da gerçeklik parçalarından oluşuyor muhtemelen, eczacıdan, işten. Eczacıyla sadece iki kez yatmışlar, köylünün arkasından fiskos yapmasından şüpheleniyor bu yüzden. “Aslında mutlu bir düştü.” (s. 21) Gerçeğe dönene kadar. Dönmemek için geceleri önce şarap, sonra keyif verici başka bir madde. Gerçeklik kaygan bir zemin. “Yaşamında hiçbir zaman köy doktoru olmamıştı. Uyandıktan bir süre sonra eskiden köy doktoru olduğunu düşünebilecek olması onu rahatsız ediyor. Oysa bu kesinlikle doğru değil.” (s. 25) Öykünün ortasında bu, o zaman bütün bir yaşamın kurgulanmasını bu yalanın/gerçeğin etrafına oturtabiliriz, iki yana doğru açılan anlatı aynı doğrultuda genişlermiş gibi. Zaman ilerlemiyor, karakterler değişmiyor, yaşantılar derinleşmiyor, kıstırılmış -köye, ruha- bir varlığın kuşattığı düşüncelerden öteye gitmiyor anlatı.

“Bir Mutsuzluğun Eskizi”. Geçiş hakkıyla başlıyor, römorklu kamyon öğle vakti yoğun olmayan bir trafikte. Muhtemelen en sonda tekrar göreceğimiz bir sahne diye düşünüyoruz, öyle de oluyor. Kamyonun karşısında bir araba, direksiyonda adam, geçiş hakkının kendisinde olduğunu düşünüyor. Yanındaki kadın yola çıkmalarından önce arabayı sürmeyi teklif etmiş ama adam bırakmamış direksiyonu. Bir yıldır tanıyorlar birbirlerini, kadın otuz beş yaşında. Adam bekar, kadın kocasından ayrılıp adamla sevgili oluyor. Mutlular, mutlu görünüyorlar. Adamın yatakta güveni geri gelmiş, mutluluğunun kaynağı bu. Kırmızı ışıkta geçiyor bu arada, bir kez, geziyorlar ve eğleniyorlar, birbirlerini tanıyorlar bir anlamda. Adam, kadınla evlenmeyi düşünmüyor, kadının hayranlığı sönmeye yatkın biçimde parlıyor. Kadının ne kadar zeki olduğunu düşünüyor adam, yalnız kahvaltı etmeyi çok sevse de kadınla kahvaltı etmek isteyecek kadar mı? Adam önden gidiyor hep, kadının bir şekilde arkasında olduğunu, daha doğrusu arkasında kaldığını düşünüyor. Kadında değişim yavaş yavaş beliriyor, adamın dil yanlışlarını fark etmeye başlıyor, başlarda düzeltmese de sonradan dayanamıyor. Aralarındaki gerginlik büyüyor, davranışlarına pek yansımasa da içten içe kaynıyorlar, gezilerindeki minik minik detaylarla öğreniyoruz bunu. Yolculuk sırasında bir kaybolma-haritaya bakma problemi yaşıyorlar, tipik, adam haritaya bakmak istemiyor, aldığı her karardan sonra kadın, “Emin misin?” diye soruyor. Emin mi? En doğrusu o karar mı? Roller yıkılmaya başlıyor, adam artık o kadar komik değil, haliyle zeki de gelmiyor kadına, üstelik konuşurken yaptığı hatalar gözüne çapak gibi batıyor. “Viktor bencil biri olduğunu düşünmüyor. Yalnızca birini mutlu edebileceğini düşündüğü zaman mutlu oluyor. Bunda başarılı olmazsa şaşkına dönüyor, her şeyden alınıyor.” (s. 59) Sağlıksız bir bağ biçimi, yaşam bir diğerini tatmin etmekle doyurucu hale geliyor, görüldüğü kadarıyla bu tatmin de yıkılmak üzereyken kaza geçiriyorlar, kadın ölüyor. Jandarmaya göre adam haklı. Olup bitti, bu kadar. Adam bunun üstesinden gelemiyor uzunca bir zaman sonra, her şey üzerine yığılıyor, denize açılıp kara görünmez olana kadar yüzmekten başka yapacak bir şey bulamıyor adam, bu olup bitmenin aynını kendi yaşamına da uyguluyor. Adil bir son. Kendince.

İki öykü kaldı, ikisi de dört dörtlük. Yine ilişkiler, bilinç, yaşamı deneyimleme biçimleri, kurma çabaları. Karakter bazında ve anlatı bazında iki farklı katman, Frisch güzelliği.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!