Marianne Fritz – Şeylerin Ağırlığı

Wilhelm, Wilhelmine, Berta, Rudolf. Wilhelmine arkadaşı Berta’ya Rudolf’un ona göre olmadığını söyler, aslında Berta’nın Rudolf’a göre olmadığını, Rudolf hayalci, aklı beş karış havada bir adamdır, ayaklarını yere bastıracak biri lazımdır, Berta’dan başkası. Atlarız biraz, ileri geri gidişler çok, Berta’nın hamile olduğunu önceden gördük, Rudolf’un arkadaşı Wilhelm’in Berta’ya Meryem figürü asılı kolyeyi takmasından sonra. 1945. Rudolf’un cepheden döneceği belli değildir, aptallık değil midir Berta’nın yaptığı, üstelik Rudolf tavuk kesmekten bile aciz. Wilhelm kapıyı çalıp, yabancıdır, Rudolf’la cepheden arkadaş, Rudolf’un ölüm haberini getirip sözünü tutmak istiyor, Berta’ya göz kulak olacak. Olamayacak, “Demek öyle,” diyerek karşılayacak kara beri Berta, oturup konuşmaya başladıkları zaman kıkır kıkır gülüp aynı şeyi söyleyecek, çocuğundan geçtiğinde yine, akıl hastanesinde söyleyeceği son söz. Savaşın bozduğu akıl sağlığının arızası, ömrün özetidir artık “demek öyle”, tıpkı Vonnegut’un “falan filan”ı gibi, so it goes. Tam karşılığını bulmak zor, duyguyu ve anlam alanını aktarmalı o zaman, olabildiğince kapsayıcı biçimde. Şeylerin ağırlığı, şeylerden kasıt yaşama tutunmayı zorlaştıran kayıplar, yas, yalnızlık, yokluk, mesela Wilhelm haberi vermeye geldiğinde Wilhelmine’nin çıkardığı yiyeceklerin karaborsadan zar zor bulunması, mesela çocuğun hatırlattığı ölü, mesela Wilhelmine’nin her fırsatta Berta’ya psikolojik şiddet uygulaması, ölü kardeşler, zorbanın anlattığı: “‘Faust kardeşlerin en aklı başında olanı Karl idi. Ondan en son Mart 1945’te haber aldık. O zaman en azından Modena tarafındaki Castel Franco Askerî Hastanesi’nde olduğunu öğrenmiştik. Ancak onun ikiz kardeşi Richard’dan haber yok, kim bilir belki de yazmaya üşeniyordur. Kendisinden en son Mart 1944’te haber aldık, o günden bu güne bir kez olsun yazmadı. Üstelik Yukarı Silezya o kadar uzak da değil en azından birkaç gün izin koparabilirdi. Wastl’a gelince; o da Donaublau’daki aile evinde hayatta olduğuna dair kendisinden haber bekleyen bir annesi ve kız kardeşi olduğunu unutmuş gibi görünüyor.’” (s. 9) Zalimliği nereden, Wilhelmine nadide bir karakter, parıl parıl, bekâreti ilk Berta kaybetti(?) diye mi, on beş yıl sonra yüzüğü parmağına taktırabildi ama yine huzur bulamayıp planını uygulamaya geçirdi. Berta’nın doğum gününde, 13 Ocak 1960’ta evlenmişlerdi, Wilhelm karşı çıkmıştı ama Wilhelmine dediğini yaptıran insanlardandı, yaptırdı. Wilhelm’e gülmek kaldı, aslında ukala dümbeleği gülüşü ama bir sürü bağlaçla dolu cümleleri, akıllılık pozları eşinde işe yaramıyor, tartışmaları kaybedeceğini biliyor Wilhelm, rolünü benimsemiş. 1963, üçüncü yıl dönümü, Wilhelm’in hediyesi, Wilhelmine’nin hediyesi: “Nihayetinde Berta’ya gerçekleştirecekleri nezaket ziyaretiyle bağdaştırdığı rezil artniyetini ve içinde uyanan şaibeli mutluluk hissini ise itinayla kendine saklıyordu.” (s. 17) Wilhelmine farkında, aşırı nazik, Wilhelm de farkında ama bilmiş gülüşüyle saklayamayacak daha fazla, histerik hareketin gizleyemediği utanç. Nasıl kabullenilir, karşı çıktığı şeyler olacak ama Wilhelmine’ye uymaktan da geri durmayacak. Ele geçirilmiştir, ölüm korkusundan, arkadaşı Rudolf’un dağılmış suratından, travmalardan, kabuslardan, ağırlık veren şeyler yüzünden, sebep her neyse. Berta ne yapıyor o sıra, odasında oturuyor, Bilge Rahibe’yi dinliyor, hastalıklı hayal gücünün yarattığı korkunç hayaletten kurtulmaya çalışıyor: “Bir adam, bir yemin, işte yitip gittin.” İkinci zincir, yaşamın geri kalanı. Berta’yla evliliğinde dandik züppeliği yüzünden kafa karıştırmak dışında pek bir yardımı dokunmamış Wilhelm’in, şoförlüğünü yaptığı kodamanların ahlaksızlıklarını istikamet bellemiş, fikirlerini sırf onların katakullilerinden edinmiş sanki, küçük Rudolf’u yetiştirme konusunda akıl veriyor ama ne dediğini kendi de bilmiyor, bol bağlaçlı tın teneke cümleleri olmasa, diğer yanda Wilhelmine de zorbalığa devam edip Berta’yı aşağılamasa, yıl 1958, facia yaşanmazdı. “Berta bir seferinde çocuklarını karşısına alıp onlara davranışları konusunda daha dikkatli ve uyumlu olmaları gerektiğini güzelce anlatıyor, bir başka seferde Rudolf veya Berta’ya ya da her ikisine birden maymun iştahlı, korkak, gevşek ve hatta omurgasız oldukları için bağırıp çağırıyordu, üstelik tüm bunları Wilhelmine sertliğinde yapıyordu.” (s. 30) İyice sinir bozucu bir hikâyeye evriliyor bu eylemlerin sonrası, kendini durmadan suçlayan hasta, Berta’yı durmadan suçlayan Bilge Rahibe, kimin kimi suçladığının belli olmadığı ortam, 66 numaralı odada aklı yerinde olmayan kadına acımaya gelen çift. Berta’nın bozulmaya müsait psikolojisiyle Rudolf’un, baba olanın, küçük Rudolf’un babasının hayalciliği bir yerde devreleri yanlış bağlamıştır da o yüzden özel eğitim görmektedir küçük Rudolf, küçük Berta sevgisini gösterecek yaşta anca, annesini azarlasa da kendi isteğiyle değil, Wilhelmine’nin etkisinde kaldığı için. Birken ikiye çıktı, sonra dörde, Berta’nın yaşamını zorlaştıran insanlar onlarsız yaşayamayacağı insanlar, düşüncelerinde belirip kayboluyor bu durum, ne acı. Küçük Rudolf”un altına işemesinden sorumlu mudur, küçük Berta’nın giderek küçük Rudolf’a benzemesinden, kabuslarından haykırarak uyanmasından, bu ağırlıkların kalkması için uyumaktan, Meryem’e dönüşmekten başka yol bulamaz mı Berta, bulamıyor, 66 numarada artık. “Demek öyle”, Wilhelm’in çatlağı genişlettiği sözlerinin ardından gelir, adam ve yeminin İncil’de karşılığı vardır ki Meryem’i unutmamalı, iki kere ikiyi bilemeyen çocuklarının anısı canlı mı bilinmez ama hatırlıyor Berta, kolyesini çıkaracak sonunda. Tek bir kabusu özetliyor durumu: Berta cesettir, cesede dönüşmüştür, Wilhelm kapıya geldiğinde içeriden bir ses duyduğundan emin olur ama açılmayan kapının önünde de çok beklemez, gider. Nedeni: “Açlığın getirdiği buhran beyinlerini çürütmeye başlamıştı; cesedin etrafında dönüp duruyorlardı; açlık buhranı yüzünden ağızları kocaman açılmıştı. Günlerce açlığa direndikten sonra sonunda cılız parmaklarını annelerinin çürüyen etine geçirip kemiklerine kadar kemirmişlerdi.” (s. 64)

İki bölümde kesin çözüm, iki kısacık bölümde, gerçi iki buçuk demeli Berta’nın babasının öldürülüşünü de katarsak. Ansızın kaybolmamıştır, kafasından vurulmuştur baba, mezarcıdır, patolojisi hakkında bilgimiz pek yok ama Berta’ya geçtiğini düşünebiliriz. 1945’te oğlan, 1950’de kız doğdu, 1958’de inci gibi yazısıyla mektubunu yazdı, Wilhelm’e söyleyecekleri vardı, çocuklarının başarısızlığını anlatan öğretmene hep 5 aldığını söylediği gibi. Kendisi hep 5 alırken çocukları nasıl alamazdı, zekâ geriliği yaşamayı olanaksız mı kılardı, küçük Rudolf annesini aşağılarken söylediklerini Wilhelmine’den öğrendiğini haykırdığında neden tepki göstermemişti Berta? Mektubunda “lanetli varoluşuna son verdiğini” söyler Berta, bir de Wilhelm’i sevdiğini! “Okudu ve gülümsedi, bir kez daha okudu, hâlâ gülümsüyordu. İlk anda anlayamadı. Hayatından Berta Schrei’a ait tüm izler silindikten ve çocuklar toprağa verildikten sonra bile anlayamamıştı.” (s. 74) Sorunun Rudolf’tan kaynaklanmadığını anlamıştır çünkü, küçük Rudolf tamam da küçük Berta’nın da abisine benzeyeceğini öğrendiğinde, adının şans getirmediğini öğrendiğinde, lanetli olduğunu “öğrendiğinde” ortadan kaldırmak istemiştir laneti, yekten, hiç var olmaması gerektiğini düşünmüştür. Wilhelm’in gülümsemesi böyle yerleşmiştir, okuduğunu anlamayarak. Gerçi hayatından tamamen silinip gitmemiştir Berta, yeteneksiz olmasına rağmen keman çalmayı öğrenmeye çalışmasının anısı bile yeter hatırlamak için. Rudolf’un çaldığı eserlerin ilk notasını bile çıkarmaktan uzak anlaşıldığı kadarıyla, gıcırtıdan başka hiçbir ses çıkaramayınca serseme dönüyor Berta, ağlamaya başlıyor, kemanı bırakmasını söylüyor Wilhelm’e. Sabırlı olmasını istiyor Wilhelm, çalışmaya devam edecek, absürt sahneler hikâyeyi iyice grotesk bir havaya sokunca ağırlığın başka bir boyutunu anlamış olacağız. Kurtulacak ama, Berta üzerinde hiçbir yük kalmayana kadar paylaşacak neyi varsa, tam bir rahatlama, özgürlük, artık hiçbir şeyin sorumluluğunu taşımak zorunda değil.

Sağlam metin, tavsiye ederim.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!