Fernando Báez’in Kitap Kıyımının Evrensel Tarihi nam metninden çok daha kapsamlı bir metin bu, Polastron yaşamını kütüphanelerin tahribiyle ilgili araştırma yapmaya adamış adeta. 1976’da Çin’e giderek Çince ve Çin kaligrafisi öğrenmiş, 1992’de Bosna Savaşı sırasında Saraybosna Kütüphanesi’nin yakılması kâğıdın tarihiyle ilgili yaptığı araştırmaların yanına kitap kıyımını da eklemesine yol açmış. 90’ların sonlarına doğru Mısır ve Ortadoğu ülkelerine sürekli ziyaretlerde bulunarak Arapça ve Arap kaligrafisi öğrenmiş üstüne, haliyle Báez’in biraz uzaktan baktığı meselelerin tam kalbini görmüş. Metin kronolojik gruplandırmayla tarih boyunca nerede ve ne kadar kitabın yakıldığını anlatıyor, bunun yanında kitapların yok edilmesine yol açan olayları da değerlendiriyor. Bir medeniyeti ortadan kaldırmak için çıkarılan yangınlar tamam, sakarlık veya beceriksizlik yüzünden yanan kitapları öğrenince insanın aklı gidiyor. Mevzubahis kitaplarda yer alan ortak olaylara olabildiğince az değinerek ilerlemek isterim, ikinci baskı olmasın. Kartaca fethedilmeden önce kültür birikimini çoktan yele vermiş mesela, Scipio Aemilianus adlı hükümdar bir tek Yunanca biliyormuş, kütüphanelerdeki kitaplar hep yabancı dillerde olduğu için biri hariç tamamının yakılmasını istemiş, o bir kitap da Magon’a ait bir yemek kitabıymış. Fetihten sonra Plinius’un dediğine göre Senato kitap koleksiyonlarını yakmamış da Afrika’nın küçük krallıklarına dağıtmış. Polastron tersini düşünüyor, Roma’ya uzun zaman kök söktüren Kartaca’ya dair hiçbir şey bırakmamışlar. Roma’nın ilk tarihçisi olarak kabul edilen Sallustius, Kartaca konusunda çok az konuşmaktansa hiç konuşmamayı tercih ettiğini söylemiş, haliyle kesin bir bilgi yok. İskenderiye konusunda Strabon da hiçbir şey söylememiş mesela, politika gereği dile getirilmeyenler neleri kaybettiğimizi gizliyor. Antik Yunan’ın bin yazarından pek azı kaldı bugüne, Kayıp Kitaplar Kitabı‘nda başka kitaplarda bahsedildiği kadarıyla haberdar olduğumuz bazı kitapların içeriğiyle ilgili bilgiler var. Marcus Antonius bilinmeyen bir nedenle Varro’nun onlarca kitabını yaktırmış, geriye yalnızca fragmanlar kalmış. Augustus tüm Latince ve Yunanca kehanet kitaplarını yaktırmış. “Roma züppeliği” yüzünden değer göremeyen kitapları da kayıp kitaplar olarak görebilir miyiz? Cicero’nun villalarının her birinde bir kütüphane ve kitapları düzenleyen bir konservatör ordusu bulunurmuş, gerçi yanlış hatırlamıyorsam Cicero araştırmacılara kütüphanelerini açıyordu, paylaşımcıydı bir ölçüde. Bazı paşalar gösteriş yapmak için hamam, kaplıca ve kütüphane yaptırıyorlar evlerine, o kitaplar yanıyor, yeri geliyor tuvalet kâğıdı olarak kullanılıyor. “O kadar çok kitap ve o kadar az felsefe” diyor Polastron. Yangınlarda kaybedilen kitapların haddi hesabı yok, Cicero ölü yakma fırınlarının binalardan en az altmış adım uzakta olması gerektiğini söylemiş. “Ömrü vefa eden bir Romalı rahat rahat altı yangın görebilirdi. İtiraf edilebilir olsa da olmasa da, uğursuzluğun nedenleri çoktu ve tekerrür ederdi: Yıldırım, köle isyanları, iç savaş, geceleri daracık sokaklarda işlerine gidip gelen insanların taşıdığı meşaleler, Vesta rahibelerinin hiç sönmemesini sağlamakla yükümlü olduğu ateşten ise hiç bahsetmeyelim.” (s. 50) 191’de ambarları ve sayısız kitabı kül eden yangını İmparator Commodus kasten mi çıkarmıştır? 64’teki yangın da meşhurdur, Neron bir kuleden yüksek sesle şiir okuyarak seyreder yangını, çirkin bulduğu eski binaların ve sokakların yok olmasını keyifle izler, muhtemelen kölelerin ellerindeki ateşlerle yangını beslemesi de Neron’un işi. Samimi bir şekilde üzüldü ama suçlanınca hemen hedef şaşırttı, Tacitus’un aktardığına göre “kalabalıkların Hıristiyanlar adını verdiği, rezillikleri dolayısıyla tiksinilen insanlar” sorumluydu yangından, işkencenin önü böyle açıldı. Çok nadir elyazmaları, belgeler ortadan kalkınca tarih biraz daha karardı. NASA’nın laboratuvarlarında geliştirilen bir teknikle yanardağ püskürtüleriyle kaplanan kitaplarda yazanlar okunabildi neyse ki, Herculanum’da bulunan ve bu teknikle okunan sayısız metnin Stoacı ve Epikürcü felsefeye ait olduğu ortaya çıktı. Rüzgâr her şeyi alıp götürmüyor da teknoloji gelişene kadar bilinmeyeni bağrında saklıyor. Bunların dışında paganlar Hıristiyanların kütüphanelerini yok ediyor, Hıristiyanlar zaten paganları mahvedip kitaplarını yakıyor, tabii pagan geleneklerini bünyesinde eritmeye karşı değil.
Konstantinopolis’teki yangınlar, yakımlar gırla, Haçlıların yol açtığı kıyımın örneği vardır da azdır. “Cahil ve bariz biçimde okuma yazma bilmeyen barbar insanlar” eski sanat eserleri ve metinlerle dolu sarayları yakmış. “Bütün bunlar o dönemin insanlarını bile dehşete düşürmüştü, çünkü bu kadarını on yedi yıl önce Kudüs’te Selahattin bile yapmamıştı.” (s. 61) Yunanların edebiyatının neredeyse tamamı başkentteymiş, kaybın ölçüsü bilinmiyor. 1261’den sonra tekrar bir kütüphane kurulur, bu kez de Türkler fetheder şehri, yüz bin elyazması o kargaşa sırasında kaybolur. Kaçırılanlar da vardır, binlerce kitap yük arabalarıyla Avrupa’ya ve Asya’ya taşınmıştır, süslü İncil’lerden kaplamalar koparılmış ve kitaplar tahrif edilmiştir, yağma mallar üçe beşe bakmadan satılmıştır. Müslümanların yok ettiği kitaplar da yol olur, Harzem ülkesini ele geçiren Kuteybe İbn Müslim, Farısi Pur Davud’un aktardığına göre şehrin tüm sakinlerinin dinini zorla değiştirmiş, Harezmi dilini yazmayı bilenleri öldürtmüş ve koca bir kültürü yok etmiştir. “Gerçek Kuran bu değil” vakası çok karışık, Abdulah İbn Mesud resti çekerek Halife Osman’ın dayattığı metni reddediyor, bazı versiyonların ele geçirilmesi ve yok edilmesi Halife Osman zamanında büyük mesele haline gelmiş. “(…) Ancak 11. yüzyıla kadar Mesud’un nüshasının hâkim olduğu Kufa hariç, Osman’ın tertiplediği eylemlerin sonucu oluşan nüsha uzun süre boyunca İslam’a hâkim oldu. Bilinen versiyonların sayısı toplamda yediyi bulmuştur ve bugün bile Afrika Kuran’ı tüm Müslümanlarınkiyle aynı değildir.” (s. 69) Endülüs’te Müslümanların kütüphaneleri yakılır, Yahudilerinki de yakılır, hasılı Endülüs’te Hıristiyan olmayanların kütüphaneleri yakılır, dinleri değiştirilir, değiştirenlere güvenilmez, mallarına el konur ve yallah defedilirler oralardan. Selçuklular bir zaman Bağdat Kütüphanesi’ni mahvetmiş, Şiilerle Sünniler arasındaki çatışmalarda pek çok kitap yakılmış yine, Ortadoğu’da dağıtılacak kartların tamamı yakılmış adeta. Hasan Sabbah’ın ve takipçilerinin sahip oldukları kaleler ele geçirilirken yakılan kitaplar var yine, buralarda yakma olayları bitmiyor. En son Bağdat’ta yakılmadı da talan edildi kitaplar, sanat eserleri de. Báez’le birlikte Polastron da bahsediyor bu faciadan, Amerikalılar bulduklarını götürmüşler, götüremediklerini yok etmişler, Iraklılar da yağmaya katılmış bir yandan.
“Barış Dönemlerindeki Kayıplar” bölümünden birkaç ilginç vakayla bitireyim mevzuyu. Beowulf iki kez ölümden dönmüş resmen, yangından ve yağmadan kurtulmuş. Çevirisi kurtulmuş tabii, kaynak metin kül. Londra’daki “Papalığa hayır” kampanyası boyunca şehir kana bulanmış, halk Lord Mansfield’ın zengin kütüphanesini ateşe vermiş. Indiana Üniversitesi’nde üç dört kez yangın çıkmış, tekrar kurulan kütüphane tekrar yanmış, sonra bir daha yanmış, sonra daha fazla yanmamıştır herhalde, yanmışsa daha beş on kez yanar. 1923’te tarihin en büyük depremlerinden birinin yaşandığı Tokyo’da birçok kütüphane yok olmuş, yer sarsıntılarıyla ilgili 248.000 doktora tezinin tamamı 1923 sonrasındanmış, öncekilerin tamamı yanmış. Gemiler de kütüphanelerle donatılmış bir zaman, 19. yüzyıldaki çoğu yolcu gemisi en az bir kütüphaneye sahipmiş, tesellimiz çok değerli kitapların bu gemilere konmaması, üzüntümüz kitapların dibi boylaması.
O kadar çok hikâye var ki insanın aptallığından, gaddarlığından başı döner okurun, bilgiyle alıp veremediğimizi anlıyorum da antik kitapların yok edilmesini aklım almıyor. Alıyor. Yani yanan sadece kitap değildir, tarih ve kültür ortadan kaldırılır, bunun için biraz aptallık dahi yeterlidir.
Cevap yaz