Denis Guedj – Papağan Teoremi

Elgar Grosrouvre’un Amazon civarındaki evinin yanması, adamın da eviyle birlikte yanması trajedidir. Yanıp yanmadığı belli değil gerçi. Adamın. Mektubunda bütün kütüphanesini yolladığını söylüyor Mösyö Rouche’a, sandıklarca kitap, hepsi nadide. Kaç yüz yıllık kitaplar var, papirüs bile vardır, matematikle kafayı bozmanın sonucu. Birbirlerini elli yıldır görmemişler, askere alınıp esir düştüklerinde Almanlardan kaçmak zor olmuş, farklı yönlere koşturduktan sonra dostluk bitmiş. Bitmemiş, mektup geliyor işte, felsefe yaparlarken biri varlığı, biri hiçliği eşelediği için “Varlık ve Hiçlik” demişler ikiliye, Rouche kanıtlayamayacağını söylüyor ama Sartre bu ikisinden çarpmış fikri. Felsefe güzel rüya, dostundan bir daha haber alamayan Rouche hemen güzel bir yerde kitapçı açıyor, yaşlanınca Perette Liard’ı alıyor yanına, büyük şans çünkü Liard kadar şefkatli bir yardımcı bulmak zordur. Çocukları da hoş, Max ansızın ortaya çıkıyor gerçi de ikizler Jonathan-ve-Léa’yı düştüğü bir çukurda doğurduğunu söylüyor Liard. 500 sayfa, hikâyenin doğrusunu öğrenmeye çalışan Léa’nın cevap bulabileceği kadar uzun, en azından delicesine öfkelendiğini, annesine çıkıştığını görüyoruz ama sonuç yok. Şunu anlamalıyız, aslında anlatının her köşesinden, olay örgüsünün her bir ilmeğinden falan şu mesaj fortlar: her şeyi bilmek zorunda değiliz, anlamak zorunda değiliz, çözmek zorunda değiliz. Grosrouvre parlak bir matematik öğrencisi, Sorbonne’un gözbebeği olarak çözülmedik teorem bırakmak istemez belki de Rouche karanlıktan razıdır, çözemediğini olduğu gibi bırakır. Çocuklar için aynı şeyi söyleyemeyiz, hele Max araştırmaktan usanmaz. Dizginlemek Rouche’un işi, sandıklarca kitap geldikten sonra tempoyu kendi ayarlayacak, matematik tarihini adım adım kurarken hem Grosrouvre’un bulduğunu söylediği çözümleri arayacak hem de sandıkla gelen eski dostunun cinayete kurban gidip gitmediğini anlamaya çalışacak. Üç bilinmeyen var bu denklemde, karşı tarafa gelecek işaretleri bulmak için çabalayacak bizimkiler. Bir yandan matematiğin tarihi, diğer yandan Max’in bit pazarından kaçırdığı papağan Nofutur’un gizemi, Amazon’dan gelen esrarı da katınca hikâyelerin iç içe geçtiği, çekilen hangi ipin kaç düğümü çözeceği belli değil. Fermat’nın bilmem nesi kadar zor bir anlatı, dengeler kayık olduğu için matematiğin çığ gibi geldiği bölümler can sıkabilir, formüller ve geometrik şekiller üzerinden buluşların anlatıldığı kısımlar kafayı ekrana sokma isteği uyandırabilir. Normaldir, ben amatör meraklı olarak severim böyle şeyleri, zart diye okudum. Ha, sade matematik de yok, aslında ucundan bilim tarihi. Grosrouvre’un evi mi yanıyor, merhaba İskenderiye Kütüphanesi, Bağdat, yanan neresi varsa. Pek de gurur duyulası yollardan elde etmemiş kitaplarını Grosrouvre, elde ettikleri metinleri çoğaltıp kopyalarını geri ateşleyen yöneticilere merhaba. Evin tehdit altında olduğu belliymiş, bu yüzden sandıklarla göndermiş kitaplarını adamımız, Alamut’u kuşatıp kitapları imha ettiren Moğol hükümdarı da bir gün süre tanımış da âlimine bir gün mühlet vermiş, el arabasıyla taşıyabildiği kadar kitabı götürdükten sonra geri kalanının cayır cayır yanışını izlemiş zavallı âlim. Sandıkları taşıyan gemi okyanusun ortasında fırtınaya yakalanmış, neyse ki Küba bandıralı mıymış neymiş, civardaki savaş gemilerinden biri gelip çekmiş çıkarmış fırtınanın ortasından, binlerce yıldır diplerde yatan hazineler çoktan suya karıştı oysa. Bulamayacağım şimdi de Euler galiba, Rus hükümdarının kanatları altına girip deli gibi çalışırken Petersburg’da yangın çıkıyor, millet kaçışırken yazmaya devam ediyor, işini tamamladığında sokağa fırladığı gibi bir de bakıyor, bina alevler içinde, bütün çalışmaları gitti. Aklında neyse ki, oturup bir daha yazıyor. Grosrouvre ne yapıyor bilmiyoruz başlarda, Fermat’nın son teoremini tanıtladığı ortaya çıkıyor ama onca sandığın içinde mi ilgili kâğıtlar, kitapların arasında mı, yoksa pek sevdiği cins papağanı Nofutur’un aklında bir şeyler mi var? Böyle söyleyince dandik film reklamına döndü mevzu, “yoksa siz hâlâ?” Max’in şans eseri bulup aşırdığı papağanı ele geçirmeye çalışan takım elbiseli adamlar onca teoremin, Antik Yunan filozoflarının, modern matematikçilerin arasından güneş gibi doğacaklar bazen, sırf eğlenceli bir matematik metni olmaktan çıkaracaklar bunu. Birinin şapşallığını diğerinin aklı kapayacak, yardımcısından kazık yiyen matematik üstatları misali. Bir de başkalarının çalışmalarının üzerine konanlar var, fırsatçılar oydu buydu derken ustanın buluşlarını aşorurlar, kendileri bulmuş gibi sunarlar bilim dünyasına. Takım elbiseliler kendi hesaplarına çalışmadıklarına göre onların arkasında kim var? Oops, I did it again ♪♫.

Rouche matematikle alakalıdır da onca kitabı nasıl dizeceğini bilemez başta, dizecek yeri bile yoktur, bu yüzden önce rafları ayarlar. Kronoloji iyidir dizme konusunda, sıralamayı ayarlar Rouche ve matematiğin tarih içindeki evrimini ilk adımdan itibaren takip etmeye başlar. Bu kısmı bir alıntıyla geçmeden önce sadece şunu söyleyeceğim, hemen her gece tayfa toplanır, Rouche’un hikâyeleştirdiği aşamaları dinleyenler araya girip komik yorumlar yaparlar, ciddileşirler bazen, bilimle siyaset, kültür, sanat arasındaki ilişkileri açığa çıkaran sorular sorarlar. Aşırı verimli saatler, bizim ikizlerin okuldaki dersleri düzelir de tatile çıktıkları zaman kayak takımlarıyla birlikte kara gömüldükleri bir fotoğrafın arkasına şuna benzer bir şey yazarlar: “Teorem ispatlanamadı.” Max sağır olduğu için bütün şamatayı bedenine çarpan ses dalgalarından çıkarır, öylesi bir yetenek geliştirmiştir ki dudak okumaya dahi gerek kalmayacaktır neredeyse. Nofutur’la arkadaşlığı pek derindir, o dallamaların elinden kurtardığı papağana canını bağışlamıştır sanki, bir an olsun ayrılmazlar. Adamlar sonlara doğru evi basıp Nofutur’u kaçırana kadar. Buradan da olasılığa bağlanacağız mesela, matematiğin her aşaması bizimkilerin yaşadıkları olaylara denk gelir de şöyle bir örnek koyar ortaya: Louvre’a gittikleri zaman çektirdikleri fotoğraf Japonya’daki bir dergide mi neredeyse, orada yayımlanır, dallamalardan biri Japon olduğu ve o sıra Japonya’da bulunduğu için fotoğrafı görür, sonra Paris’e gelir ve Rouche’un arkadaşı Alfred’in taksisine binmeye çalışır. Fotoğrafta Alfred de vardır, bir sebepten adamı arabasına almaz Alfred de adam fotoğraftaki taksi şoförünü hemen tanır, elinden kaçırdığına yanar. İki bilgi var elinde sadece: adam taksici ve belli bir markanın sigarasını içiyor. Kısacası o ona rastlamasa, bu buna toslamasa, olasılıklar kafayı yemese evi bulamayacaklar, papağanı kaçıramayacaklardı. Uygulamalı matematik resmen, geniş ailemizde matematiğin taklalarını görüyoruz. Bir ispat için üç veri mi gerekiyor, Grosrouvre ve Rouche’un yanında bir üçüncü varsa çözüm onda. Gerçekten var, akla hiç gelmeyecek bir yerden çıkan kötü adam Alman işgalinden önceki arkadaşlıklarını hatırlatıyor Rouche’a, hani o ve dostu varlıkla hiçliği tartışırlarken onlara hizmet eden garsonu da aralarına almışlar, birlikte takılmışlar bir süre, ne biliyorlarsa birazını öğretip adamda öğrenme aşkını ateşlemişler. Fanatiğe dönmüş kötü adam, matematiğe gönül verdikten sonra Grosrouvre’la bağlantıyı koparmadığı için arkadaşının teoremi tanıtladığını öğrenince bilgiyi ele geçirmek istemiş de, bir dünya olay. Archimedes’in dünyasında, Sicilya’da noktalıyoruz hikâyeyi, kötü adam bir bölümlüğüne Rouche’un rolünü kapıp mekanik ustasının yaşamını anlatıyor, sonra icattır, buluştur, matematikle mekanik arasındaki bağları irdeleyip son derece tırt bir şekilde devre dışı kalıyor. Guedj zaten şahane öykülemiş matematiği, ona laf yok, karakterlerine de laf yok ama kestirip atmaları sabır sınayıcı. Bunun dışında çevirinin sorunlu olduğunu söyleyemem ama kötü editörlük bariz.

Matematik üzerinden dünya tarihi, ilgilisi kaçırmasın.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!