Gide’in yerleştirdiği küçük izlenim, imlenim, ne varsa arayıp bulayım çünkü karakter gelişiminde bunların önemi büyük, sırf metafiziğin fiziği bükümünden de ilerlenebilir ama yeterince ilerlenmiş. Gerçi ben de buralara varırım, küçüğü incelerken büyüğün alanına girerim ama bunu öteleyecek kadar malzeme var romanda, Gide sadece duyguların karakter üzerine düşürdüğü gölgeye yığmıyor hikâyeyi. Öncelikle esas oğlanımız, anlatıcımız Jérome’un anılarına nasıl daldığına bakalım: “Başkası bunları kitap haline getirebilirdi, ama ben tüm gücümü burada anlattığım hikâyeyi yaşamaya harcadım ve manevi hasletlerimin tamamını da bu yolda tükettim.” (s. 1) Onlu yaşlarının başında babasını kaybettikten sonra yeni bir başlangıç için annesinin isteğine boyun eğer Jérome, Paris’e taşınırlar, Miss Ashburton’ın himayesinde büyür. İki hüzünlü kadın, kasvetli bir ev, Jérome aşkın rengine daha o yaşlarda ihtiyaç duyar ama yıllar boyunca yas tutan annesinin siyah kurdelesini leylak rengi olanıyla değiştirmesine üstü kapalı biçimde karşı çıkar, o rengin hiç gitmediğini söyleyince annesi tekrar siyah kurdeleyi takar. Şaşırtıcı değil: Jérome’un bünyesi hassastır, öyle koşmaya zıplamaya gelemez, Bucolin nam dayısının yanına her yaz giderek kuzenleriyle vakit geçirir. Cennet orası, pastoral arş, betimlemelerle uzun uzun kurulmuş. Dayı, anne ve Miss Ashburton ateşin başında oturup sohbet ederlerken çocuklar çiçeklerin, çalıların, ağaçların arasında dolanmaktan keyif alıyorlar. Romantizmin düşü canlı, bir tek yenge piyasada yok ki zamanı gelince kirişi kırıp kaçacak o evden, dayıyla kuzenleri dert sahibi yapacak. Jérome için ikinci darbe, en güvenli çemberin içinde dahi insanlar kaybolup gidiyorlarsa aşkı korkunç bulmasının yanında kurtuluşu sağlayacak tek araç olarak da görebilir. Araçlıktan çıkıp bedeninin, kişiliğinin bir parçası haline gelmesi çok sonra, Alissa’nın koruduğu mesafeyi umutsuzca aşmaya çalışırken. İki yaş büyük Alissa, Juliette bir yaş küçük, en küçüğüyse Robert, her şeyin değiştiği o yaz Robert ve Juliette “daha da çocuk” Jérome’a göre, Alissa’yla kendisiyse çocuk değil artık. Yenge Lucile Bucolin dünya güzeli bir kadın, Papaz Vautier ve eşi evlat edinmişler de büyütmüşler, köksüzlüğünü hissettirmemişler ama kendi eksiğinin ittiği yere, aşkın yokluğunda gidebileceği bütün uçlara gidiyor kadın. “Küçük aynasını çıkardıktan sonra yüzümü kendi yüzüne yanaştırdı, çıplak kolunu boynuma doladı, elini yarı açılmış gömleğimden içeri soktu ve gülerek gıdıklanıp gıdıklanmadığımı sordu. Daha da aşağı iniyordu… Öyle bir sıçradım ki yerimden, elbisem yırtıldı, yanaklarım ateş içinde kaçıp uzaklaştım; yengem, ‘Seni küçük sersem!’ diye bağırdı ardımdan.” (s. 7) Boynunu, elini, kadının dokunduğu her yerini siler Jérome, temasın kirini fark etmesiyle birlikte parıltısını keşfetmeye hazır hale gelir. Alissa karşı kutuptan bakar, annesininki gibi sorgulayıcı bakışlarıyla etkiler Jérome’u. “Düpedüz ateşli bir sorgu ifadesi. Alissa’da her şey soru ve bekleyişti. Şimdi bu sorgunun beni nasıl ele geçirip bütün hayatım haline geldiğini anlatacağım size.” (s. 9) Bekleyiş midir tartışılır, Jérome’unki daha bir bekleyiş sanki, ne zaman Alissa’nın yörüngesine girse hep aynı noktaya vardığını gören adam âşık olduğu kadının uhrevi taşını kırmak için bütün dirayetiyle çabalar, su damlası gibi iştahlıdır, sürekliliği kesintiye uğramaz. Zıddını taşır karakterler aslında, Alissa tutkuyu dindirmek, dindirmek değil de niteliğini değiştirmek için coşkuya, inanca dair yeni kuvveler icat eder. Yaşam akıp giderken Jérome’la verdikleri sözler söz olarak kalır, Jérome sözcüklerin arasından ikisini bağlayacak yolları açmaya çalışırken Alissa kapıyı daraltır, nihayet uçsuz bucaksız bir yolun sonunda küçücük, daracık bir kapıdır önlerinde uzanan. “Dar kapı” bundan, metindeki pek çok alıntı Alissa’nın sarsılmaz inancını, erdemini, erdemin aşkla sınanmasını irdeler. Bir nevi kusursuz mesafe, aşılacak gibi değil. Dar kapıdan girmeye gayret etmeyi öven peygamber, karakterlerin kaderlerini çizmiştir. “Gelecekten beklentim, mutluluktan çok mutluluk yolunda bitimsiz çaba harcamaktı, mutluluk ile erdemi daha o yaşta birbirine katmıştım.” (s. 15) Ergenliğe girdikleri sıra Alissa’ya göre İsa’dan başka rehber yoktur, Jérome aşkını yaşatmak için Alissa’ya ihtiyaç duyduğunu söylediğinde yalnız yürüyecek kadar güçlü olup olmadığını sorar Alissa, herkes Tanrı’ya kendi başına ulaşmalıdır. Çileci bir yaklaşım Alissa’nınki, Jérome’sa şahit olduğu, deneyimlediği ne varsa Alissa’ya ulaşmak için basamak olarak kullanır. Ampiriktir, eylem adamıdır, kendini ne kadar hımbıl olarak da görse çekinmez, atlar gelir, uçar kaçar, tam bir sevgi tırtılıdır. Alissa’ysa hüzünlerden hüzün beğenir, aşkını göklere çıkmak için selestiyal bir merdiven olarak görür.
Tanrı’nın krallığını ve adaletini aramak, Alissa bu yüzden kardeşi Juliette’in duygularını önemser çünkü Jérome’la Juliette’in hissetme biçimleri eşleşebilir, uyum kurabilir. Kardeşin aşkı umutsuzdur, Jérome’un en yakın arkadaşı Juliette’e kapılmış olmasına rağmen sevdiği insanın kalbinin başkasında olduğunu öğrenince parlar, söner, ortadan kaybolur en sonunda, herkesin katılacağı gibi J ve J uyumlu bir çift olabilir. Olamaz, Alissa’nın aradan çekilme çabaları sonuç vermez, Juliette çektiği acıdan kurtulduğunda başkasıyla birlikte olabilecek kadar güçlü, baştan başlamanın kederine razıdır. Abel, Juliette’e tutkun genç de kapandan çıkış yollarını bilir, başarılı bir insan olarak hayatına devam edecektir. “Akademiye pek kanı ısınmayan, yazmak için doğduğuna inanan Abel başarılı birkaç piyesle çok beklediği servete kavuşacaktı; benim düşüncem ise, çalışmanın getireceklerinden çok kendisinden hazzettiğimden, tarihini yazmayı tasarladığım din felsefesi alanına kendimi vakfetmekti. Ama şimdi bütün bu umutları yeniden anmanın kime ne faydası var?” (s. 43) Çok aleni, çağına göre çok yerinde: Gide’in aşkınlığa koşan karakterleri eylemleriyle duygularını böyle bodoslamadan denklerler, güm sesi metin boyunca kulaklarımızda yankılanır. Din felsefesi alanında beyhude bir çaba, bu eserin tamamlandığını görmeyiz ama Jérome yaşamını eserleştirmeye çalışmaktadır, dolayısıyla aşkı, uğraşı, metni, nesi varsa birbiriyle uyumludur. Alissa’nın mektuplaşmalarını bir oyun haline getirdiğinden şüphelenir çünkü kendinden emin olduğu kadar Alissa’dan kuşku duyar, ellerin kenetlenmesini sağlayacak yakınlığı bulamaz, yine de yıllar boyunca Alissa’yı “bulmaya” çalışmaktan vazgeçmez. Ayrı kaldıkları zaman yıllarla dolar, Jérome son kez Alissa’nın yanına geldiğinde uzunca bir konuşma geçer aralarında: Jérome ölüme giderek yaklaşan hasta sevgilisinin duygularını hiç öylesi bilmemiş, derinlemesine öğrenmemiştir, ne ki bütünleştirici bir sevda değil de ayrı kalmalarından başka türlü yaşayamayacak büyük bir aşktır Alissa’nın yaşamını biçimleyen, dolayısıyla Jérome bir diğerine muhtaç olduğu sürece ur gibi büyüyen arzusunu dindiremezken Alissa uzaklaştığı ölçüde diri tutar arzusunu, günlüklerinden de anlaşılan bu. Hayatını kaybeder Alissa, günlükler Jérome’a geçince hikâyenin diğer taraftaki karanlığı dağılır. Çocukluğundan beri ne düşündüyse, hissettiyse yazmıştır Alissa, aşkın doğuşunu anlatır, yaşamasının bedelini anlatmadığı bölüm yoktur. Ne pahasına düşmüştür erdemin peşine, yitirdikleri için tuttuğu yastan anlaşılır. “Ne kadar mutlu olursa olsun ilerlemenin olmadığı bir hali arzu edemem. Uhrevi saadeti Tanrı’yla hemhal olmak gibi değil de, sonsuz ve sürekli bir yakınlaşma olarak tahayyül ediyorum. Kelimelerle oynamaktan korkmuyor olsam, ilerlemeci olmayan bir sevincin hiç ilgimi çekmediğini söylerdim.” (s. 113) Gelecekteki mükâfat değildir aralarındaki aşk, zahmetin her an ödüllendirilmesi, sonsuz bir derinlik ve güçlü bir bağla yaşamaktır. Alissa bununla avunur, Jérome bunun yüzünden acı çeker, Gide aşka bir de buradan bakar.
Cevap yaz