Ece Erdoğuş – Kolpa

Kötü kitaplar vardır, çok kötü kitaplar vardır, korkunç kitaplar vardır, hakkında tek sözcük bile yazılamayacak kitaplar vardır, bir dünya sözcükle bile toparlanamayacak kitaplar vardır, zamanın kolaylıkla geçmesini sağlayan kitaplar vardır, zamanı donduran kitaplar vardır, zamanı maşrapayla bir tutan kitaplar vardır, gevezelik yaptıran kitaplar vardır, anlatılmasına gerek olmayan kitaplar vardır, sandalyenin arkasından nefes sesi gelirken korkuyla baktığınız kitaplar vardır, hızla dönüp baktığınızda hayalet yerine önünüzdeki kitabı görüp korkudan çıldırdığınız da vardır, Adnan Özer’in yazdığı kurmaca vardır, İzzet Yasar’ın ödüllü öyküleri vardır, Metin Eloğlu’nun Melih Cevdet Anday’a veya Melih Cevdet Anday’ın Metin Eloğlu’na bakıp yazdığı vardır, şiirlerin birbirlerine seslendiği vardır, Julian Barnes’ın bilmem kaç adımda dünya tarihini anlatırken yarım adımı aşka ayırmışlığı, aşkın aslında diğer adımları ortaya çıkaran itici güç olduğunu anlattığı önemli bir metin vardır, bir de kötü kitaplar vardır, bütün iyi kitapları tedavülden kaldıran kitaplar vardır, can sıkan, biraz olsun beğenilmeyecek, beğeneniyle selamı sabahı kestirtecek kitaplar vardır, bu berbat kitapları basan yayınevleri vardır, bu berbat kitapların yazarlarının bağlantılarıyla bu berbat kitapları basan yayınevleri vardır, bazı şeylerin neden olduğunu bilmemekle birlikte bazı şeylerin varlığını bile başlı başına reddetmenin gerektiği durumlar vardır, bu metnin basılması için hiçbir sebep yokken basılmıştır üstelik, neden basıldığı bilinmeyen kitaplar vardır, kitapların basımında kullanılmak için kesilen ağaçlara üzülmek vardır, makineler için harcanan elektriğe üzülmek vardır, kolonyalı mendiller vardır ve bunların bazıları erkek parfümü koktuğu için son derece sinirlenen kadınlar vardır, bu kadınlar kötü kitapları yemek isteyebilirler, ısırmak isteyebilirler, böyle insanlar vardır, bu insanları engelleyen iyi insanlar da vardır ama kötü kitabın ısırılmasını engelledikleri için aslında kötü sayılabilecek insanlardır bunlar, vardırlar, kötü kitapları ne yapmalı, Sade’ı yakmalı mı, sorular vardır, poz kesen karakterler, poz kesemeyen karakterler, son kullananı yüz beş bin yıl önce ölmüş sözcükler vardır, “kıyak” vardır, günümüzden pek uzak olmayan bir zamanda bu tür sözcükleri konuşma dilinde kullanan karakterler vardır, yaşı aslında kırk beş olan karakterler vardır, kırk beşten yirmiye nasıl indiği belli olmayan karakterler vardır, metinde gümbür gümbür duyulan ses vardır, anlatıcının sesi, karakterin sesiymiş gibi dümenden, becerememek vardır, edebiyat “bilmenin” verdiği bir cüret vardır, bu cüretin cortladığı çok kötü metinler vardır zira bilginin kurmacada hiçbir halta yaramadığını dank diye kafaya indiren metinler vardır, kuşkusuz kuşkulu metinler vardır, masanın başına koşturan metinler vardır, bazıları kıvılcımı çakarlar da koştururlar, bazıları silinmek için koştururlar çünkü silinmelerini daha iyi metinler sağlar, bir metnin kendini yok etmek istemesi vardır, başka metinlerle ölçülmeden yazıldığı için baştan yazılası vardır, zamanında alınıp rafta unutulmuş, yıllar sonra kendini gösteren, aslında unutulduğuyla kalması gereken kitaplar vardır, bir el uzanır, iki parmak tutar, kötülük yerinden çıkar, birkaç saati doldurur, doldurmadığı da vardır ama kötü metinler uzundur, kısa olsa da bitmek bilmez, gözleri ağırlaştırır, el bırakmak ister ama bırakamaz, bir kere başlanmıştır, trende yardım çığlıkları atmak isteyen okurlar vardır, rafta bekleyen diğer kitapların haklı öfkesi vardır, Ülkenin Sonuna‘yı tekrar okumak mesela, vardır, zehri bünyeden atmayı sağlayan kitaplar vardır ama kolay kolay çıkmaz ortaya, hele Türkçe yazılanlar o kadar azdır ki çıkası varsa da çıkmaz, şişirilen kitaplar vardır, şişirilen yazarlar vardır, şişmekten patlayamazlar, birinin eline iğneyi alıp patlatması gerekir, o biri vardır ama ortada yoktur, eleştirinin azlığından ağlayıp eleştiriye el atamayacağını söyleyen yazarlar vardır, müstear isimle eleştiri yazmanın ne kadar spektaküler bir hareket olacağını söyleyip hiçbir şey yapmayan yazarlar vardır, müstear ismin arkasına saklanmak isteyen yazarlar vardır, ne yazık, milletle papaz olmak istemeyen, piyasadan silinmek istemeyen yazarlar vardır ki silinmezler, eleştiriyi doldurdukça güçlenirler, çıngar çıkarmak isteyenler varsa bile kıyıdan köşeden vurmaya çalışırlar, cılız kalırlar, zekâ düşüklüğünden mustarip metinler vardır, acayip yeraltı, acayip müzik gruplarının yer aldığı metinler vardır, otla kafayı bulan adamı dünyanın en keşi olarak sunan metinler vardır, rezillik, babasıyla papaz olup yine baba parasıyla yaşayan angutların anlatıcı olduğu metinler vardır, o kadar dertsizdirler ki dert olarak saçma sapan kaybedişlerini gösterirler, kadınlara kevaşe deyip geçerler, sevgililerine bok gibi davranıp tam bir tip haline gelirler, karakterlikten çıkarlar, bir karakterin tipe dönüşmesi kurmaca ve gerçeklik için korkunç bir şeydir zira kurmaca mahvolur, gerçeklik yanlış temsil edilir, kimse o kadar tip değildir ve hiçbir erillik o kadar karikatürize değildir, bunların olduğu metinler vardır ve memleketin büyük yayınevlerinden çıkar, memleketin büyük yayınevlerinde ne halt ettiğini bilmeyen insanlar çalışırlar, biri de ne bastığını, basacağını eleştirmez, istek yüksek yerden geldiğinde el pençe, hemen basıverirler bazı metinleri, mesela büyük bilinen tırt bir yazarın atölyesine giden tırt bir başka yazarın kitabı büyük bilinen tırt bir yazarın yayınevinden çıkabilir zira atölye parasına yayınevi de dahildir, hemen ayar çekilir, mesela atölyesine katılan bir tırt yazara ödül aldıran yeni tırt bir yazar vardır, daha da neler vardır ama konu metin, metnin kötülüğü, metnin berbatlığı, yahu allahın davarı nereden bilsin Brecht’i de “Brechtyen” desin, “Kafkaesk” desin, karakter tutarsızken metnin iler tutar yanı ne olacak, dallamalıkta bir inci karakterin yanında ergen irisi öküzün sayıklamalarını Yeraltından Notlar‘ın yanına mı koymuşlar öyle, kafalara düşen yıldırımlar vardır, kafaya yıldırım düşüren edebiyat tanrıları vardır, normal tanrı yoktur ama edebiyat tanrısı vardır, yıldırımı kaside şeklinde düşürüp iyice işkence eder, şaka, işkenceci tanrılar vardır, berbat reisiumumlar vardır ve berbat metinler vardır, berbat değilmiş gibi de yapamazlar, berbatlıklarının farkına hiç varmazlar, bilince sahip olmalarının tek sebebinin ne kadar kötü metinler olduklarını bilmeleri gerektiği, vardır, vardır, gün vardır, saat vardır, göz damlası vardır, körlüğe doğru serbest seyir vardır, göze randevu yoktur ama şehrin öbür ucunda bulursa ta oraya gidecek insanlar, okurlar vardır, gece bir iki şiir okumadan uyuyamayanı, bir öyküyle tamamlamak isteyeni, ritüeli hiç bozmayanı vardır, hiçbir şey okumayan insanlar da vardır ki bazı kitapları okuyanlardan daha mesut olmayı hak ederler, çok kötü bir şeyi okumaktansa, ne yapmak, gelmiyor bile aklıma, vardır, öfke vardır, berbat metinlerle karşılaşanlar kapılırlar, öfke canlandırır, kafayı temizler, hiçbir şey o kadar aşağılamamıştır okuru, hiçbir şey o kadar yüceltmemiştir çünkü elbet bitecektir metin, elbet bir zaman daha fazlası kalmayacaktır, daha azı kalmayacaktır, ve sonra hiç kalmayacaktır, sadece yorgunluk vardır, kötü bir metni okumanın verdiği yorgunluk, başka kötü metinlerin olduğunu bilmenin verdiği yorgunluk, kötü metinleri basanların daha da kötü metin basacaklarını bilmenin verdiği yorgunluk, salt yorgunluk, sanki kafada bir şey bozulmuştur da nasıl tamir edeceğini bilemez okur, metnin kafasını veya kendi kafasını, umutsuzluktan cama çıkan, önce aşağı, sonra yukarı bakan, bir şeylerin gerçekleşmesini bekleyen, mucizeleri bekleyen okurlar vardır, maalesef ki kötü kitaplar vardır.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!