Yaşlılığın nokta atışlarına nerede rastlarız, Menteş’in gevezeliğinde değil. Araba yola çıkar, yaşlı komşular kendilerine iş uydurmuşlardır, kimi bahçesinin çimini dördüncü kez biçmekte, kimi çiçeklerini yarım saattir sulamaktadır, Désiré Cordier’nin gidişini izlemek için hazıroldadırlar. Cordier el sallar, komşulardan biri aklını kaybettiğini ama en azından neşesini kaybetmediğini söyleyerek teselli bulur, belki akıldan bir parçayı taşıdığı için neşe, belki kendi sonunun öyle olmayacağına dair bir iki ipucu yakaladığı için, belki kendi çocuklarının da kendisine o kadar iyi bakabileceğini düşündüğünden, yaşlılık kıyaslaması iyi bir atış. Delirenler mi altlarına pislerler yoksa yaşlananlar mı, ikisi birden mi, Cordier huzurevinde sık sık altına işer, sıçıp sıçmadığını hatırlamıyorum ama sıçsa kimse niye sıçtığını sormaz, yaşlı insanlar hışır hışır gezerler, oturup kalkmalarına dikkat ederler, özellikle akli dengesini yitirmiş gibi yaşayanlar, rol yapanlar. Boşaltım sistemi iyi bir nokta, örnek olayın anlatımının başarısıyla iyi tabii, kısa anlatı parçalarıyla. Yellenme özgürlüğüyle? Ayırt etmeye çalışıyorum, boşaltımla ilgili diyelim, yaşlı kişi rahatlıkla yellenebilir. Huysuz ihtiyar olacağım zamanları dört gözle bekliyorum mesela, yellenme değil de zpataport diye koyacağım günlerin güzelliğini şimdiden düşünüyorum, yaşlanmak için yüz seksen beş milyon şey okuyorum çünkü yaşlanmanın şimdilik en güzel yolu bu, günleri böyle çarçur ediyorum, aslında ölümün çabuk gelmesi için uğraşıyorum ama ara durak olarak yaşlılık, eh, engel, canını çıkaracağım ben de öyleyse. Neyse, “eşim olacak o cadı” diyor Cordier, Moliek evliliklerinin ilk zamanlarında Cordier hafiften zortlatınca pılısını pırtısını toplayıp babasının evine gitmiş, öyle saygısızlıkları kaldıramazmış zira, Cordier arkasından bakakalmış. Elli yıl önceki mevzu, Cordier yetmişlerinin ortasında artık, henüz huzurevine gitmemiş ama gitmesine çok da kalmamış, taklidi çok iyi çünkü, gönül rahatlığıyla koyuveriyor ve odayı zehirli gaza boğuyor. Moliek’in gözlerinden yaşlar geliyor, boyun eğecek artık, yapacağı başka bir şey yok. Öfkenin nedenini düşününce hikâyenin sonlara kadar karanlıkta kalan bölümlerini görmemiz gerekiyor ama çıkarabiliriz aralardan: Cordier uzun yıllar kütüphanecilik yapmış, Latincesini unutmamak için bahçesindeki kuşlarla konuşmuş, üstelik Erasmus üzerine tez de yazmıştır. Trende olmasaydım gülecektim, Cordier huzurevindeki sıradan bir ânını anlatıyor en başta, Tombul Sonya bezini değiştirirken haykırıyor: “Impropria est ut salutaret aliquis qui est cacas!” “Sıçmakta olan birine selam vermek uygunsuzdur” demek, Erasmus’un sözü. Tombul Sonya sevimli bir kadındır, etkilendiğini söyler, Kitabı Mukaddes’ten bir bölüm sanır! İneklerin buzağılayacağını haykırır Cordier, söz gelişi tavşanların meşe ağaçlarına çıkarlarsa iki ton sıçabildiklerini söyleyebilir, ortalığı iyice karıştırabilir, absürt sahneler doğar böylece. En sevdiğim. Verhulst bu tür absürtlükleriyle bilinen bir yazarmış, ilk kez okudum, tanıştığıma aşırı memnun oldum. Moliek iki çocuk arasında pek az sevişmek istemiş, yaşlılığında canavar gibi sevişmek istemiş ama Cordier’nin cinsel isteği çoktan ölmüş. Zamanları tutturamamışlar açıkçası, seksten çok daha ilginç şeylerle uğraşan Cordier eşini hiç aldatmamış ama yılların boşa geçtiğinin de farkındaymış, son zamanlarda eşinin libido patlamasından mustarip olduğu için, sırf bu sebepten de değil, yaşam boyunca biriktirdiği sıkıntının da etkisiyle kurtulmak istemiş açıkçası. Nokta atışı: “Bir kedi olarak, burnunuzun önünde kışkırtıcı bir şekilde kuyruk sallayan yağlı, organik bir fareyi hâlâ canınız çekiyorsa, çağ dışı kalmışsınız demektir. Buna rağmen biz emeklilere hiddetle televizyonumuzu parçalatan bir görüntü var: Hayallerinin oluşturduğu haleyle gösterişli bir şekilde süslenmiş ve az önce ikinci arabasını satın almış birinin özgüveniyle sosyal güvenliğe inancını tamamen yitirdiğini, sağ partilerin getirdiği reformlara karşı grevlere katılmayacağını iddia eden çünkü altmış beşinde işi bırakanların emekliliklerini ödemek istemeyen, yirmili yaşlarındaki takım elbiseli maskaralar. Hatta diplomatik olmayan sözlerle ‘Bütün o kel fırlamalar değişik hobileri olacak kadar zindeyseler çalışmaya da devam edebilirler,’ dememek için dudaklarını ısırdıklarını hissediyorsunuz.” (s. 20) Hah! Huzurevi diyorum da, Kış Güneşi Geriatri Kurumu, şu güneşin türü de bir başka atış olmadan önce Moliek’in fikfik haplarıyla çıkardığı rezalet son damladır artık, Levitra, Viagra’nın türevi, Charlotte’un çocuğu olmadığı için uzun zamandır üzülen Moliek aile toplaşmalarının birinde hapları masaya koyar, ihtiyacı varsa Pascal’ın kullanabileceğini söyler, böylece torun hasreti dinecektir. Aslında eşi için aldığını söyler arada, bakışlar hemen kaçırılır tabii, Cordier ömründe hiç o kadar utanmamıştır belki. Bir gün pasta almakla vazifelidir Cordier, birinin doğum günü, iki saat sonra ekmek kızartma makinesiyle döner. Çocukların gözlerinde panik. Moliek yalnız öleceğini o an ilk kez düşünmüşse onda daha büyük panik. Oyun başladı, planını tıkır tıkır işletiyor Cordier. Nasıl hazırlandığını biraz daha anlatsa mıydı, sonuçta Alzheimer’a yakalanan birilerini izlemiş olsa gerek, belki eski arkadaşlarından kaptığı şeyler vardır, belki televizyondan, internetten veya. İnterneti iyi kullanamaması, yaşlıların teknolojiyi çözemeyip bunadıklarına dair eleştiriler, yine atış. Fil hafızası vardır Cordier’de, çalıştığı sıra kitapların hangi matbaada basıldığını bile bilir, muazzam bir kafa ama gözlüğünü günde on kez unutur, hatırlaması gereken en basit şeyleri hatırlayamaz. Doktor için iyi bir göstergedir bu, adamın bunamasına beş kalmıştır işte, Moliek öyle bir hafızaya sahip insanın nasıl olur da bunadığını anlayamaz. Bunar, doktorun açıklaması bazı testlerin yeterince iyi olduğundan, aslında o kadar da iyi olmadığından ama bir şeyleri gösterdiğinden öteye geçmez, durum kabullenilir. Gerisi rol yapma yeteneği. Uzunca bir süre başarılıdır Cordier, huzurevindeki hikâyeleri matraktır, sonlara doğru kendisi gibi rol yapan birine rastlayınca o kadar da iyi rol yapmadığını anlar. Olağanüstüdür o kısım, iki yalancının karşılaşması. Diğerinin rol yapma sebebi: “‘Bu huzurevinin dışında, konuşmaktan başka bir şey yapmadığın bir dünya var. Konuşmak, konuşmak, konuşmak. Ve dinlemek veya dinliyor gibi yapmak en azından tüm o konuşan, konuşan, konuşan insanları. Ailevi ve diğer sorumlulukların da var, bu da çoğu zaman yine dinleyip konuşmak demek, günün birinde gına geldi bana o sosyal pantomimden. Sessizlik ve düşüncelerimle baş başa kalmak istedim.’” (s. 81) Sosyallik, evlilik zehirlenmesi. Cordier bir yerde yapıştırır tespiti, dünyanın en çok suç üreten kurumu evliliktir ama burjuva geleneği tam gaz sürmektedir ne yazık ki. Daha çok şey var düşündüren de, huzurevindeki tuhaf tesadüflerle bitireyim, özellikle ikincisi Cordier’nin intikam için kasten oraya girdiğini düşündürdü ama öyle değilmiş, başta verilen hikâyeyle iyi falso. İlki elli yıllık aşkla ilgili, Cordier gençliğinde tutulduğu kızı hiçbir şey hatırlamaz halde bulur orada, uzaktan izler, anılar canlana canlana bir hal olur. Diğer yanda Walter de Bodt var, alkış koptuğunda kolunu kaldırıp “Heil!” patlatır bir tane, Paraguay’dan ne zaman dönmüştür de oraya ne zaman girmiştir muamma da Cordier’nin adamı ele vermesi, mekânı televizyoncuların basması bombastik. Alıntıyı çakmadan önce romanı tavsiye edeyim, hoş metin. “‘Beni hatırlamıyor musun? İyi bak! Savaşın son karakışında vurup leş yığınının üzerine fırlattığın kişiyim ben! Hatırlamadın mı? Tanıdık gelmiyor mu yüzüm? Anlıyorum tabii, o kadar kişiyi öldürdün ki. Kaç kişinin yüzünü aklında tutabilir bir insan? Her neyse, ben onlardan biriydim. Geri döndüm. Ölüler arasından ve fırından çıkıp dirildim. Senin son günlerini zehretmek için. Bahçe hortumunu müzelik kıçına sokup musluğu burun kılların yıkanana dek açık tutmak için.’” (s. 12)
Cevap yaz