Pascal Quignard – Amerikan İşgali

Ne zaman biter savaş? Orléanis eyaletini Keltler, Germenler, beş yüz yıl boyunca Romalılar ve onların on iki tanrısı, Vandallar, Alainler, Franklar, Normanlar, İngilizler, Almanlar, Amerikalılar işgal etti. Kadının bakışında, kardeşlerin kaldırdığı yumruklarda, homurdanan babanın sesinde toplumsal bağların her birinde düşmanca bir şey duruyor hâlâ. Bir şey elde etmek istiyor. Bir şey öldürmek istiyor.” (s. 7) Quignard’ın yüzyıllar arasında bağ kuran sesi bu metninde de mevcut, Aydınlanma’nın müzisyenini veya Rönesans’ın gravürcüsünü değil de yakın tarihin işgal edilmiş topraklarında yaşamanın ne anlama geldiğini bulmaya çalışan insanları anlatıyor bu kez, Patrick Carrion’un seyrini. Tarihî birikimi ara ara ortaya çıkaracak, izlek, 1429’da Meung’deki köprüyü İngilizlerden geri alan Jean d’Arc’ın durduğu yerde 500 yıl sonra Patrick duruyor, sevdiği kadının ölmesini istiyor. Ailenin tek çocuğu, baytarın oğlu Patrick on sekiz yaşında o sıra, yıl 1959, baba Carrion baytar, sevdiği şeylerin sıralaması: karısı, mesleği, oğlu, ormanlar, hayvanlar, savaş anıları, siyah tütün, soğuk, çamur ve don yüzünden çıtırdayan ölü yaprakların kokusu, transistorlu radyo. Madam Carrion oğlunun “madam” diye seslenmesini istiyor, 1943’te Ruslar Kursk’u ele geçireli çok olmamışken bir kor sıçrıyor gözüne, Rusların veya Almanların oralara gelmesinden daha az önemli olmayan bir kor sıçraması ki hem sıçrama hem de Rusların ilerleyişi yan yana gelebiliyor ansızın, Quignard şeyleri dank diye bir araya getirmeyi pek seviyor, bir gözü kapanan Madam kütüphanesinden çıkmıyor, oğluyla eşinin kütüphaneye girmesini yasakladığı için ömrünü huzurla geçiriyor. Çok mu arıza bu iki adam, öyle pek bir yamukları yok ama insanlar istedikleri biçimde yaşamalıdırlar, özellikle kendi alanlarında kimseyi görmek istemeyenler. Madam’ın sevdiği şeylerin sırası: yalnız olmak, kumaşlar ve elbiseler, keyif yapmak, kitaplar, çiçekler, çiçeklerin kokusu, çiçeklerin dokunuşu ve sessizlik. Hikâye Patrick’in etrafında biçimleneceği için ailesini bilelim, bazı şeyleri neden öyle veya böyle yaptığını, ayrıca ilerleyen bölümlerde ailesinin kayıtsızlığını veya aşırı kaygılarını anlamak için şart. Marie-José Vire’le itmeli çekmeli ilişkisini çözmek içinse, yardımcı metne ihtiyaç yok ama Asal Sayıların Yalnızlığı sırf bu tür bir ilişkinin dinamikleri için dört dörtlük, belki Jeux d’enfants. Hırdavatçının kızı Marie-José, annesi savaştan sonra bir not bırakıp terk etmiş ailesini, kızının bütün ışığını alıp götürmüş, Marie-José birazcık aydınlık için Patrick’in yanaklarına bakıyor. Altı yaşındalar, büyükler gibi öpüşüyorlar, gözyaşları içinde ebedî aşkı doğuruyorlar. Ödevlerini birlikte yapıyorlar, silgilerini paylaşıyorlar, o günlerde Patrick’in annesi sık sık dışarıda, gözü yüzünden kendisinden nefret ediyor, baba ineklerin ve atların peşinde. Bir gün oğlunu da yanında götürüyor, koca hayvanın burnunu sıkmasını istiyor Patrick’ten, sonra hayvanın erbezlerini kesiveriyor. Her gün travmalarla yüzleşmek zorunda kalan çocuklar, her gün travmatik olaylara yol açan ebeveynler, haşin dünya.

Blucine “çivili pantolon” deniyor o sıralar, Fransa’da 27 bin GI yaşıyor, ailelerle birlikte 50 binden fazla Amerikalı, US Air Force’un büyük kentlerde on bir üssü var, Orléans’ı çevreleyen bölgede 10 bin asker, alacakaranlıkta Meung ordugâhının çöp tenekeleri dikenli tellerin çevrelediği alanın dışına çekilince Patrick harekete geçiyor, bulduklarını Marie-José’yle birlikte toprağa gömüyorlar ve yemin ediyorlar, bir gün Amerika’ya gidecekler. On bir yaşındalar, kültürel saldırının tam göbeğinde, ailelerinin ve genel olarak Fransızların bakışının özeti: “O zamanlarda Coca-Cola’nın insanı delirten bir zehir olduğu söylenirdi. Boş şişelerini biriktirip lamba yaptıkları Coca-Cola’nın tadını bile bilmiyorlardı. Vire Baba karbonik gaz dolu bu küçük şişelerin kendi dükkânının raflarında asla yer alamayacağını söylerdi.” (s. 16) Dinle münakaşa başlamamış henüz, Peder Montret çağırdığı zaman kilise korosundaki görevini yerine getirmeyi seviyor Patrick, 1953’te Amerikan birliklerinin Kore’den ayrıldığı, Sovyet birliklerinin Berlin’de Almanlara ateş açmaya başladığı sırada buhurdancılığa terfi ediliyor. Genelevlerde Amerikan kadınları, dükkânlara asılan yazılarda işgalci Amerikan askerlerinin istenmediği, “US GO HOME”, komünistler eylem planında, benzin depolarına şeker atılıyor, o sıra Marie-José elini itiyor Patrick’in, hayır, yapmayacak, sürtünmek yeterli. On dört yaşındalar, on yediye girdiklerinde Amerika da Lübnan’a giriyor, doğum kontrol hapı yok, gebeliği önleme yöntemi yok, Marie-José sevimsiz ve hantalken uzayıp güzelleşmiş, Patrick okulda kavgalara karışıyor sık sık, seviştikten sonra sigara yakmayı seviyor. Aşk o değil oysa, Marie-José karşı çıkıyor, oğlana göre aşk o, eşyalarını gömdükleri adada buluştukları zaman bunları konuşuyorlar, sonra Patrick gece işçilerinin duvarlara yazdıklarını ve sıranın kendi duvarına geldiğini görünce atılıyor, sopa yiyor, Çavuş W. H. Caberra onu bulana kadar yaralı yatıyor yerde. Bir Amerikalıyla doğrudan ilk görüşme, Teğmen Wadd’la birlikte ikinci, Trudy’yle birlikte üç. Cennette mi uyanıyor Patrick, arkada Buddy Holly’nin haykırışları, pikabın gri kartondan yapılma hoparlörünün üstünde Ava Gardner’in resmi, tam bir Amerikan evi. Trudy teğmenin kızı, tam pin-up, rahat, kırıyor Patrick’in yaşamını orta yerinden: “Oğlan kızı gördü. Ansızın oldu bu. Ansızın, çocukluktan çıktığına şaşırdı Patrick. Hazırlıksız yakalandığı bir keşifti bu: çocukluk gitmişti; bütün bağlar çözülmüştü; kaynaşma ayrışmıştı. Zaman, o farkına varmadan, harekete geçmişti. Her şey bir anda yoksullaştı. Her şey bilinçli oldu. Her şey uzak oldu. Her şey dil oldu. Her şey bellek oldu. Yargılanması gerekli hale geldi her şeyin. Her şey gitgide uzaklaştı, kendinden on bin fersah ötede su yüzüne çıktı.” (s. 31) Sonrası tam bir karmaşa, ergenliğin orta yerinde fırtına gibi yaşam, cazın ve meskalinin büyüsü, Amerikan Rüyası’nın Fransızca reddi, yeraltı, geride kalanlar, yeni başlangıçlar.

Trompetçi, davulcu, orkestra sağlam, Augustus bir ara Hitler’in ölmediğini, estetik cerrahinin harikalar yarattığını söyleyip eroin mi, uyuşturucu ne kullanıyorsa biraz daha alıyor ondan, ilerleyen bölümlerde provanın ortasında yere düşüp kriz geçirdiğini göreceğiz, Patrick ölümün o kadar çabuk geldiğine şaşacak zira kendisi nihil nihil savrulmuyor o kadar, babasıyla çatışmasına rağmen adamla yumruk yumruğa kavga etmemiş henüz, Peder Montret’ye saygısızlık etmese de kiliseyle işinin bittiğini söylememiş, kısacası bütün bağlarını koparmasına daha var. Marie-José’yle ayrılmaları hüzünlü, şalteri sürekli açıp kapıyorlar ama Trudy araya girdiği sürece bir araya gelemeyeceklerini anlayan Marie-José orkestradan buluyor birini, Patrick enstrüman çalmayı öğrenip gruba girdiği zaman arkadaşından Marie-José’nin tam fikfikçi olduğunu dinlemek zorunda kalıyor, Fransız kız Amerikalıların gözünde seks objesi olmaktan öteye gitmeyince koca ülkenin de aynı durumda olduğunu düşünüyor Patrick, kafası genellikle dumanlı olduğu için hemen kaybolan bir düşünce. Berrak olduğu tek an, özet: “Neden kendisi de McCarthy’nin ve general Young’ın birliklerine kucak açmıştı? Neden, yıllar yılı, Marie-José’yle birlikte, onların çöp tenekelerini karıştırmış, onların yemek artıklarını ve eski püskü giysilerini hazine yerine koymuştu? Neden kılık kıyafetlerini değiştirmişler, işgalcinin dilini öğrenmişler, onu değerlerini paylaşmışlar, zevklerini, sinemasını, kitaplarını, müziğini benimsemişlerdi?” (s. 79) Çıkış sunuyordu çünkü, aileden, aşktan kurtuluşun yoluydu, renkli ve yüksek sesliydi, curcunaydı, eğlenceydi, dinmez bir coşkuydu Amerikalıların getirdiği, bu yüzden yıllar geçince Patrick’i sağ görmek bir nevi teselli, hayatlarını kaybedenlerin aksine dibe dalma cesaretini gösteren bir o var, yaşadıkları üzerine kafa yorduğu için muhtemelen.

Quignard metni, odağa aldığı zaman diliminin belirlediği anlatımla biçimli, beş yıldız.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!