Aristoteles’in kadınlarla ilgili düşüncesi ilk, erkekten “çıktığına” göre kadın aşağıdadır. Sonrası çığ gibi büyüyerek gelir, Çabuklu bu eril gelişin çeşitlerini Virgül‘de yazmıştır da kitap etmiştir. Histeri ilk mevzu, Antik Yunan’da sözcüğün anlamı “rahim”den geliyor, üstelik vücudun içinde dolaşan bir rahim, dokunduğu yeri hasta ediyor. Descartes’la birlikte mekanik bedenin bir arızası olduğu düşünülüyor bunun, beyin ve sinir sistemindeki değişikliklere bağlı olarak kadını “sinirli cins” olarak tanımlamak da aynı yerden. Sosyal kanalı daha açık olduğu için kadın rahatlıkla gösterebiliyor histerisini, erkekse “cilveli”, “ürkek”, “kadınsı” damgası yiyor. Jean-Martin Charcot “pozitivist tıbbın bilgisiyle fotografik temsilin mutlak gerçekçiliği miti arasında paralellik oluşturarak” görsel bir histerik imgesi yaratıyor, bedenin deviniminden şak diye buluyorlar histeriyi, tabii sayısı az olan erkek histeriklerin fotoğraflarda yüzleri net olarak görülmediği ve çoğunluğu oluşturan kadınların fotoğraflarda yüzleri net olduğu için(?) formül işliyor, Charcot çalıştığı hastanede histeri gösterileri düzenliyor, “hastalara” nasıl davranmaları gerektiğini söylüyor ve basına “histeri starı, divası, ikonu” olarak sunuyor kadınları. Rol yapmak, teatrallik, bunlar histerik hareketler, Madam Bovary bu durumda histerik kadının mükemmel bir temsili haline geliyor. Kadın hastalığıdır bu: zihinsel aktiviteye vakit ayırmaktan yüksek öğrenim arzusuna kapılmaya kadar pek çok bilişsel uğraş tetikleyebilir. Kadının oy hakkı için mücadele ettiği zamanlarda baskı aracı olarak kullanılıyor, Foucault’ya göre 19. yüzyılın sonunda kadın bedeninin egemen söylem tarafından histerikleştirildiği kesin, Freud erkek histeriklerin cinsel olarak pasif olduğunu söylüyor, basın içinse feministler ve geyler histerik kişiler. Freud’un cortlaması büyük bu konuda, lineer anlatıyı ve berrak dili eril kabul ettiği için Anna O.’nun kesintili, patlamalı, “anarşik” dilini hemen mahkum ederek genç kızın çocukluğunda babası tarafından taciz edildiği çıkarımına varıyor hemen. Histerik taklitçiliğin eril söylemi abartarak, aşırıya götürerek bozduğunu Toril Moi ileri sürüyor, 1970’lerde yükselen feminist dalganın etkisiyle birlikte “tedavi” kavramı piyasadan siliniyor, “destek” çıkıyor öne, postmodern toplumda daha hafif bir kusur artık. Toplumu tüketime yönlendirecek bir niteliği olmadığı için rahat bırakıldığını söyleyebiliriz, Çabuklu diğer hallerde normların sınırlarının tekrar tekrar çizilerek karşıtlarıyla birlikte ortaya çıkan durumların kapitalizmi nasıl beslediğini örnekleriyle anlatıyor ki bu mevzunun şahlarından biri olan Bugünün Normali: Uyum Olarak Bireycilik‘te derinlemesine inceleniyor yapıların tekrar tekrar kurularak, yeni yapılara yol açarak gerek politikayı gerek ekonomiyi nasıl yönlendirdiği, şiddetle tavsiye ederim. Şunu da söylemeli, kadın histeriklerin sessizliklerini söze dökecek devrimci bir dil arayışı için çağrılar yapılmış zamanında, histerinin patriarkal kültüre meydan okumasının örneği bizde var diye düşünüyorum, Gece Dersleri aklıma geliyor ilk. Kız Natamam Bir Şeydir daha yakın bir örnek, İngilizcede işlerin nasıl ilerlediğini görmek için incelenebilir. İkisi de başarılı.
Menopoz. Vücuttaki kan dışarı atılamaz, sorunlara yol açar fakat âdet kanaması gibi “kirletici” bir şeyden kurtulmaya yol açtığı için daha pozitif yaklaşılıyor buna. İffetli bir yaşam sürenler menopoz döneminden sonra şahane yaşarlar zira vatana millete hayırlı evlatlar da yetiştirdilerse artık bir kenara çekilip rahat rahat ölmeye yatabilirler. Viktoryen dönemde böyledir, cinselliğin yıkıcılığından kurtulup olgunlaşan kadın takdir görür, tabii roman okumazsa, dans etmezse, partilere ya da tiyatroya gitmezse, yani “ahlaklı yaşam” her koşulda dayatılıyor, menopoz bahane. Cezaya vardığı da var insanın rengine göre, “renkli” kadınlar daha erken yaşta menopoza yakalanıyorlar zira bunlar köylüyse, yoksulsa, Siyah’sa hayvanlar gibi yaşadıkları için hemen “yakalanıyorlar”, oysa soylular veya zenginler için böyle bir şey söz konusu değil. 1960’lardan itibaren kadının “cinselliğini yitirmesi” olumlanmıyor artık, hatta çalışma hayatına giren kadınların sayısı arttıkça kocaların kıçına atılan tekmeler de arttığı için bir panik bir panik, hemen hormon tedavileri, gençlik iksirleri, kozmetik, bilmem ne. “Viktoryen dönemde menopoz sonrası kadın sağlıklı, tedaviye ihtiyacı olmayan biri olarak değerlendirilirdi. 1960’larda östrojen eksikliğinin mutlaklaştırılmasından sonra ise kadın ölene kadar eril tıp söyleminin egemen olduğu terapi sektörüne bağımlı hale getirilecekti.” (s. 21) Çabuklu 1970’ler sonrasının post-Fordist ekonomisinde hizmet sektörünün canavar gibi öne çıkmasını ve kadınların ağırlıklı olarak bu sektörde çalışmasını da değerlendiriyor, çalışma hayatının feminizasyonunun patriarkayı ürkütmesiyle birlikte orta yaştaki bir kadının bedeninin düşmanlaştırıldığını anlatıyor. Nemfomanide daha şiddetli bir tahakküm arzusu var zira tekinsizliğin boyutu akla zarar, kadının cinsel arzusu yüksekse eyvah erkeğe! Tıbbın vücuttaki salgıların durumundan ibaret olduğu zamanlarda kan akıtılmış elbet, tedavi yönteminin işe yaramamasıyla birlikte ilk âdet kanamasıyla nemfomani arasında ilişki kurulmuş. Çikolata yemek, roman okumak, iffetsiz düşünceler beslemek ve mastürbasyon yapmak da diğer sebepler, hele Aydınlanma düşüncesinin kadının erkekten daha az cinsel arzuya sahip bir varlık olarak kurmak istemesi biyopolitikanın ışıl ışıl parlamasını sağladığı için mühim. “Cinsellik deliliği”nin kalıtsal olduğu söylenir, evlenmekten bahseden kadınların büyük ihtimal nemfoman oldukları söylenir, yani kadının evlilikle ilgili düşüncelerini dile getirmesi bile engellenmeye çalışılır, o derece pasif bir toplumsal rolde kalmalıdır kadın. Burjuva aileye mensup kadınların tedavi olmaları mümkündür, tıp bu kadınlara çok daha şefkatliyken alt sınıftan kadınlar, eh, Namuslu’ya denen aslında: “Hem fukara, hem şeyi büyük.” Akıl hastanelerine kapatılır bu kadınlar, 19. yüzyıldan önceyse hapishane ya da ıslahevlerine gönderilirler, denetim altında tutulmaları için ailelerine teslim edilirler eğer para cezası ödenebilirse. “Nemfomani teşhisi konulan yoksul kadınların akıl hastanelerine kapatılmasının bir nedeni de bu ‘hastalığın’ toplumdaki iffetli üst ve orta sınıftan kadınlara ‘bulaşabileceği’ korkusudur, Carol Groneman’ın deyişiyle ‘cinselliğin proleterleşmesi korkusudur.” (s. 31) 1960’larda tecavüze uğrayan kadının nemfoman olduğu yolundaki iddia tecavüz edenin lehine bir kanıt olarak kabul görüyormuş. İddianın lehte kanıt olabilmesi. Akıl almıyor.
Vajinal orgazm, klitoral orgazm, kadının seksten keyif alıp almadığının bir davayı nasıl etkilediğini görmek için The Last Duel. “Rachel P. Maines’in yaklaşımına göre cinselliğin erkek merkezci yorumu seksi duhule yönelik ön sevişme, duhul ve erkek orgazmı üçlüsü çerçevesinde tanımlıyor, bu model içinde tatmin bulamayan kadınların durumunu ise histeri kategorisi altında tıbbileştiriyordu.” (s. 39) Cinsel hazların meşrulaştırılması ticari bağlamıyla birlikte geliyor, yani tatmin olmak kabul, şu ürünleri kullanarak tatmin olmak daha da kabul, üstelik G noktasından sonra Ö noktası da bulunduğuna göre aleti oraya doğru tutmak zevkten iki kilo yoğurt yemişe döndürür, nihayetinde “modernliğin sapkın ilan ettiği cinsel hazlar ticari bir bağlam içinde meşrulaştırılır”. Âdet kanı en başta meşrudur, verimlilik ile ilişkili görülür, kadının olağanüstü güçlerinin kaynağı olarak görülür, patriarkal yapılar güçlendiğinde olumsuzluğunun türleri üretilir. Âdet görmeyen kadınların erkeksileştiği söylendiğine göre kadınlar vazifelerini yerine getirmeleri için vardır, hani aileyi ayakta tuttuktan sonra menopoza girse olur ama yapacak işi varken, hayır, hastadır o durumda. 1970’lerde yine, sanat eserlerinde kutsanır âdet kanı, şiirlerde geçer. “Âdet kanaması bedensizleşmeye yönelen, steril, soyut eril egemenlik biçimleri karşısında kadın bedenini doğayla ilişkisi içinde güçlendiren bir olgu olarak ele alındı.” (s. 52)
Kuir, protez, dövme, beden üzerindeki tasarruflar var sonraki yazılarda. İyi inceleme, derleme toparlama.
Cevap yaz