Vedat Günyol – Uygarlığın Bamteli

Günyol’un son denemeleri var bu kitapta, doksanlarına erdiğinde dahi öğrencilerinden kopmayan, öğretmenliğe devam eden Günyol okuruyla vedalaşıyor. Son çalıştığı kurumun müdürü Metin Gökyokuş’un “‘Vedat Günyol'” nam yazısı var başta, Günyol’un son günlerini hastanede geçirdiğini öğreniyoruz. Ne çektiyse beyninden çektiğini söylemiş, düşünmese daha iyiymiş, oysa kendisiyle derste tartışan bir öğrencisine yazdığı mektupta insan sıcaklığının düşünmekten geldiğini imliyor. Hoş bir yazı Gökyokuş’unki, çok alakasız ama Aslı Gökyokuş‘un babası olduğunu ekleyeyim Metin Gökyokuş’un.

“Bir öğretmen eskisi” ve “bir yazarlık delisi” olduğunu söylüyor konuşmalarından birinde, Günyol yaşamının muhasebesini yaparken hayatta en önemli şeyin aşk olduğunu belirtiyor, seksen yaşına gelse dahi gençten daha genç oluyorsa aşk yoluyla, yaşadığını duyumsamak için gereken tek şey aşk. Uğraşlarında aşktan bir parça bulmasa diretir miydi dergicilikte, çeviride, düşünce özgürlüğünde, sanmam. Kabul edilemeyecek görüşleri var, türbanlı olmayanların kadın-erkek ilişkilerinde bağnazlıktan kesinlikle uzak duracaklarını düşünmesi bir yana, türbanı doğrudan gericilik olarak görmesi su götürür, dışlayıcılığı tartışılır, uygarlığın bamtelini buralarda arıyor Günyol. Sebep ne, Maltepe PTT’de “uygar görünümlü” bir kadının Günyol’un teşekkürünü yanıtsız bırakması. Atatürkçü olduğunu söylüyor Günyol, indirgemeciliğine bakarsak hümanizmin yeterli olacağını da belirtiyor uygarlığa erişmek için, “Türk insanının mayası” insanlığı huzur içinde yaşatacak tohumları saklıyor mu bilmem ama toplumsal dinamikleri okumak için geniş açıyla yaklaşmıyor mevzuya, hüsnüniyet sade. Anakronik. Sevgiyle ilgili denemesi, aslında çoğu denemesi güçsüz, basit duygulanımlardan ibaret, gerçi bunu bir veda kitabı olarak düşününce Günyol’un düşüncelerinin özünü verdiği için iyidir. Denemeyle ilgili düşünceleri misal, belirli konularda büyük laf etmeden, laf ebeliğine kaçmadan, kısa yoldan ve özgürce yazdığını söylüyor Günyol, hiçbir denemesinden ötürü hayıflanmamış. “En keyifli yaptığım uğraş, eninde sonunda deneme yazmaktır diyebilirim. Düşüncelerimin ve duygularımın aynı potada eriyip kaynaştığı bir yazı türü olduğu için. Denemenin yanı sıra, çeviri yapmak da bana büyük haz veriyor, başka yazarlarla yakından tanışma, bilgilenme ve duygulanma açısından. Çeviri, insanı bu bakımlardan zenginleştirmekte en kestirme yoldur.” (s. 14) Anıların da karıştığı denemeler bence en iyileri, bazılarına Günyol’un başka kitaplarında da rastlamıştım da hatırlamak iyi oldu. Yaşar Kemal’e sitem ettiği mektubu ayrı, onu en son anlatacağım. “Temiz Yatak İrkiltisi” en güzellerinden biri, Günyol’un en içten denemesidir belki. Kendini bildi bileli kiri ve pasağıyla, hep kendi yatağında yatarsa rahat uyuyabiliyormuş Günyol, pasaklılığını haftada bir yatak çarşaflarını değiştiren, her seferinde kılıfların kirlendiğini fark eden annesine kabul ettirmiş nihayet. Yabancısı olduğu bir yatakta yatmak tam bir işkenceymiş, tedirginlikten üç kez dertlenmiş. İlki İstanbul Hukuk Fakültesi’nde asistanken hocası olan Ebülüla Mardin’in kaynatası Necmettin Molla’nın Sarıyer’deki yalısındayken. Tertemiz çarşaflar, yastıklar, Günyol hepsini toparlayıp bir kenara koymuş da kuru yatakta yatmış öyle, sabah olunca her şeyi yerli yerine koyup onların üstünde yatmışçasına buruşturmuş. İkinci vaka Seniha Bedi Göknil’in Büyükada’daki yalısında, aynı taktik. Üçüncüsü Orhan Burian’ın Ankara’daki evinde, üstelik her pazar. Fark etmiş Burian, “Sahtekâr,” demiş bir gün. Son yabancı yataksa Selimiye Kışlası’ndaki “suçlu yatağı”, Sansaryan’da on üç gün boyunca iskemle üstünde yaşayan Günyol en sonunda kir pas içindeki yatağa kavuşunca bir uyumuş, unutamıyormuş o rahat uykuyu. “Yatağın temizini kirlisini ayırt etmeyenlere merhaba!” (s. 29) Evle ilgili mesele, Günyol solculuktan olduğunu söylüyor, hiçbir zaman mülk sahibi olmak istemediği için ev almamış ama Aziz Nesin’in zoruyla biraz, altı yedi yıl boyunca Göztepe’deki evde yaşamış. Babeuf davası sırasında tanışıyorlar Nesin’le, sonra Nesin arkadaşı ev alsın için türlü katakulli düzenliyor, en sonunda kendi kızına aldığı evi kiralıyor Günyol’a. Damadı gidiyor bir gün, Günyol’dan Nesin’e haber vermeden evden çıkmasını istiyor. Hiçbir şey demiyor Günyol, anahtarı bırakıp çıkıyor, vaziyeti yıllar sonra Nesin’e söylüyor. Bilseymiş “o pezevenk”e haddini bildirirmiş Nesin, kızıyor zamanında söylemediği için Günyol’a.

Ödüller konusunda iki mesele var, bilinen şeyler aslında. “Ödül, bir değerlendirme göstergesidir. Üç-beş kişiden oluşan bir jüri (seçici kurul) topluluğu mu bir yapıtı ele alıp okuyuculara sunma yetkisini tekelinde bulunduracak, yoksa asıl oy sahibi olan okuyucular mı araya girip karar verecek? Elbette ki, onlar karar verecek. Seçici Kurul’un ereği, okurlara bir ipucu vermek, onlara, yargılarında destek olmaktır.” (s. 62) Eh, bu durumda “yetkin” metinlerin seçilmesi önemlidir çünkü ortalama okur odaklı bir ödüllendirme en “okunası” metinlerle ilgilidir. Ey, Günyol kendisinin “adam yerine konup” jüri üyesi yapıldığını söylüyor kaç yıldır, yargılarında yeterince yansız olamadığı için kurul üyeliklerinden ayrıldığını da söylüyor, jürilikle ilgili tecrübesi çok, öyleyse görüşlerinin aksini neden savunuyor? Yarışmaya katılanların büyük bölümü kendilerini daha önce kabul ettirmiş yazarlarmış, genç yeteneklerin yolunu kesiyormuş bunlar, yaptıkları ayıpmış. Yani son örnek herhalde Özarıkça’nın ödül almasıydı ama gerekçe başka, Demirtaş Ceyhun da anılarında uzun uzun değiniyor jüri üyelerinin oy verme nedenlerine, ödüllerle ilgili Günyol’un söylediklerini ciddiye alamıyorum. Hele şundan sonra: “Benim on üç yıl boyunca, yakının yakını bir ana-evlat ilişkisi içinde, sırdaşı, tam anlamıyla gönüllü sekreteri olarak çalıştığım Halide Edip, beni uzun süre hukuk doktoru değil, edebiyat doktoru bellermiş. Bunu çok sonraları öğrendim. Neyse. O, bana günün edebiyat ve sanatı konusunda yetkili biri gözüyle bakıyordu. Kendisi İngiliz Edebiyatı profesörü olarak, yerli yapıtları okuma fırsatı bulamıyordu. Edebiyat konusunda bana güveniyordu nasılsa. Jüri toplantısından bir gün önce beni karşısına alıp oyunu kime vermesinin yerinde olacağını sorardı.” (s. 165) Söyleyecek bir şey yok. Yaşar Kemal’le Fakir Baykurt’a oy “verdirmiş” Günyol, kırgınlığı biraz da buradan geliyor olabilir. Baykurt’a da serzenişte bulunuyordu ama Yaşar Kemal’e çıkışması ilginç. “Ey Koca Yaşar Kemal” başlıklı yazıda Kemal’e “dostum” deyip diyemeyeceğini sorguluyor önce, Eyuboğlu’nun evinde konuşup dertleşirlermiş, sonra Ağır Ceza Yargıcı Fevzi Boran’ın cenazesinde bir araya gelmişler. Günyol’un amcası Boran, Kemal’e zamanında çok yakınlık göstermiş. “Neyse, bunu geçelim. Sen beni, ne yalan söyleyeyim uzağımda da olsa değerlendirip durdun. Bu yakınlık, anamın Kürt kökenli oluşundan kaynaklanıyordu. Nice nice önceleri beni arayıp bir telefon çıngırtısıyla onurlandırdığını anımsıyorum. Stockholm’de, paralı pullu Kürt aydınlarının Nobel’e koşut bir Kürt Nobel’i kurmakta olduklarını, bu kurula seni başkan seçmeleri karşısında o başkanlığa asıl benim layık olduğumu ileri sürerek beni çok çok onurlandırdığını unutmuyorum. O öneri bereket gerçekleşmedi. Ben böylesi bir onuru kabullenemezdim. Çünkü benim siyasal Kürtlükle hiçbir ilişkim olamazdı.” (s. 140) Asıl olay Eyuboğlu’nun yakın arkadaşı, piyanist Magdi’yle ilgili. Ayrıntıları vermiyor Günyol, Eyuboğlu Bodrum’dayken Magdi’nin İstanbul’da bunalım geçirdiğini, Thilda’yla Yaşar Kemal’in telefon edip çağırdıklarını, gidip Magdi’yi teskin ettiğini söylüyor. Eyuboğlu’nun ölümünden sonra Magdi Yeni Ufuklar‘ın ofisine gelmiş, Eyuboğlu’nun çevirilerinin telif hakkını istemiş, fazlasıyla vermiş Günyol. Thilda öyle düşünmüyormuş, bir gün telefonda konuşurlarken lafları Günyol’un ağzına tıkayıp telefonu suratına kapatmış, Yaşar Kemal de eşinin etkisinde olacak ki birlikte yargılandıkları davadaki isimleri sayarken Günyol’un adını geçirmemiş Thilda’nın ölüm ilanında. “Koca Yaşar Kemal” küçülmüş böylece, Günyol için affedilemeyecek bir tutum.

Günyol’la vedalaşma kitabıdır, sahaflarda bulunabilir.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!