On bir hikâye, bütün hikâyeleri bağlayan gazetenin hikâyesiyle birlikte on iki. Altmış yıllık gazetenin kapanması ve son hikâyenin çakışması iyi final, metnin kurgusu çok başarılı. Yorumlara baktım biraz, kimileri karakterlerin depresif havalarını beğenmemiş, beğenmez. Her karakterin aynı sese sahip olduğunu söylemişler, doğru değil. Anlatım şekli hemen hemen hiç değişmiyor, bu bir kusur olabilir, olmayabilir, gazete diliyle hikâye anlatılırsa böyle olur, sorun yok. Rachman hikâyelerine sürpriz sonlar kurgulamış ve sürprize dair olay örgüsünde renk vermemiş hiç, bunun yanında doğal akışa uygun düşen sakin sonlar da var. Her bir hikâyeye gazetenin farklı bölümlerindeki haberlerin biçiminden pay biçersek oturuyor, eksik gedik kalmıyor. Aslında bütün bunları başlatan adama saygılarımızı sunmalıyız en başta, gizemli milyoner Cyrus Ott’a. Kendisi Atlanta’dan bindiği bir gemiyle Roma’ya geldikten sonra iki gazeteciyle buluşuyor, kuracağı gazeteyi ikisinin çekip çevirmesini istiyor. İlginç bir fikir bu gazete, tutabilir, tutmasa da finanse edilecek her türlü, o zaman çalışmalara hemen başlamalılar. Yıl 1950, hikâyelerin arasına yerleştirilmiş bu esas seyir 2007’ye dek sürecek. Arada gazetenin politikayla münasebetini, geçirdiği çalkantıları göreceğiz, örneğin Cyrus öldükten sonra yerine geçen oğlu yeni bir şef editör getiriyor başa, tirajı yerlerde sürünen gazete zıplıyor, sonra televizyon ve diğer teknolojik zımbırtılar yüzünden tekrar inişe geçiyor. Savaşları yakından takip etmek için işe birkaç kişiyi almak lazım ama Atlanta’da yaşayan Ott ailesi pek de taraftar değil buna, dünyayı karman çorman hale getirip pek duyurmuyorlar yaşananları. Gerçi küçük bir gazete bu, yine de büyüklerde de işlerin nasıl döndüğünü gösteriyor. İnternetle birlikte iyice cortluyor işler, gazetenin internet sitesini açmayan eski kafalı patronlar yüzünden tabuta son çivi çakılıyor ve kapıya kilidi vuruyorlar. On bir hikâyede yer alan hemen hemen bütün karakterleri bu esas hikâyede görebiliyoruz, görünüp kayboluyorlar veya aktif olarak görev alıyorlar hiyerarşiye göre.
Hikâyelerin tamamı doğrudan gazeteyle ilgili değil, bazı karakterlerin özel hayatlarındaki çalkantılar ön plana çıksa da ucundan gazeteyi ilgilendiren meseleler var. Paris Muhabiri Lloyd Burko’yla başlıyoruz, parlak gazetecilik günlerinden sonra düşüşe geçen yaşlı adamla. Birlikte yaşadığı genç kadının karşı komşusuyla ilişkiye girmesi biraz canını sıksa da kabullenmiş durumu, yapacak bir şey yok. Daha çok yeni bir haber çıkaramadığına üzülüyor, oturduğu evden atılmamak için yayımlanmaya değer şeyler yazmalı. Kaynakları kurumuş, tanıdıkları işi bırakmış veya emekli olmuş, Dışişleri Bakanlığı’nda çalıştığını söyleyen oğlundan başka yaslanacağı kimse yok. Gururunu bir kenara bırakıp oğlundan yardım istiyor adam, Fransa’nın asker göndereceğine dair bir şeyler işitince hemen haberi yazıp yolluyor ama kaynağı açık değil, editör işkillenip daha detaylı bilgi isteyince arada kalıyor. Oğlunun adını verse kendi hayatını kurtaracak, öbür türlü dibe vuracak, söylüyor en sonunda oğlundan bilgi aldığını. Sürpriz, Dışişleri’nde çalışan öyle birinin olmadığını söylüyor editör, kendi kaynağından öğrendiğine göre öyle bir askerî intikal de olmayacakmış. Haber mort, Burko en sonunda sevgilisini ve evini geride bırakıp oğlunun yaşadığı eve gidiyor ve hippilerle birlikte yaşamaya başlıyor, oğlan hayırlı. Gazetenin merkezinden uzak hikâyelerden biri bu, diğeri Mısır’da işe alınacak adamın hikâyesidir herhalde. Kahire Muhabiri Winston Cheung aslında işe girmemiş daha, gazetenin kodamanlarıyla yaptığı toplantıdan sonra Mısır’a gelmiş ve haber kovalamaya başlamış, çalışmaya başlayacağından umutlu. Richard Snyder’dan e-posta alana kadar diyelim, Snyder da denenmek üzere davet edilmiş. İsim yapmış bir adam Snyder, elli yaşlarında, genç Cheung’un başına iş açacak bir dünya. Adamı sömürüyor resmen, bilgisayarına el koyuyor, anahtarı alarak evine bile el koyuyor. Cheung’un amacı adamın tecrübelerinden faydalanmak olduğu için türlü pisliğe göz yummak zorunda kalıyor, süpervizörüne danışarak ilk haberini yazdığında çabalarının karşılığını alacağını düşünüyor. Habercilik alanında yetenekli olmaması en büyük problemi herhalde, ABD’de sürdürdüğü alakasız bir alandaki çalışmalarını yarım bırakıp geldiği Kahire cehenneme dönüşüyor onun için. Süpervizöre göre Snyder çok çekici bir adam, zamanında bir şeyler yaşamışlar, bunu Snyder’ın işi çoktan aldığını söylemeden kısa süre önce dile getiriyor. Aslında işe kimin alındığı çoktan belliymiş, Cheung derdini anlatırken sürekli cep telefonuna bakmasının sebebi Snyder’ın arayıp aramadığını görmek. Bu iki hikâye depresif gerçekten. İki karakterin yıkıldıktan sonraki hallerini son bölümde görüyoruz, gazete kapandıktan sonra kimin ne yaptığı kısa paragraflar halinde teker teker anlatılıyor.
Merkezdeki kadroya bakalım, daha ilginç insanlar var burada. Birbirlerinin hikâyelerinde yer aldıkları da oluyor, bir hikâyedeki esas karakteri başka bir hikâyede yan karakter olarak buluyoruz, devamlılık ve tutarlılık da gözetilmiş. Hardy’nin yalnızlıkla mücadelesinin benzerleri var metinde ama Hardy kadar kabullenici bir karakter yok herhalde. Evine hırsız girdiğini öğrenince apar topar karakola gidiyor. Hırsız başka bir eve daha girip eşyaları tek bir torbaya tıkıştırmış, torba yırtılınca ıvır zıvır yerlere saçılmış, diğer evin sakini ortaya çıkmadan eşyalarını alamıyor Hardy. Yaşamı Rory’le tanışınca büyük bir değişim geçirecek, dışarıdan bakılınca olumsuz bir değişim ama Hardy nasıl mutlu olacaksa iyidir herhalde. Rory jonglörlük eğitimi verdiğini söyleyen bir adam, aslında babasının yolladığı parayla geçiniyor. Dünyanın hemen her yerini dolaşmış, Roma’da küçücük bir evi geçici mesken bellemiş zıpır bir adam. Arkadaşlarıyla birlikte saatlerce komplo teorileri üretebilir, casusluk romanlarını yıllarca okuyabilir, tın tenekelikten hiç sıkılmayabilir, kısacası iki dakika konuşunca kafa şişiren tiplerden. Komedyenliği de var dediğine göre, Hardy’nin bir arkadaşının ayarladığı etkinlikte sahneye çıktığı zaman yalan söylediği anlaşılmasa iyiydi. Hardy için kopma noktasının ne zaman ortaya çıkacağını merak ediyoruz, mesela Rory’nin eşyaları arasında babasından kalan hatırayı bulduğu zaman adamın kafasını kıracağını düşünüyoruz çünkü Rory öyle bir eşyayı görmediğini söylemişti. Kırmıyor Hardy, Rory’yle birlikte yaşamını sürdürüyor. Gazete kapandıktan sonra birlikte Londra’ya taşınıyorlar, Rory kız arkadaşını sömürmeye devam ediyor, Hardy mutlu.
Muhasebe Şefi Abbey Pinnola’nın hikâyesiyle bitireceğim, en sarsıcı hikâyelerden biri. Gazetenin sallanmaya başladığı zamanlarda tepeden emir gelir, birileri işten çıkarılmalı. Abbey düzeltmenlerden Dave’i işten çıkarır, adamı hemen hiç tanımadığı için alması kolay bir karar onun için. Uçakta yan yana oturmaları kaderin cilvesi, rastlantı. ABD’ye giderlerken Abbey kimin yanında oturduğunu anlayınca tedirgin olur, adamın konuşma çabalarını karşılıksız bırakır. Dave’in tırnakları çirkindir, üstü başı pespayedir, itici bir adamdır Dave. Sonra okuduğu kitabı çıkarır ve büyü tamamlanır, Jane Austen’ı Abbey de çok sevdiği için muhabbet etmeye başlarlar, Abbey fark etmeden adama yanar, Roma’da bir şeyler içmeyi teklif ettiğinde Dave’in geri dönmeyeceğini, ABD’de iş bulduğunu öğrenir ve bu yüzden çok öfkelenir, Dave neden flört etmiştir o zaman? Bütün o tırnaklar, pespayelik geri gelir, soğuk bir şekilde veda eder adama. Yerleştiği oteldeki odasının telefonu çalar bir süre sonra, Dave kapıdadır. İçerler, eğlenirler, sonra odaya çıkarlar, Dave kadını soyar ve bir anda kabalaşır, Abbey’nin nefret ettiği biçimde “muhasebe” diye hitap eder Abbey’ye, kendisini neden işten çıkardığını sorar. Karakterlerin arasındaki tansiyon o kadar iyi, ince kurulmuş ki bu muhtemel son akla gelse bile bir yerde kolaylıkla unutulabilir. Bütün bölümler iyi kurulmuş, bağlanmış ve bitirilmiş, metni iyi yapan en temel nitelik bu sanırım.
Okunmasını isterim valla, sıkı bir metin.
Cevap yaz