Ged, Roke Adası’nda Büyük Ev’in başkanı, “Başbüyücü Hazretleri” olmuştur, Erreth-Akbe’nin halkasını bütünlediğinde Yerdeniz’in en saygın insanıdır artık. El üstünde tutulur, büyücülük okulunun başına geçer. Öğrenciliğinde ölümüne yol açtığı başbüyücü anlatı boyunca yalnızca bir kez anılır, aslında Ged’in hissettiklerini incelikle ele alabilirdi ama Le Guin bu metinde ölümün, ölümlülüğün, karakterlerin ölüm karşısındaki davranışlarının üzerinde duruyor daha çok, kendisi de metnin kurgusunun biraz zayıf olduğundan bahsediyor. Kalabalık gerçekten, arka arkaya sıralanmış bir dünya olay, derinleşmeyen karakterler, sürüklenmece. Daha en başta Enlad ve Enlades Prensi’nin oğlu ortaya çıkıyor ve serüveni başlatıyor zaten, kendi diyarlarındaki huzursuzluktan, bereketsizlikten, kara havadan bahsediyor, Ged’den yardım diliyor. Anlattığına göre büyücüleri Kök, her yıl kutladıkları bir bayramda sözleri ve şekilleri unuttuğu için tılsımı söyleyemiyor, böylece ritüel bozuluyor. Cadıların suda ve dumanda baktıkları fallarda kötülük alametleri belirmeye başlamış, iksirler işe yaramıyormuş, üstelik bütün bunları ilk kez duymuyormuş Ged, pek çok adadan aynı havadisleri almış. Bir şeyler yapması lazım, önce prens çocuğu Arren’le aralarındaki ilişkiyi bir düzleme oturtuyor. Arren karşısındaki büyücünün gücünden ve karakterinden etkilenerek kendi soyluluğundan gelen tepeden bakma huyunu bir kenara bırakıyor, Ged’in yardımcısı olmak istediğini söylüyor. Yola beraber çıkacaklar ama biraz daha var, önce diğer ustalarla konuşuyor Ged. Aralara bilgi kırıntıları serpiştirilmiş, Başbüyücü’nün Tüm Adaların Kralı’na bağlı olduğu ama bu bağlılığın hiyerarşik güce boyun eğme bağlamında olmadığı söyleniyor, birde Segoy’un ilk Sözcük’ü söyleyerek Yerdeniz’i sudan çıkardığı, bütün isimleri bir tek Segoy’un bildiği anlatılıyor, böyle arada derede pek çok bilgiyle karşılaşıyoruz, genellikle anlatıcı aktarıyor ama karakterler de, özellikle Ged de Yerdeniz’in yapısına dair önemli bilgiler veriyor. Devam edeyim, Ged tayfayı topluyor, dünyaya tebelleş olan kötülükten, bu kötülükle mücadeleden bahsediyor. Ustalar Ged’in gitmesini istemiyorlar ama Başbüyücü’nün sezgilerinin önünde de durmuyorlar, Ged yanına Arren’i de alarak iz peşine düşüyor. Bu toplantı sırasında diyarı yönetecek Kral ortaya çıkmadan mutlak bir huzura kavuşulmayacağını da öğreniyoruz, söylencelere göre diyarın en iyi büyücülerinden biri başa geçecek, refah yılları başlayacak. Kral’ın kimliğini bilmeyeceğiz finale dek, Ged değil ama.
Önce Hort’a gidiyorlar, bütün Kuzey Uçyöre haberlerinin toplandığı yere. Arren için olaylar çok hızlı gerçekleştiği için çocuk çekiniyor başlarda, sadece yardım istemek için gelmişken hiç bilmediği diyarlara gidecek. Ged seçim hakkı sunuyor gerçi, çocuk istemezse gelmeyebilir ama geliyor yine de, saygı duyduğu adamla birlikte yola düşüyor. Kimlik değiştiriyorlar, Ged’in göz bağcılığı çok başarılı. Yol boyunca Arren’e erdem, onur, kötülükle savaşma konularında vecizeler söylüyor Ged, hoş. Şehre geldiklerinde halkta bir huzursuzluk, sıkıntı seziyorlar, aslında gittikleri hemen her yerde bu sıkıntıyı görecekler, hatta bir şehirden kibarca kovulacaklar, zira büyücülerden hoşlanmamaya başlayan halk onları istemeyecek. Yerli büyücülerin kimi delirdiği, kimi de dışlandığı için münzevi haline gelmişler, yine de Ged’in ikna ediciliği ve sihriyle bir zamanlar kim olduklarını hatırlayıp yardım edecekler. Tavşan mesela, Hort’ta rastladıkları adam onlara aradıklarını bulmaları için el verecek. Tehlikeli bir yol, Tavşan ve Ged uyuşturucu alıp gerçekliğin ötesine uzanacaklar, o sırada Arren gözcülük yapacak. Mekanı basan haydutlar çok sessiz oldukları için Arren bir şey duymuyor, iki adam da trans halinde oldukları için kıskıvrak yakalıyorlar ikisini, doğruca köle gemisine. Tavşan’ı öldürüyorlar, bizimkileri satmak üzere kaçırıyorlar. Ged büyüleriyle tayfayı aptala çeviriyor, teknesi Ufkabakan‘a atlayıp uzuyorlar. Gemiden uzaklaşırlarken neden hemen büyü yapmadığını anlatıyor Ged, “bütünün dengesi”ni olur olmaz zamanlarda bozmamak gerektiğini, can almanın kolay bir karar olmadığını anlatıyor, ölüme dair ilk fikirleri Arren’e anlatıyor böylece. Büyünün dünyadaki işlevi de önemli bir bilgi olarak geçiyor arada, dünyanın farklı bölgelerinde büyülerin etkileri değişebiliyor veya büyüler tamamen etkisiz hale gelebiliyor. Sınırlar kesin bir şekilde bilinmediği için bilinen dünyanın ötesi her zaman sürprizlerle dolu. YHWH esininden de bahsetmeli, Segoy’un ilk Sözcük’ü ve henüz söylemediği Son Söz hem Tevrat’taki hem apokriflerdeki tanrının işlerinden, sözcüklerin gücünden pek çok ögeyi ödünç almış gibi duruyor. Çağlar öncesinin Gnostikleriyle Ged’i yan yana koyabiliyorum, dünyalar bir araya gelmese de sözcüklerin gücü bir. Gerçi Arren zamanla Ged’in o kadar da güçlü bir büyücü olmadığını düşünmeye başlıyor, yolculukları boyunca sularının giderek azaldığı, yiyecek bir şey bulamadıkları zamanlarda büyücünün gücüne dair şüpheleri artıyor, özellikle saldırıya uğradıkları sırada. Ged’in kime karşı savaşacağını anlamaya başladığı zaman hikâyeyi öğreniyoruz, gücünü sınırsızca kullanan bir büyücüyle savaşan Ged, adamı ölüm duvarının ötesine zorla götürüyor, orada doğduğuna pişman ediyor ve geri getirip bırakıyor, artık tehlike olmaktan çıktığını umarak. Öyle olmuyor tabii. Neyse, Ged ağır yaralanıyor, Arren sayesinde kurtuluyorlar, Açık Denizin Çocukları karşılarına çıkana kadar aç, susuz bir şekilde salınıp duruyorlar denizde. Bu Çocuklar ilginç bir yaşam sürdürüyorlar, yüzer evleriyle dünyanın dört bir yanına dağılıp her yıl belli dönemlerde rastlaştıkları yere dönüyorlar, kendi dünyalarında yaşıyorlar, karayla pek bir bağları olmadığı için uğursuzluk hakkında da pek bir şey bildikleri yok. Ejderhaların var ama, zamanında Ged’in anlaşma yaptığı Orm Embar çıkageliyor bir gün, karanlığın kendi kıyılarına ulaştığından, habis bir adamın ejderhaları etkisi altına aldığından bahsediyor. Batıda bu adam, Ged’e yenik düşebilir belki, sonuçta Ejderhaların Efendisi olan Ged’le bu adamın güçleri denk gibi görünüyor.
Batı’daki son kara parçası. Erreth-Akbe’yi görüyor Ged, parlak zırhlar içinde, en mükemmel, en cesur savaşçının önünde saygı ve üzüntüyle duruyor, zira o kara büyücü karşısında Erreth-Akbe bile emirlere uymak, ölüler diyarından gelmek zorunda. Ged ustasını geri gönderiyor, ardından düşmanıyla karşılaşmak için duvarın öte tarafına geçiyor. Orm Embar ölüyor bu sırada, kara büyücüye kamikaze misali daldığı zaman adamı eziyor ama göğsüne de mızrak yiyor. Adam necromancer gibi bir şey, işi ölümle. Çorak Diyar’da karşılaşıyorlar, Ged ölümü kucaklıyor ve adamı hacamat ediyor. Ölmeden öldüğü için yaşam düzeyine geri dönebiliyor sonra.
Sonra yine söylencelere döneriz, anlatının bir yerinde büyücülüğü bırakıp doğduğu Gont’a dönmek istediğini söyleyen Ged’i her şey olup bittikten sonra taç giyme töreni için almaya gelen Arren ustasını bulamamış, tek başına dönmek zorunda kalmış. Alternatif bir versiyonu da var bunun, onda Ged taç giyme törenine gidiyor, sonra kalabalıktan ayrılarak limana geliyor, kırık dökük gemisine atlayıp rüzgârsız havada, şaşkın bakışlar eşliğinde tin tin ayrılıyor limandan, o günden sonra da kimse haber almıyor ondan. İlk versiyonda Arren’in, “Benden çok daha büyük bir krallığı yönetmekte o,” diyerek memleketine dönmesi de duygusal bayağı, sonuçta beraber nice tehlikelere göğüs gerdiler, kelimenin tam anlamıyla ölümden döndü adamlar. Yerdeniz’e bolluk, bereket getirdiler, daha doğrusu bunların geri dönmesini sağladılar. Helal olsun valla.
Hoş. Serinin en kasvetli kitabı.
Cevap yaz