Rafik Schami – Hattatın Sırrı

Yıl 1957, bir sabah Şam’ın orta yerinde koca bir dedikodu yığını yuvarlanmaya başlıyor, söylenenlere göre İslam dünyasının en önemli hattatlarından Hamid Farsi’nin eşi Nura kaçmış. Tekerlenip sağa sola çarpan yığından parçalar dökülüp dükkânlara, evlere giriyor, söylenenlere göre kodaman Nasri Abbani’nin Nura’ya yazdığı aşk mektuplarını aslında Farsi yazmış, gavatlıkta bir dünya markası niteliğini kazanan Farsi o mektupların kime gönderildiğini bilmediğini söyleyerek yırtmaya çalışmış ama yığın daha önemli, insan inanmak istediğine inanıyor, servetini biriktirdikçe biriktiren Farsi’nin halt yediğine inanmak daha keyifli. Dedikodunun yayılmasının anlatıldığı ilk sabaha kısacık bir bölüm ayrılmış, ana karakterlerden üçü verilmiş, bir kaçışın anlatısından fazlası yokmuş gibi görünüyor ama Schami yine memleketinin siyasi çekişmelerine getiriyor mevzuyu, bilimle dinin tokuşmasını Farsi’nin revizyonist eylemlerini anlattığı son bölümlerde işliyor. Bunu metni kuşatan bir dağılımla yapar aslında, elli sayfaya sıkıştırmaya çalışmaz, burada temayülünün dışında bir kurguya rastlıyoruz. Bu da iyidir, sonuçta Farsi’nin yere çakıldığı sırada yaşadıkları ve hat sanatının incelikleri iç içe geçer, bilgi topağı oluşmaz, örgü kurgu hikâyeyle meseleyi dengeler. “Hattatın sırrı”ndan kasıt bu mesele, Nura’nın bile haberi yok: dili pürüzlerinden arındırmaya çalışan yenilikçiler ve yenilikleri engellemek için her türlü dalavereye başvuran muhafazakârlar arasındaki çatışma. Buraya gelene kadar esas karakterlerin ailelerini, analarını babalarını şöyle etraflıca bir ele alıyor Schami, kişisel tarihçelerden Suriye’nin sosyoekonomik durumunu gösteriyor. Nura’yla başlıyoruz önce, kızın babası Şeyh Rami Arabi küçük camisinde beş vakit namaz kıldırmanın dışında günün her saati Allah’tan rahmet ve yağmur dilenen adamlarla da uğraştığı için canından bezmiş, iki damla yağdığı zaman toz olanları restorandaki müşterilere benzetiyor, Allah’a garson muamelesi yapan müşteriler. Aydın bir adam Arabi, dinine göre insan ayırmıyor, şefkatli. Nura’nın denk geldiği karmaşayı değerlendirirken Allahsızlıkla suçluyor Müslümanları mesela, Yahudi bir esnafı yerlerde sürükleyip kıyafetlerini yırtarak çırılçıplak bırakan gençler Nura’yı dehşete düşürmüşler, Arabi alışık. “Yıllar sonra Nura, ebeveynine giden yolda bir kavşak olsaydı, o gece babasına giden tarafı seçmiş olacağını düşündü. Annesiyle ilişkisi hep soğuktu, öyle de kaldı.” (s. 19) Schami’nin numaralarından biri bu, yıllar sonrasına zıplayarak karakterlerin gelecekte ne halde olduklarını anlatıveriyor, eylemlerinin sonuçlarını kanat çırpan kelebeğin başka kıtada yarattığı fırtına misali oluşturuveriyor, hoş. Esas oğlan Salman’a okulda öğrendiklerini öğreten Sarah’nın ileride iyi bir öğretmen olduğunu, büyük aşkla evlendiği adamla mutlu bir yuva kurduğunu falan bu şekilde öğreniyoruz, seviniyoruz, gerçi grinin açık tonlarında yer alan karakterler mutlak bir mutluluğa erişmiyorlar ama kafası çalışanlar bir parçası oldukları toplumu daha iyi tarttıkları için hedeflerini ulaşılabilir kılarak yoldan sapmadan istikamet tutturuyorlar, hayal kırıklığına uğramıyorlar pek. Şanslıysalar tabii. Geçmişe zıplamalar da var, Arabi’nin bilgeliğine rağmen neden küçük bir camiye tıkıldığına romanın sonunda rastlıyoruz, meşhur sırla, yenilikçiliğe verilen cezayla alakalı. Nura dedik, büyüyor, mahallede karşılaştığı erkeklerin parıltılarını toplayarak ideal bir erkek yaratıyor aklında. Düşündüm de, komşunun çocuğuyla sözleşmesine rağmen sabaha kadar çatıda beklemesi, ayazda kalması, buluşmaya gelmeyen çocuğun suratına tükürmesi ertesi gün, ne kadar coşkun, girgin olduğunu gösteriyor. Mutlaka kaçacaktı o evden, Salman da en az kendisi kadar cesur çıkmasa büyük yıkım olacaktı çünkü âşık oldu bir kere, Farsi’nin buz soğukluğundan kurtulmak için elde ettiği tek fırsat kaçmadı.

Salman genç yetenek, çok zor bir yaşamdan sıyrılıp gelen hüthüt, yeteneği ve zorluklara karşı direnciyle ışıl ışıl parlayan bir kişioğlu, bravo. Dayakçı babasından kurtardığı annesiyle yaşamaya başlayana kadar çekmediği sıkıntı yok denebilir, Sarah olmasa iyice yalnız kalıp sönecekti muhtemelen. Hıristiyan cenahta ilişkiler biraz daha sıkı, birbirlerini iyi bir kolluyorlar, Sarah elinden geleni yaparak matematik, coğrafya öğretiyor çocuğa, bir dünya kitap veriyor, okuduklarını yorumlayıp tartışıyorlar. Nura da babasının kitaplığına dadanıp sağlam okuyor, bu okurlukları üzerinden bir konu da açılabilirdi ama zamanı geldiği zaman aşk şiirlerinden bahsediyorlar tek, pek az. Salman’ın sokakta bulduğu yavru köpek Pilot’a bakarak diyebiliriz ki Schami çizgisel bir inşa planı çıkarmaz karakterleri için, çok sayıda yan hikâyecik oluşturarak gövdeden dallar çıkarır, sarmallar çizer, davranış ve duygu toplamını zenginleştirerek sunar karakterlerini. Nedir, Pilot’la dost olan Salman sevmeyi bir de buradan öğrenir. Sarah’ya çocukça bir aşk beslemeye başlamış, yıllar sonra karşılaştıklarında aralarındaki bir muhabbeti tey ne zamandan sonra hatırlayarak mırıldanmıştır, Sarah duymamıştır, çok hüzünlü bir duymayıştır o, bir açıdan vedadır da Pilot’un yitirilişi daha bir yaralayıcıdır. Kerem’i kurtarırlar önce, nehirde sürüklenen adamı gören Pilot uçup suya girer, adamı kıyıya çekip hayatını kurtarınca Salman’la kafe sahibi Kerem arasında dostluk doğmasını sağlar ki çatallandıkça çatallanan ana hikâyenin seyrini belirleyici en önemli olaylarından biridir bu. Kafede çalışıp eve üç beş kuruş götürmeye başlayan Salman belki de ilk kez huzurluyken şak, Pilot kaybolur. Yıllar sonra ortaya çıktığında bir dilencinin yardımcısıdır artık, Salman’a yine hoppidi zıppidi yapar ama Salman köpeği götürmez, dilenciye her öğlen Kerem’in dükkânında yemek yiyebileceğini söyler. Kerem’in adamı tersleyip kovması işkillenmemizi sağlayan ilk önemli olay belki, o geniş gönüllü adam gitti de yerine sığırın teki mi geldi? Salman başta olmak üzere hemen herkese iyilik timsali, dilenciye gelince zorba? Kafeye profesörler, siyasetçiler gelmektedir söylediğine göre, dilencinin orada işi yoktur. Kötü bahane, her şeyin kolayını bulan bir adam. Kaslı berber çırağıyla ilişkisi duyulsa iyiliği hatırlanmayacak, o başka. Bu çırağın üyesi olduğu gerici yeraltı örgütünün planları işlemeye başladı mı çoktan, Schami oraları karanlıkta bırakıyor ama her şey olup bittikten sonra Salman’la Farsi’nin şüpheleri yersiz değil. Oğlanı usta hattatın yanına çırak diye veren Kerem, üstadın pek gizli hünerlerinin yer aldığı defterin fotoğraflarını çektiren Kerem, üst üste yaşanacak felaketleri hazırlayan yine Kerem, sonunda Farsi’nin ayağını öyle böyle kaydırmıyor. Planlar ince, tıkır tıkır işliyor, İslam kazanacak. Nasri Abbani başta olmak üzere pek çok karakter de çanak tutacak bu gerici tayfaya, bilmeden veya bilerek, herkes çıkar peşinde koştuğu ve erdemli insanlar acayip şamarlar yedikleri için üzüleceğiz. Farsi’ye bile üzüleceğiz. Toplumun kendinden beklediği erkekliği eşine püskürtür, kadına davar gibi davranarak kocalık yapar, katakulliye gelince hapse girer ve darbe sonucu demokratik hükümet -“yeni hükümdar” olarak geçer bir yerde, demokrasinin tam anlamıyla sağlıklı bir şekilde yaşamadığı yerlerde başa gelen güder- devrilince hapishanenin müdürlüğüne cahil bir albay getirilir, Farsi’nin ilmini hiç önemsemez, adamı en azılı suçluların yanına koyarak her gün dayak yemesini sağlayıp delirtir nihayet. Akıl hastası rolüyle yırtar Farsi, İstanbul’a kaçar ve yirmi yıl sonra kendisini tanıyan biriyle karşılaşınca Araplarla görüşmediğini söyleyerek gizlenir. Haklıdır.

Arap harflerinin yenilenmesi için uğraşan âlimler örgütü, hattın örgütteki yeri, Mustafa Kemal Atatürk’ün alfabeyi tepeden inme biçimde yenilemesine dair eleştiriler, Kuran’a saygısızlık yapmamak için atılan taklalar derken sır doldukça doluyor, meraklısı sondan bir önceki bölümde bulacak. Ben Schami’nin romanlarını severim, bunu da öneririm yani.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!