Olivier Rolin – Sırça Otel’de Bir Oda

Gözün sinirsel yapısı gereği tam ortadaki kapkara boşluğu görmüyoruz, normalde odağımızın merkezini göremememiz lazım ama beyin sağ olsun, eksik olan noktayı etrafla tamamlıyor. Etrafsız da tamamlıyor. Şu boşluk, göz kapağımıza bir süre bastırırsak siyah bir yuvarlak belli belirsiz çıkıyor ortaya. Calvino tek bir şehri anlatırken etrafı çok sayıda şehirle dolduruyor, o şehirler tek şehrin yerine mi geçiyor? Boşluğu doldurmanın yolu boşluğun benzerini yaratmak mı? “Edebiyat, içinde yitecekleri boşluğun çevresini dolanan yıldızlardan ibarettir”, o halde Sırça Oda’ya dair hiçbir bilginin yer almaması, anlatıcının o odayı anlatmak yerine çok sayıda odada bulunması, çok sayıda odada belirli bir süre yaşaması demek. Doksan dokuz parçayı yüzüncünün dibine altlı üstlü dizer Perec, o son mekânı eksiltir ya da son mekânın, olmayanın etrafına bir yapı kurar. Rolin’de yapı otel odalarıdır, lipogram da çağrıştırılır sonlarda, “y” harfinin sıklıkla kullanıldığı bölüm kelime oyunuyla odanın yokluğunu unutturur. Bütün o tasvirler, odaların yavaş yavaş biçimlenmesi olmayana ergidir, hatırlanan binlerce otelin tamamı Sırça Otel’i hatırlamak için yapılan alıştırmalardan ibarettir. Midir? Rolin okurunu sık sık gönderdiği Perec’ten el alır, Mekân Feşmekân‘da değinilen bir tasarının ucundan tutmuştur, kaldığı bütün odaları canlandırır. Anlatıcı/yazar birdir, Rolin bir yazar olarak kendini anlatıcı konumuna yerleştirir ama bununla yetinmez, bazı bölümlerde casus, bazı bölümlerde savaş lordu, kaçakçı, zampara, suikastçıdır, kendine nasıl bir rol biçmişse öykünün bir bölümünü o rol üzerinden kurar. Dünyanın her yerinden odalar sunar, Tokyo’dan Buenos Aires’e -güzel havaların memleketi metinde yer almıyor olabilir ama hangi şehrin, hangi otelin, hangi eşyanın metinde yer alıp almadığı pek de önemli değildir, her şehrin yerine bir başkası, her ebatın yerine başka bir ebat geçebilir, bölümler farklı sıralamalarla okunabilir, her şey bambaşka olabilir- gezip durur, gergedan kıçı tozu kaçakçılığında bir numaralı adamdır, antik nesneleri satıp parayı kırar, arkadaşlarıyla içip sarhoş olur, bütün bunları yaptığını iddia ederken inanmayanlar için gerçek bir oda sunar, kurnaz herif Paris’teki bir odayı anlatırken dileyenlerin gelip odayı kontrol edebileceklerini söyler. Odanın boyutları farklı olabilir, anlatıcının mezurası yok, yine de verdiği sayılardan biraz daha fazlası veya azı doğrudur, anlattığı her şey doğrudur. “Örgüt”le iş yapar, canından olmamak için adamları kızdırmak istemese de metinde gördüğümüz gibi Örgüt’ün adını muhtemelen sonradan tahrif etmiştir veya daha en başta yazmamayı tercih etmiştir, sonuçta adamlardan sağlam para kopardığı anlaşılıyor. Mu? “Sunuş” bölümünde yazarın ortadan kaybolmadan altı ay önce en yakınlarından biri işe gittiği sırada çantasını kaybediyor, kayıp eşya bürosuna gidip çantasını ararken Rolin’in körüklü bavulunu görüyor. Bavul bir takside unutulmuş, sahibinin başına ne geldiği belli değil. Bavulun içinden sayısız ıvır zıvır çıkıyor: A4 yaprakları, yazıcı çıktıları, defter sayfaları, kitap sayfaları, karpostallar, coğrafi haritaların sırtları, prospektüsler, karton parçaları, abur cubur ambalajları. Bu sonuncular olsa da olurmuş. Hepsinin üzerinde “bir kâtip titizliğiyle” yazılmış yazılar var, odaların tasvirleri ve yazarın giriştiği bol aksiyonlu işler, sevdiği kadın, yardakçılar, işbirlikçiler, hırsızlar, entelektüeller. Muhtelif. Valéry’nin ve Perec’in metinlerinden birer cümle, başa konmuş, epigraf. Dağınık metinleri düzenli bir sıraya koymaya yetecek ipucu yok, tarihler belirsiz, ara sıra belirip kaybolan karakterlerden bazılarının öldüklerini, bazılarının ortadan kaybolduklarını biliyoruz ama bu sıralamaya da uyulmamış, Rolin’in bir arkadaşının Barthes’ın üfürdüğü kavramlara benzettiği “yerbetimli özyaşamöyküsü” rastgele çıkmış ortaya. Editör diyor bunları, dipnotlarda kendisiyle sık sık karşılaşacağız, bazen bir bölümden başka bir bölüme geçmemizi isteyerek detayları belirtecek veya şaşırtıcı gerçeklerden uzaklaştıracak bizi, yemleyerek anlatının çizgisinden uzaklaştıracak. Okur dilediğince okumakta özgür, “Sunuş” yazısını okumasa da olur diyeceğim ama olmayacak, editörün notlarını kitabı hazırlayan editörün notlarını kitabı hazırlayan editörün notlarını, yani elimizdeki kitabın editörünün notları olup olmadığını anlayamaz yoksa. Anlar belki de, editörlük ciddi bir iştir, makara kaldırmaz. Metne ucundan kıyısından ilişen kurmaca editörümüz biraz geveze. Yapraklar Evi‘ndeki kadar değil tabii. Bu arada iki metin birbirine çok benziyor, sayısız parçadan bir araya getirilmeye çalışılan metin, editörün metne müdahalesi, mekânın poetikasına dair düşünceler gibi pek çok ortak nokta var. Yapraklar Evi metinle daha çok oynayan bir anlatım biçimine sahip olması bakımından daha delice bir iş, Rolin’in kullandığı teknikler daha sınırlı.

Hipergerçeklik. Odalar belirli özellikleriyle anlatılır, görülenin dışına çıkılmaz. Kodlar aynıdır, görme biçimlerinin izi yoktur. Odaların anlamı hiç değişmeyen görüşe hapsedilmiştir, son derece somut ve katı bir anlatımla inşa edilir. “Aşağı yukarı 4 x 5 m boyutlarında”, “sağ tarafta bir giysilik”, “tavanda çıplak bir ampul”, duvarlarda asılı nesneler, duvarların renkleri, her bir duvar için ayrı değerlendirme. Aynalara doğrudan bir bakış Rolin’in tasvirini kazandırır, bazen sakallı, bazen bıyıklı bir adamla karşılaşırız, Rolin kendini genellikle tanısa da aynadan kendisine bakan adamın kim olduğunu bilmediği de olur. Bazı odaları tasvir etmesi zordur, yazarımızın sözcüklerini özenle seçtiğini sezeriz, bazı odalarsa adeta dile gelir ve kendini anlatmaya başlar. Her odanın/bölümün sonunda metnin yazıldığı nesneyle ilgili kısa bilgiler verilir, bazı nesnelere farklı bölümlerde denk gelir miyim diye dikkat ettiysem de yakalayamadım, kaçırdım veya. İnsanları kaçırmanın imkânı yok, Temistokles Papadiamantides anlatıcımızın yeri gelince kurtarıcısı, yeri gelince içki arkadaşıdır, bir bölümde odanın tasvirinden sonra anlatıcımızı vurgun yerinden kurtarmak için beklenmektedir, oda da pek hoştur, bu hoşluk bölümün sonunda anlatılır. Bölümler odaların tasviriyle başlar, anlatıcının yediği herzelerle sürer, çoğu zaman sürpriz bir şekilde sona erer. Otel odasının dışına çıkmayan bölümler de vardır, Rolin odasında uyuklarken oda hizmetçisinin gelişiyle canlanır, kadınla son derece mekanik bir şekilde sevişir ve kadının hiçbir şey olmamış gibi işine devam etmesini izler. Sanki kirli çarşaflar gibi Rolin’i de kaldırıp atacaktır, odayı iyice bir temizledikten sonra çıkıp gider. Metin bir konser ilanının boş kenarlarına yazılmıştır, hikâyeyle ilgisini düşününce buradan bir şey çıkmaz ama diğer bölümlerdeki nesnelere baksak belki birkaç bağlantı bulabiliriz. Bu detayı şimdi düşündüğüm için kendime kızdım biraz, kaçan bir şeyler vardır. Perec’in bir metninin kenarlarına yazılanlar Rolin’in yaşadıklarıyla ilgiliydi muhtemelen. Anlatının aynılıktan kurtulmasını sağlayan nitelikler bunlar, Rolin boğucu, bıktırıcı detayları arka arkaya sıralamışsa da hemen her bölümde odasız kısımlar, Rolin’le arkadaşlarının uçmalı kaçmalı maceraları farklı biçimlerde anlatılıyor. Kronolojik sıra gözetilmiyor her bölümde, bu da muhtelif. Anılan onca yazarın, metinlerin katkıları da anlatının seyrini değiştirmede etken, Boris Vian’ın veya Proust’un uçuklukları, üsluplarının etkileri sıklıkla karşımıza çıkıyor. Rolin gittiği yerlerde çeşitli konferanslarda konuşmacı olarak yer alıyor, kitaplarıyla ilgili etkinliklere katılıyor veya konserlere gidiyor, tamamen kültürel gezilere çıkıyor gibi görünse de arka planda James Bond’dan farksız. CIA’in ajanı gibi görünse de kendi çıkarına da çalışıyor belli ki, sonuçta nükleer kodları ele geçirmeye çalışan teröristlerden kurtarıyor dünyamızı, helal olsun. “Yazar” Rolin’e de helal olsun, bu kadar girift bir yapı oluşturup bir arada tutmayı başarabildiği için. Onca belgeyi bavula sokuşturmak zor olsa gerek. Gerçi kara noktayı görmeyen göz için zorluktan ne kadar bahsedebiliriz, hiç.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!