Louis Gardel – Savaşçının Evi

Dar Baroud her şeyin başlayıp bittiği yer, anlamını kitabın adı olarak koymuşlar, tercih. Fas’ta İspanyollar, İngilizler, Almanlar, yetmiş iki milletten insan var 19. yüzyılın sonunda, Gabriel Loré onlardan biri. Anlatıcı kitabın kahramanını Gabriel olarak belirler daha ilk paragrafta, babasının yaşamını bir roman gibi anlatacağını, serüven dolu bir romana hazır olmamızı söyler. Zannediyorum ortam Casablanca‘da gördüğümüz gibi tam, bürokratlar halkı nasıl soyup soğana çevireceklerini hesaplayıp türlü katakulli çevirirken eşkıyalar kervanlara saldırarak yıldırma politikası güdüyorlar, tam cadı kazanı. Christian Loré, Gabriel Loré’nin babasına da “el Rubio” diyorlarmış, “sarışın”. İspanya’dan göçtükten sonra Christian işini gücünü kurmuş, üniformalar için kumaş üretilen fabrikalardan birini yönetmeye başlamış, arada Çingenelerle takılarak zaman öldürüyor. “Bıkkınlık” hastalığına tutulduktan sonra ailesi ve çalışanları için ıstırap kaynağı haline gelecek ama öncesinde Gabriel’in boğa tarafından tepelenip annesinin sonsuz sevgisini ilk kez fark etmesini anlatmalı, hayatını değiştiriyor bu olay Gabi’nin. Ömrü boyunca sevilmeye duyacağı ihtiyaç doğduktan sonra babasını öldürmeye çalışıp annesini koruması anlaşılır ancak. Christian fabrikasında yangın çıkarıp evini de yakmaya kalktıktan sonra alevler her yanı sarmışken oğluyla yüz yüze gelir, Gabi adamı öldürmek üzereyken annesi gelip oğlanı durdurur. Gabi evinden uzaklaşmak, hayatını yaşamak ister artık, on altı yaşındadır, babasıyla aynı çatı altında yaşayamayacağını anlayınca annesinden icazet alır ve zengin dayısının yanına, Tanca’ya gider. Dayısı Emile Souveyre memleketleri Marsilya’da Fas’tan “sonsuz olanakların ülkesi” olarak bahsetmiştir, yükünü tuttuğuna göre işleri yolunda gitmiştir, tabii kolay ulaşılabilen bir adam olmadığı için yardımcıları karşılar Gabi’yi, bir süre eğlendirirler. İki noktadan bahsetmek lazım: Anlatı kronolojiktir, adını çok sonra öğrendiğimiz Julien’in hikâyeyi bir arada tutmaya çalışırken zihninin ara sıra yalpaladığını görürüz ki kurmacayla bilinç ilişkisinin son derece gerçekçi bir temsilidir, iyidir. Julien babasının yaşamına giren hemen herkesle görüşmüş, mektupları okumuş ve koca bir yaşamın başlangıcından sonuna bütün detaylarını öğrenmiştir, anlattığı şeylerin kaynaklarını aralara sıkıştırır, zamanda ileri atlayarak sahneye bir anda babasının arkadaşlarıyla kendini koyar ve ana hikâyenin etrafına küçük, tek paragraflık anlatılar örer. Biyografideki boşlukların hiçbir şekilde doldurulamayacağını anlarız, bazı bölümleri hızla geçmesinin sebebi verilmeyen bilgiler veya Gabi’nin tek başına çıktığı serüvenlerdir, anlatılan zamanda da atlamalarla karşılaşırız. Fas’ın tarihiyle Gabi’ninkinin bütünlüğü ikinci mevzu, kabileler arasındaki savaşlardan etkilenen Gabi kaçakçılığa başladığı dönemde taşlanır, yerlilerin elinde ölecekken canını zor kurtarır, bunun yanında bazı kabilelerle işbirliği yaparak belirli hedeflere saldırarak zenginliğine zenginlik katar. Avrupalı patronlarını kızdırmak istemez, şeflerle de arasını iyi tuttuğundan rahat bir yaşam sürdüğünü söyleyebiliriz. Kadınlarla ilişkileri genellikle geçici olsa da iki kadına gerçekten tutulur, ilki Dottie. İskoçyalı kadın Fas’ta hayır işleriyle uğraşırken sömürünün boyutunu bilen Gabi’yi dinlemeye yanaşmaz, yaptığı hiçbir şeyin boşa olmadığını düşünür. Aralarındaki çekim sevgili olmalarını sağlamasa da otuz yıllık sıkı bir dostluğun temelini atar, Dottie ileride Julien’in koruyucusu olarak önemini sürdürecektir. İkinci kadın Violette aynı zamanda Julien’in annesi, Gabi’nin aklını başından alıyor. Ressam babası tarafından önemli bir bürokratla evlendirilmek üzereyken Gabi’yle birlikte kaçıyor, ailesiyle bağlarını uzun süre koparsa da mutlu. Bir kızı, ardından bir oğlu oluyor, kızının talihsiz bir kaza sonucu ölmesiyle içine kapanıyor, Fas’ın derinliklerinde tekrar kaybolmak isteyen Gabi de yollara düşünce Julien’i Dottie’yle birlikte büyütüyor, trajedi yaşanmadan önce iki kadını tanıştıran Gabi’nin aklında gidişinden sonrası var mıdır bilinmez, sevdiği kadınların iyi anlaşabileceklerini öngörür belki. Julien iki kadının hiçbir etkisi olmadan babasından nefret etmeye başlar, kendisini bırakıp giden adamın adını ağzına yıllar boyunca almayacaktır. Dansa düşkünlüğü yaşamının seyrini de belirler böylece, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra dans dersleri almaya başlar ve Paris’e giderek konservatuvara kaydolur, lise sınavlarını dışarıdan verirken saatlerini dans çalışmalarıyla doldurur.

Anlatıyı kabaca üç bölüme ayırırsak ikinci bölüm Julien’in Paris yıllarını kapsar, başlarda Violette’in karamsarlığından bıkan Julien’in yaşamını Dottie’nin çıkıp gelmesi kurtarır. Anne tekrar Fas’a dönerek yaşlı babasına bakmaya başladıktan sonra Julien’le Violette iki savaş arasındaki sakin zamanların keyfini çıkarırlar, Paris’in tiyatrolarından konserlerine hemen her yere giderler, Julien pek anlatmasa da maddi ihtiyaçlarının Gabi tarafından karşılandığını bir iki yerde andığından babanın oğlunu hiç unutmadığını anlarız. Adam özgürlüğüne düşkündür, gençliğinde karşılaştığı Fransız bir teğmenin özgürlük uğruna çölün derinliklerine doğru yolculuğa çıkması aklına kazınmıştır bir kere, gitmek istediği zaman arkasına bakmadan gider. Julien kimseye pek bir şey sormasa da zaman geçtikçe yaşamındaki bütün insanlarda babasına dair izler bulmaya başlar Violette her soruya cevap vermese de Gabi’nin ne kadar iyi ve duygusal biri olduğunu anlatır, Paris’teki ortak tanıdıklar Gabi’ye dair hikâyeler anlatır. O sırada biseksüelliğini keşfeder Julien, en yakın arkadaşlarından biriyle yatar ve bu deneyimi dile getirmez bir daha, arkadaşıyla yollar ayrıldıktan sonra silinip gidecek bir anının üzerinde pek durmaz. Daha büyük bir problem çıkacaktır karşısına, Fas’taki haydutluk döneminde Gabi’nin adını koyduğu Sarah-Louise’yle karşılaşır. Aralarındaki yaş farkından ötürü Sarah-Louise’in aşkı karşılıksız kalmıştır, Gabi dostunun kızına karşı dostluktan başka bir şey hissetmez ve kızı kendi elleriyle evlendirir. Yıllar sonra Gabi’nin oğlu Julien’le karşılaşan kadının ailesi ve çocukları önlerinde büyük bir engeldir ama hislerine karşı koyamazlar, Sarah-Louise ailesini düşünüp ilişkilerini sonlandırana dek rüyada yaşarlar. Julien’in çektiği acının tarifi yoktur, teselli bulmak üzere Fas’a, annesinin yanına döner ve babasıyla karşılaşır nihayet. Sarı saçları gümüşe vurmuştur Gabi’nin, bedeninin ağırlaşmasına rağmen serüvenci ruhunu korumuştur, oğluyla karşılaştıktan sonra geçmişini anlatarak ailesini bırakıp gitmesinin sebeplerinden bahseder. Gabi’nin çocukluğunda duyduğu nefret yavaş yavaş anlayışa dönüşür, babasına benzediğini anlayan Julien acısını empatiye dönüştürmeyi başarır. Gabi arkasında bir mektup bırakarak gençliğinde etkisi altında kaldığı Fransız’ın yaptığını yaparak çöllerde kaybolacağını bildirdiğinde Julien’in içinde öfke uyanmaz, babasından haber beklememesi gerektiğini bilse de babasından bir haber almayı umarak yaşar. O sırada İspanya’da iç savaş patlak verince Julien vatanındaki durum yüzünden üzüntüye kapılır ve faşistlere karşı savaşanlara doğrudan katılmasa da katkısını dolaylı olarak sunar, Fas’ta silah satın alarak İspanya’ya yollamaya çalışır. Gabi’nin arkadaşları devreye girerek çıkarları doğrultusunda Julien’e yardım etmeye çalışırlar, hatta sürekli bombalanan bir bölgeye giderek Julien’in seyahatlerini kolaylaştırırlar. Üçüncü bölüme de Julien’in Fas’a döndüğü bölüm diyebiliriz, Gabi Jr. babasının arkadaşlarıyla tanışarak eski zamanlara dair hikâyeleri dinler, babasının kahramanlıklarını öğrenir, zamanla da çok benzediği babasının kopyası haline gelir. Bir kısmı ölmüşse de Gabi’nin arkadaşlarının çoğu hayattadır henüz, genç Gabi’ye kol kanat gererler. İç savaşın ilerleyen bölümlerini, İkinci Dünya Savaşı’nın başlangıcını göremeyiz, anlatı Julien’in büyükannesini ziyaret etmesiyle sona erer. Belki devamı da vardır, Gardel’in diğer metinlerine bakmak lazım.

Sıkı kurulmuş bir anlatı, onca yer, zaman ve insan başlarda kafa karışıklığına yol açsa da metne alıştıktan sonra takip kolaylaşıyor. Sömürge topraklarına Avrupalıların gözüyle bakmak için okunur bu metin, Julien’in heyecan verici, Gabi’nin olağanüstü yaşamı için de okunur, hasılı okunur.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!