Türklerin aptallık yapıp savaşa girmesi halinde cortlayacağını iki kez söyler Wells, Trump da 2019’da Erdoğan’a aptal olmamasını, aptallık yapmamasını, bağlamı düşününce Erdoğan’ın akıllı olması gerektiğini söylemişti, yani Türkler her zaman tehlikeli avanaklar olarak görülüyorlar belli ki. Küçük bir detay olarak kalsın bu, Wells’in savaşı kazanmak için bütün tuşlara nasıl bastığını görelim. Çığırtkanlıkta bir numaradır kendisi, savaşı yüceltmekte, şiddeti mazur göstermekte üstüne yoktur, gerekirse tutarlılık mutarlılık zerre sallamaz, siyasi liberalizm için davul patlatırken iş ekonomiye gelince hemen devleti öne atar, Almanya’nın yediği haltları sayarken kendi bahçesine bakmaz. Britanya’nın neden savaşa girdiğine dair izah açık, Lüksemburg ve Belçika işgal edilince Britanya da işgal edilmiş sayıldı, girdiler. Belçika’nın bütünlüğünü korumayı taahhüt ettikleri için, mesela Fransa’yla sadece deniz saldırısından koruma anlaşması yapmışlar ki Almanlar öyle bir saldırıda bulunmayacaklarını söyledikleri için sıkıntı yokmuş, karadan girseler izleyecekler o zaman. “Gelelim savaşın amacına. Savaşmaya giriştik çünkü onurumuz ve sözümüz bizi mecbur bıraktı ama savaşa başlar başlamaz kendimize, savaşımızın ulaşmaya çalıştığı nihai hedefin ne olduğunu sormalıyız. Almanları Belçika sınırının ardına atıp da öyle, ‘Tekrar yapmayın ha,’ diyemeyiz.” (s. 5) İkinci savaşa yol açılabileceğini düşünecek bir uzgörüsü yok Wells’in, fütüristliği liberal demokrasinin tarihi sonlandıracağı fikrini önceliyor anca. Dil de sert, ya yok edecekler ya yok olacaklar, askerlerin değil de halkların savaşı bu, “Alman emperyalizmine”, halkına başarısızlığı açıklama ve yeni hazırlıklara girişme imkânı verecek hiçbir diplomatik çözüm yokmuş, Almanlar tepelendiklerini anlayana kadar devam etmeliymiş savaş. “Almanya ile savaşıyoruz. Fakat Alman halkına karşı nefret duymaksızın savaşıyoruz. Ne özgürlüklerini ne de birliklerini yok etmek niyetindeyiz.” (s. 6) Paylaşım başa bela olmuş, dilimler beğenilmemiş, bir emperyalizm diğerine bodoslamadan giriyor, gerisi laf. Almanlar III. Napolyon’un rezil emperyalizmini mahvetmişler, aynı şeyi şimdi Prusya emperyalizmine yapmak lazımmış çünkü Avrupa’nın üzerine kara bir bulut misali çökmüş, “kan ve demir” mottosu bencil ulusal amaçların aynasıymış, bu durumdan Tanrı bile bıkmış artık. “Bu zaten tarihin en büyük savaşı. Bu ulusların değil, insanlığın savaşıdır. Dünyayı kapıldığı çılgınlıktan kurtarmak ve bir çağa son vermek adına yapılan bir savaştır.” (s. 7) Nedir, silah tröstü Krupp firması medeniyetin güvenliğine mayın döşemektedir, üstelik firmanın tepesindeki adam Kayzer’in hemen yanında devletin ikinci başkanı olarak takılmaktadır, üstelik Alman ırkı öğretmenlere ve yöneticilere koşulsuz itaat ettiği için saf, temiz duyguları kötü adamlarca zart diye ele geçirilir, yoğun bir silahlanma ve asker hamlesi başlar, tatbikatlar yapılır, nihayet ülkeler kuşatılır. Hayvandır bu Almanlar yani, Kayzer mayzer, Krupp mrupp. “Almanya’ya karşı savaşan her asker savaşa karşı mücadele eden bir Haçlı askeridir. Bu, tüm savaşların en büyüğü; sadece başka bir savaş değil: Son savaş!” (s. 9) Tekrar tekrar aynı şeyleri okumak can sıkabilir, Wells daha etkili olsun diye söyleyip durur yavelerini, hiç takılmaz. Asya’nın çoğunluğu savaşa karşıdır, Avrupa’nın çoğu karşıdır, öyleyse bu Almanlar ne halt etmektedirler bilinmez, özellikle Birleşik Devletler’in olaya dahil olması beklenmektedir ki biraz mantık gelsin ortama, sakin sakin düşünmeye başlasın Almanlar kafalarına Amerikan silah sanayiinin geliştirdiği bombalar yağarken. Onların bombaları kutsal suyla yıkanmış gibidir, düştüğü yerde iyi Hıristiyan biter, yoksa nedir o öyle hayvan hayvan işler. İkinci yazısında Almanya’nın yenilgisiyle tüm dünyanın silahsızlanacağını ve barışın geleceğini söylüyor Wells, Tötonik herzeleri sıkan kim varsa ortadan kaldırılmadan bu gerçekleşmeyecek ki Almanya’nın eski geleneği barışsever ve medeni bir gelenektir, Almanlar nazik ve arkadaş canlısı insanlardır, Batılı ülkelerin insanlarıyla tekrar dost olabilirler, birlikte bağ çayır gezebilirler ama önce şu canilerden kurtulmaları gerekir. Öyle barış bildirisi imzalamakmış, neymiş, hiçbir işe yaramayacağı için savaşın durdurulması yönündeki bildirilere imza atmamış Wells. “Almanya’ya karşı çekilmiş her kılıç, sulh için çekilmiş kılıçtır.” (s. 15)
İçerideki sorunlara da bombastik çareler var, mesela stokçular konusunda yine devlet olaya müdahil olmalı, o kadar da serbest bırakmamalı ticareti. Alt tabaka yeterli gıdaya ulaşamadığı için sorun çıkıyorsa ilk olarak “en az toplumsal ruha sahip tabaka” hemen tespit edilmeli, nasıl ölçülecekse toplumsal ruh, ardından depolar boşaltılmalı ve ihtiyaç sahiplerine dağıtılmalı mı mallar, hayır, uygun fiyatlara satılmalı. Lord Devonport ve Sir Thomas Lipton gibi kodamanların ticari başarıları halkın ve politikacıların gözünde elbet iftihar sebebidir de onların yarı kamusal görevlerini yerine getirip getirmediklerini de görmek lazımdır, yani bunlar muazzam ekonomik avantajlarını fiyatları makul seviyede mi tutuyorlar yoksa çok şubeli mağaza sistemleriyle tüketicinin aleyhine mi yürütüyorlar işlerini, bir bakmalı. Elbette, tabii ki, hiç şüphesiz bu kişiler defalarca gösterdikleri üzere kendilerini toplumun gıda refahına ulaşması için ellerinden geleni yapmaktadırlar da işte, onlar gibi olmayan sermaye bileşenleri hayvanlık yapıp halkı canından bezdirebilirler, dikkat etmeli. Mesela iki küçük esnaf varmış, Wells iyi tanıyormuş onları, çoğu zaman veresiye iş yapıyorlarmış da açlığı öteliyorlarmış. Çok güzel, bunların ezilmesini engellemek için büyük mağaza sahiplerine karşı korunmaları gerekiyormuş, yine devlet göreve. Çelişki, saçmalık şelalesi resmen, son nokta şu: “Sıradan insanların sabrı dudak uçuklatan cinsten. Sayısız evde büyük endişe ve sefalet olmalı. Ancak Hitchin’de, muhtemelen hiçbir suçu olmayan Mr. Moss’un pencerelerinin kırılması, bir yerlerde bir fırına saldırı ve Doğu Yakası Yahudileri’nin bölgesindeki çok kötü davranışlar içermeyen bazı tehdit ve gösteriler gibi birkaç önemsiz olay dışında hiçbir rahatsızlık yaşanmadı. Çünkü insanlar savaşın ciddiyeti içindeydiler, güvenleri henüz tazeydi ve hâlâ da coşkulular.” (s. 23)
Wells’in günceli takip edemediğini Rusya’da o sıralar neler döndüğünü bilmemesinden anlayabiliyoruz, hâlâ çarlıktan, köylülerin hiçbir rejim altında birlikte çalıştırılamayacağından bahsediyor. Biraz buralara değinip bitiriyorum, mesela Rus ordularının Fransız ordularından daha güçlü olmadığını söylüyor, uydurma. “Savaşmaya başladığımıza göre, gerekirse çocuklarımız kıtlıktan ölünceye kadar savaşacağız, sahip olduğumuz her gemi denizin dibini boylasa da savaşacağız!” (s. 29) Ruh hastası. Silah üreticilerinin alaşağı edilmesine dair isteğini anlattım Wells’in, aslında Alman üreticilerin cortlamasını, İngiliz üreticilerin itelenmesini istiyor. Çok daha komiği şu: Amerikan halkına yazdığı açık bir mektup var, bu silah işlerini ancak Amerikalıların bitirip üretimi devlet tekeline alabileceğinden bahsediyor, böylece bütün dünyaya barış gelecekmiş. Yani insan ne diyeceğini bilemiyor, misal Japonya dersini aldığı için bir daha savaşa mavaşa girmez, İtalya ve Fransa barışçıl devletlerdir, işleri olmaz, liberal demokrasi şöyle iyicene bir yayılırsa Balkan devletleri de durulur, Yunan, Latin ve Slav halkları kendi yağlarında kavrulurlar bu durumda, savaşmaya değer hiçbir şey kalmaz. Tek şüpheli ülke Rusya da eski barbarlığı yok, arıza çıkarmayacaktır. Haritayı da çiziveriyor Wells, yeni bir Avrupa haritası, ülkelerin sınırları değişiyor, kilit bölgeler uydurma haklarla dağıtılıyor. Yaman şakacı bu Wells, bu konuda hiçbir söz hakkının olmadığını, bilgisinin hiç olmadığını söylüyor ama bilgisayar oyunu oynar gibi takılıyor resmen. Yahudilerin bencilliklerine, paragözlüklerine çakıyor, Ruslara bir barbar diyor, bir medeni diyor, bence ne dediğini kendi de bilmiyor. Yine bilimkurgu hikâyesi yazıyor Wells, bilimsiz.
Cevap yaz