Aleksandr Çayanov – Biraderim Aleksey’in Köylü Ütopyası Ülkesine Seyahati

Ütopyanın iyeliği tartışmalı, Kremnev’in uyandığı dünyanın ekonomik dinamiklerini tam anlamıyla idrak ettiğinde aslında köylüler için bir distopyada olduğunu anlayıp yetkili abileri zorbalıkla suçlar, Gizemci Almanlar ve Mason Fransızlar’ın kurdukları örgütlere benzeyen, bir anlamda sivil toplum kuruluşlarının organize ettiği köylülerin “terör siyaseti”ne kurban gittiğini söyleyip öylesi bir oligarşide elbette devlete ihtiyaç olmadığını belirtir, yani komünizm burjuva rejiminin yerini almış, görünürde bütün şartlar tek tek sağlanmıştır ama köylülerin iradeleri kırılarak. “Yeterince güçlü kişilikler” herhangi bir zorbalığa maruz kalmamaktadır yetkili abiye göre, köylü yığınlar ülkenin kamuoyunun belirlenmesinde kurumlar vasıtasıyla etkin bir şekilde rol almaktadırlar ama “manevi güç” oligarkların elinde olduğu için aslında kendi kararlarını kendi verdiklerine dair iyi üretilmiş bir yanılsamaya kapıldıklarını fark etmezler. “‘Çeşitli dernekler, kooperatifler, toplantılar, birlikler, gazeteler ve kamuoyu oluşturmanın diğer araçları ve son olarak da kulüpler. Olduğu haliyle halkımızın yaşamını oluşturan toplumsal harç işte böyle.’” (s. 90) Habermas’ın seveceği bir dünya olurdu sivil toplum kuruluşları alttan alta devletçe güdülmeseydi, aslında halkın bilgilenme hakkının verildiği düşünülebilir ama kurumlar arasındaki müphem ilişkiler ve halk gücünün politikaya yansımasındaki belirsizlikler bir nevi mistifize vazifesi görüyor. Köylüler çalışıyorlar ama neye çalıştıkları aslında kendilerine gösterildiği kadar bariz, kentler dağıtıldıktan sonra oluşturulan çok sayıda merkezin toplumsal iktisadının zor kullanarak yürütülüp yürütülmediği havada, kısacası büyük lokmalarla, büyük sıçramalarla ilerliyor hikâye de yetkili abilerin ABD’den gelen bir mühendise bütün işleyişi anlatmamasının da gerekçeleri vardır tabii. “Charles Man” gelecekmiş, onu gezdireceklermiş aslında da Kremnev bir uyanıyor, aa, Man’miş aslında, kimse de sorgulamıyor son bölüme kadar. Hasılı oligarkların ütopyası hayata geçirilmiş demektir, adamımız sadece gözlemcidir 1984’ün -Orwell bahsi elbette geçiyor, hem önsözde hem sonsözde, meraklısının elinden öper- işçi cennetinde, hapse atıldığı sıra ilk kısmın sonuna geliriz ama ikinci kısma geçemeyiz zira Çayanov savunduğu fikirler uğruna Alma-Ata’ya sürgün edilir, beş yıl boyunca çalışma kamplarında cezasını çeker, 1937’de tekrar tutuklanarak aynı gün kurşuna dizilir. Geride tarım politikalarıyla ilgili pek çok metin bırakır, bu metinlerin İngilizceye çevrilip Batı’da sıkı bir incelendiğini söylüyor sonsözün yazarı Michel Niqueux, birkaç öykü var, bir de bu romancık. Sabah işe giderken okumaya başladım, hani alelade bir ütopyayla karşılaşacağımı düşünürken telefonda SSCB’nin tarım politikalarını araştırırken buldum kendimi. Öyle çağlar sonrasına ermek şart değil, ütopya kısa vadede gerçekleşip uzun vadeli etkiler ortaya çıkarabilecek yakın dönem kararlarıyla ilgili de olabilir görüldüğü üzere. Burak’tan yardım da aldım biraz, liseden dostum, Marksizm-Stalinizm ilişkisine dair bir makale yazacakmış yakında, denk geldi. Sağ olsun. Akademi ölmemiş daha. Başa dönersem, A. Ömer Türkeş muhtemelen kitabın adından da ötürü Çayanov’un “ütopyası” diyor da meseleyi nereden ele aldığımıza göre değişebilecek bir yorum bu, Çayanov köylünün güdülmesi temelinde bir kurgusal bir eleştiri yazmış aslında, ütopyalık sadece oligarklar için, nitekim kurdukları dünyayı hikâye boyunca allayıp pullayan yetkililer sonlara doğru haykırmaya başlıyorlar Kremnev’e, karakter insanlığa yakışmayan ekonomi politikalarını eleştirmeye başladığında karşı taraf ideal sistemi kurduklarını, sanatçıdan hallice olduklarını söylüyor. Hırsızlık yok çünkü hırsızlığa ihtiyaç yok, genel olarak ihtiyaç da yok çünkü herkesin gereksinimi karşılanıyor. Kendi kendini havaya uçuran Matrix versiyonunu hatırlattı bu savunu, herkesin mutlu olduğu bir dünyada mutsuzluğu özleyip kafasına sıkan insanları hatırlattı.

Kremnev’in kendi kendine konuştuğu sırada bahsettiği kaynaklara gidilse dönülmez, öyle bir doluluk, birine değinip geçeceğim: ailenin kapitalist arzuları fişteklediğini, kent yaşamını gözde hale getirdiğini düşünen Kremnev gece toplantısından çıkıp evine gider, raflardaki kitaplara bakarken William Morris başta olmak üzere komünist ütopyacıların isimlerini anar, nihayet amaca ulaşıldığını ama sosyalizmin tutuculuğa varmasından korktuğunu belirtir. 1848 Devrimi’nden sonra sosyalizme varmak için Rusya’nın Avrupa’dakinden başka bir yol izlemesi yönünde kafa patlatan Aleksandr Herzen’in metinlerinden birini eline alan Kremnev’in hali: “Kafasının alışılmış Sovyet gidişatının yarattığı hipnozdan kurtulduğu, bilincinde yeni ve özgür düşüncelerin coşup canlandığı sanısına kapıldı; farklı biçimde düşünmek olanaklıymış gibi görünüyordu.” (s. 22) Kitap gürültüyle kendiliğinden kapanır, fasiküller ortalığa yayılır, sembolik yenilgi. Gözleri kapanır Kremnev’in, uyandığında kendini bambaşka bir dünyada bulur, o kadar başkadır ki ütopik bir romanın kahramanı olduğunu bile düşünür, matrak. 5 Eylül 1984, tam altmış yıllık bir sıçrama. Charlie Man sanırlar adamımızı, odaya gelen Paraskeva duvardaki resimlerden yola çıkarak yeni gerçekçiliğin diğer akımların yerini aldığını söyler. Barok gerçekçilik müzelerdeki sanat eserlerinde özellikle görülebilir, bunun yanında o zamana kadar moda olan hiçbir eserin görücüsü yoktur, o eserlerin bulunduğu müzeler boştur, halk iyi eğitilmiş, yönlendirilmiştir yani. Rusya Köylü Cumhuriyeti’nin sokaklarını görür Kremnev, çocuklar uzak geçmişteki oyunların yeniden keşfedilmesiyle tarihle bağlantı kurarlar, aslında sanat eserlerinde de aşağı yukarı bin yıllık bir geleneğe bağlanıldığı söylenebilir, böylece halk kendi değerlerini benimseyip rejimi de aynı minvalde değerlendirmektedir, açıkçası burjuva yaşamını kırmak zor olmuştur ama başarı sağlandıktan sonra -ayrıntıya inilmiyor, zıplamalar işte- müdahale etmeye gerek kalmamıştır. Tarihi kurcalamak da işe yarar, örneğin rejim kurulurken sert çekişmelerle birbirlerini hırpalayan insanların el ele tutuştuğu heykeller yapılmış, fikir ayrılıklarının aslında daha iyiye varmak için ortaya çıktığı kaktırılmıştır zihinlere, sanki mutabakata varmışlar da müesses nizamı birlikte yaratmışlar gibi. Moskova’nın yıkılışını Azadi Kaya’nın sesi kulağımda izledim, sanki sayıştay danıştay karşımdaydı da Kaya, “Yık lan!” diye bağırıyordu: yüzlerce yüksek bina dinamitlenir, halk ve Avrupa yatıştırılmıştır bir güzel, yaklaşık on yıl içinde kent yeni görünümüne kavuşur. Kendi kendine yetememekten merkezlere dağılıp ihtiyaçlar temini kafa kafaya getirmek, plan işe yarar. “‘Dahası, gerçekte yalnızca az veya çok yoğun ya da çevreye dağılmış ve içinde tek ve aynı tarımsal nüfusun yaşadığı tek bir tür yerleşim alanına sahip olduğumuz için şimdilerde kentle kır arasında şu miadı dolmuş bölünmeyi bitirmenin zamanı.’” (s. 50) Prometheusçu ateşi taşıyan insanlar kolektif mutluluk için çalışırlar, ne çalışırlar, neyi becerebiliyorlarsa onu. Tarım el emeğiyle yapılır, gök olayları bombalama başta olmak üzere türlü teknolojiyle idare edilir, mesela bir bölgeye yağmur yağması gerekiyorsa yağdırılır ama bu kadardır, başka herhangi bir icada rastlamayız zira Rus bilim insanlarının gökyüzünün yönetimiyle ilgili birtakım yazıları vardır, uçan arabalarla ilgili falan yazıları yoktur, iddia edildiği üzere bir bilimkurgu olarak görmek zor bu metni. Ders kitaplarını inceliyor bir ara Kremnev, kendi adının da olduğu kısımları arıyor zira kendisi önemli bir ekonomi uzmanı, mutlaka iz bırakmıştır. Bırakmış ama beklediği biçimde değil, çarmıha gerildiğini hem kitapta hem de suretinin bulunduğu salonda görür, işlerin o noktaya nasıl geldiğini merak eder ama kısa süre sonra anlayacaktır. Sırf diyalog üzerinden anlaşılır bu arada, insan manzaraları yok gibidir, sokakta oynayan çocuklar veya konser izlemeye giden büyükler rejimden memnun olup olmadıklarına dair hiçbir şey söylemezler. 1932’de Varvarin Ayaklanması gibi toplumsal olaylar meydana gelmiştir ama nedir, bastırılmış olsa gerektir. Anlatılmayanlar anlatılanlardan çoktur, anlamak için biraz emek harcamak gereklidir, özetle kurmacalığı kurgu dışılığının gerisinde kalmış bir metin olsa da dikkate değer bir metindir bu, ilgilisi kaçırmasındır.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!