Max Picard – Sessizliğin Dünyası

Kadim fenomenlerin moderniteyle kaybolmasından şikayetçidir Picard, binlerce farklı ilişkiyle birbirine tutturulmuş binlerce şeyin tekil bir nesne olan sessizliği yuttuğunu söyler. Kimse duymamaktadır sessizliği artık, sessizliğin anlamları yitmiştir, ancak manastırlarda ve doğada bulunabilir hale gelmiştir. “Sessizlik, dünyanın oluşumundaki kayalar gibi görünür, dünyamızın derin ve açıklanamaz katmanlarını oluşturmaktadır. Ve pek az yerde, dünya yüzeyinde görülen ilk kayalara uyan şekilde sessizlik de ara sıra saklı varlığını görünür kılar.” (s. 193) Volker Mohr böyle özetliyor Picard’ın sessizlikle ilgili görüşlerini, günümüzde kuru gürültüye yol açan milyon zamazingonun sessizliği duyulmaz kılması meselesinin öncülü olarak Picard’ın radyoya dair incelemesini anıyor. Zincirin halkalarından biri aslında, Picard’ın radyoyla ilgili söylediklerinin dengini Günther Anders televizyon için söyleyecek, Baudrillard mevzuyu bir basamak yukarı taşıyacaktır, kıyaslamalı okumalara açık. Radyodan başlayayım madem, sessizliğin tüm alanının işgal edildiğini söyler Picard, kapatılmış olsa da radyonun sesi gelmeye devam etmektedir sanki, sonu olmayan gürültü yüzünden insan bir varlık olarak nesnelerin karşısında değildir artık, şimdiki zamandan kopar, her şey kayıp gider elinden. “Sanki dünya ile ancak radyo aracılığıyla ilişki kurulabilirmiş gibidir. İnsan, her şeyi radyodan edinmektedir. İnsanlara empoze etmek istenilen herhangi bir şeyi, bir görünü, sadece radyo gürültüsüne karıştırmak yeterlidir; o zaman insanlar tarafından alınacaktır. Radyo gürültüsüyle insanlara her şey gizliden gizliye aktarılabilir.” (s. 163) Totaliter rejimlerin, diktatörlerin gürültüyü kullanarak manipüle etme yöntemlerine farklı başlıklarda da yer veriyor Picard, radyo bölümündeki argümanını David Hendy’nin Gürültü: Sesin Beşeri Tarihi nam metninden aldığım şu kısımla fişekliyorum: “1933 Mayıs’ındaki Ulusal Emek Günü’nde, milyonlarca insan bütün gün boyunca hiç müzik arası verilmeksizin yaklaşık on iki saatlik politik konuşmalara katlanmak zorunda kalmış, akşamın ödülü de Hitler’in iki saatlik konuşması olmuştu. Bu durum dinleyiciler açısından sadece sıkıcı değil, aynı zamanda kendilerini evlerinin mahremiyetinde yüksek sesle nutuk dinlemeye zorlanıyormuş gibi hissettiren göz korkutucu bir şeydi.” (s. 274) Radyonun uzantısı haline gelen insan çoktan ayak uydurmuştur gürültüye, bu yüzden müziği de bir nevi gürültü olarak duyar çünkü tercih hakkı yoktur, her yerde aynı şey dinlenmektedir. Metnin yazıldığı yılları düşünmeli tabii, gerçi şimdi de çeşitliliğin tekdüzeleşmeyi engellemediği bariz. Sessizlik bir nevi yavaşlık da sağlıyor insana, akışkanlığın hüküm sürdüğü dünyada savaşın dehşetini gürültü olarak duymak insanın acısını görünmez kılıyor, olağanlaştırıyor yaşananları. İronik, insan hareket etmiyormuş gibi hissediyor diğer yandan, her yerden aynı gürültüyü duyduğu için hareket etmenin gerçek dışı kılındığını fark etmiyor, zamana ve mekâna bağlılık duygusunu yitiriyor. Sessizliğin diğer kadim fenomenlerle ilişkisini ayrı başlıklarda inceliyor Picard, şurada vermiş bazılarını, radyo bahsini de alıntıyla kapayayım: “Her şeyin kendi kendine oradaymış gibi göründüğü bu sözde-süreklilikte insan, temel olan her şeyin özel, sınırlandırılmış bir eylemden, yaratıcı bir eylemden kaynaklandığını unutur; kendiliğinden olanla bağlantısını tamamen kaybeder. Radyonun iğrençliği budur. Bu radyo gürültüsü dünyasında, tüm kadim fenomenler, gerçek, bağlılık, aşk, inanç var olamaz çünkü kadim fenomenler dolaysız olanlar, açıkça sınırlandırılmış olanlar, ilk olanlardır; ancak radyo gürültüsü dünyası, dolambaçlı yolları olanların, iç içe geçmiş olanların, dolaylı olanların dünyasıdır. Kadim fenomenler burada yok olur.” (s. 168) Ayrıca doğrudan edebiyatın da bir nevi sessizlikle ilgili olduğunu düşünüyor Picard, varoluşçu felsefenin insanı hiçliğin içine attığını, yeni bir başlangıcın önünde duran insanın “korku”, “endişe” gibi sınıflandırmalarla çözülüp gittiğini söylüyor. İkinci eleştiri modern romana, kuru gürültüyle aktarılan anlamların sadece betimleyici olarak görünür kılındığını, mekanikleşen dilin insandan ve sözden arındığını belirtiyor Picard. Amorf ses yığınları bir şeyi işaret eder ama ifade etmez, asıl ifade -örnek gösterdiği gibi Goethe’nin şiirinde, birazcık aşırı yorumla Klasik gelenektedir, tabii Romantizm de verimlidir, sonrası fonetik karmaşa.

Ortasında manzara bu, metnin başlarında sessizliğin tanımı, sözle bağı ve Tanrı’yla akrabalığı yer alıyor. “Aşk ve Sessizlik”te yine kavramı irdeleyen bir bölüm var, metni de alıntılara boğduk ama nokta atışlarını kaçırmamalı: “Sevginin kendisi bir kadim fenomendir ve bu nedenle âşıklar diğer insanlar arasında yalnızdırlar; kadim fenomenler dünyasında, yani varoluşun hareket hâlinde olandan daha önemli olduğu, açıklamadan çok sembolün bulunduğu, sözden çok sessizliğin olduğu bir dünyada yaşarlar.” (s. 77) Sevenin konuşmasındansa susması daha anlamlıdır, böylece Goethe’nin “türetilmiş fenomenler” dediği dolayımdan kurtulup haso hisse, ilk imgeye yaklaşırlar ki sözden önce kendine yer bulan imge sözsüz dünyayı hatırlatır insana, doğrudan ruhta bulunduğu için sözünkinden daha yüksek bir varlık seviyesindedir. Söz zihinle ilgili olduğu için esrimeyi öteler, dağıtır, pis eder. Sessizlikle bağını koparmadığı ölçüde kabul edilebilirdir ses, her ne kadar gürültüye yol açabilirse de uyabilir sessizliğe, makineye dönüşmemesi önemlidir. Makinelerin önündeki işçiler bu yüzden yaşamlarını duyumsayamaz Picard’a göre, yeryüzünün tüm sessizliğini öğütmek isteyen araçlar hareketsiz durduğunda sessizliği değil, boşluğu verir, insanları tehdit edercesine durur ki hareketi başka bir tehdittir. Köyü incelediği bölümde döngülerin ritmini, köylünün gündelik yaşamını doğayla ilişkileri üzerinden bir nevi sessizlik gibi görüyordu Picard, burada işçinin mekanik dünyasının sonunu getiren makinelerin işçiyi dilsizleştirdiğini söyler, köylülerse sessizdir sadece. “Ve bu makine dünyasında mümkün olan Tanrı, makinenin kendisi tarafından üretilmiş Tanrı’dır; kelimenin tam anlamıyla tepeden inmedir (deus ex machina).” (s. 156)

“Ben ve Sessizlik”le bitireyim, insanın sessizlikten dünyaya doğru hareket ettiğini söyleyeyim. İnsanın merkezidir sessizlik, hareket bir kişiden başka bir kişiye değil, sessizlikten sessizliğedir. Eski ustaların resimlerindeki insanlar hep birlikte sessizliği deneyimlemektedir ki görsel sanatlarla sessizliğin ilişkisini inceleyen Picard’a göre antik sütunlar sessizliklerin sınır çizgilerini oluşturur, kırık dökük olanları gürültüye maruz kalmıştır. Sessizliği taşıyan insanın hareketleri yavaştır, sütunlara ve heykellere benzer, buna rağmen sözü apaçık ortadadır. Huzur karşısında donakalmaz böyle bir insan, sessizliğin tüm yönlere doğru genişlemesi huzurun aynı biçimde var olmasını sağlar. Toplulukla arasında bir fark görmez böyle bir adam, topluluğa değil de gürültüye tepki gösterir, içsel yalnızlığını korumayı bildiği gibi sosyal kimliğini de korur. Sessiz özünü yitirmedikten sonra zıtlıklarını uyuşturmak zahmet vermez, “ya, ya da” değil, “hem, hem de” söz konusudur artık. Bütünlüğü sayesinde çürütücü parçasına katlanmayı öğrenir, bunu mizah yoluyla başarır daha çok, özü sayesinde dünyaya karşı direnci artar insanın. Tabii mutluluğun sürmesi için de sessizlik gerekir zira en uçucu duygudur bu, dille hiçbir ilişkisi olmamalıdır, keder için de aynısı geçerli. “Keder ve sessizlik de birbirine aittir. Keder, sessiz tözün enginliğinde dengelenir, bu enginlikte salt duygular kaybolur, ancak kederin kendisi keder olarak daha belirgin hâle gelir. Yakınan aslında kederli insandır ama sanki sessizlik yakınıyor. Gibidir. İnsan, gözyaşlarının suyunda gerisin geriye sessizliğe doğru yol alır.” (s. 57)

Evet, biraz daha aydınlanmış bulunmaktayız. Süper. Picard’ın metniye birlikte sessizliğin nimetlerini öğrendik, gürültünün yüceyi ortadan kaldırdığını gördük, arada Hitler’i ortaya çıkaran şartların sessizliği nasıl katlettiğini anladık, günümüzde gerçek ölümün gürültü yüzünden öldüğünü, yerine sulandırılmışının ikame edildiğini okuduk. Picard’la tanışmış oldum ben, memnunum.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!