Kent A. Kiehl – Psikopatlar Arasında

MÖ 700’deki kayıt psikopatlara dair en eski kayıt, Tesniye Kitabı’nda. Aristoteles’in öğrencilerinden Theophrastus MÖ 300’de psikopatlarla ilgili ayrıntılı ilk metni yazmış, “Ahlaksız Adam” diye geçiyor. Empatiden, vicdandan yoksun insanlar oldukları genel kabul görmüştür, terminoloji ve kapsam sürekli değişse de sabit bu, Kiehl da nörolojik araştırmaları sonucu bu niteliklere bilimsel temel kazandırmış. Psikolojide 1800’lerden itibaren piyasaya çıkıyor “psikopat” tanımı, ahlaki delilik yaşayan insanları anlatan James Prichard’ı Henry Maudsley destekliyor, renk körlüğünden mustarip insanlarda olduğu gibi bazılarının doğuştan ahlak anlayışı taşımadığını söylüyor ki yüz küsur yıl sonra ispatlanacak bu, dört dörtlük öngörü. Sürecin başında pörtleyen adaletle psikoloji arasındaki gerginliğin sebebi bu, psikopatik belirtiler sergileyen insanların şizofrenler kadar hasta olduklarını söyleyen bilim insanlarının karşısında suç oluşturan davranışların tıbbi açıdan ele alınmasıyla cezai sorumlulukların ortadan kalkmasından endişe edenler yer alıyor. Günümüzde gençler ve hastalar işledikleri suçların karşılığı olan cezaları almıyorlar malum, gelişim ve sağlık durumlarına göre farklı hükümler verilebiliyor, Kiehl kilit davalardaki kırılmalar üzerinden psikopatolojinin hukukla etkileşimini de anlatıyor arada. Teknolojinin de mevzuya dahil olmasıyla ulaştığı bulgular hukuk sistemini sallamayacak gibi değil, araştırmaların merkezinde yer alan önemli bir figür olduğu için anlattıkları önemli. Yaşadıkları önemli mi, hikâyenin tamamını görmek isteyenlerden biri olduğum, Sacks’in metinlerini de pek sevdiğim için önemli, Kiehl gidip hamburger bira ısmarlıyorsa yeni tanıştığı bir bilim insanına, oradan önemli bir şey çıkacak diye düşünüyorum ki çıkıyor, çevrenin genişlemesiyle birlikte Kiehl’ın kendine güveni artıyor, en az onun kadar zeki insanlarla birlikte ekip ruhunun oluşmaya başladığını görebiliyoruz. Spor bursuyla girmiş üniversiteye Kiehl, notları ortalamaymış başta, sakatlandıktan sonra derslere asılması gerektiğini fark edince kendine alan bakmaya başlamış ve nihayet bu psikopatlarla ilgili çalışmalara yönlendirmiş hocaları. Hapishaneye ilk gidişini, suçlularla ilk görüşmelerini anlatıyor, korkudan altına ediyormuş resmen. Matrak. Psikopati Kontrol Testi yapıyor mahkumlara, incelemedeki her testin içeriğini anlatıyor da ben isim verip geçeceğim, genellikle normalin çok üzerinde puanlar çıkıyor. Aslında o bölümü doğrudan alayım, Kiehl meşhur suikastçılardan ikisini alıp teste sokuyor, sonuçlara baktığımızda psikopatlar arasındaki puan farklarının yaşamlar arasındaki farkları da ortaya çıkardığını görüyoruz. 1865’te John Wilkes Booth ve 1881’de Charles Julius Guiteau, iki adam iki başkana suikast düzenlediler ve biri Lincoln’ı, diğeri Garfield’ı öldürdü. Booth tam gaz süren İç Savaş’ın seyrini değiştirmek için Kuzey’in en güçlü adamını ortadan kaldırmak istedi, diğerinin hiçbir amacı yok, sadece yapabildiği için yaptı. İkisinin de geçmişlerine dair ayrıntılı bilgiler var, hele Booth aynı zamanda meşhur bir tiyatro oyuncusu olduğu için Kiehl’ın işi kolay. Yirmi madde var testte, her birine “1” veya “2” puan veriliyor, mesela hazırcevaplıktan Guiteau 2 alırken Booth 1 alıyor, sebebini gerekçelendiriyor Kiehl, testin sonunda durum şu: Booth 40 üzerinden 8,4 ki sıradan birinin puanı 4’müş, Guiteau 37,5. Booth siyasi saiklerle suikast düzenliyor, bilinçli bir şekilde yapıyor bunu, eyleminin acısını çekiyor, pişmanlık duyuyor, ailesine yazdığı mektupta özürler diliyor. Kardeşi Edward olaydan sonra John’ı kardeşlikten reddetmiş ama cenaze törenine katılmış yine de, mezar yerini de ayarlamış. Aile bağları kuvvetli, pişmanlık var, uç davranışlar hemen hemen hiç yok, Booth cinayet işlerken fanatizmin dışında herhangi bir etkinin altında değil. Guiteau ayrı bir vaka, onda arıza çocuk yaşlarda başlıyor. Etrafındaki insanları dolandırıyor, mezun olduğunu söylediği hukuk okulunda birkaç seminere katılmış sadece, Garfield dahil tepedeki pek çok isme mektuplar yazmış da bilmem neredeki elçiliklerde görevlendirilmesi gerektiğini söylemiş, en sonunda da vurmuş başkanı. Genel özellik şu, psikopatlar yaptıklarının doğruluğu veya yanlışlığıyla ilgili bir fikre sahip değiller, sıradan bir eylem gibi geliyor onlara, ölümle ilişkileri de aynı kayıtsızlığa sahip. “Cellada doğru ilerlerken de Guiteau psikopata özgü bir taşkınlık içindeydi, merdivenleri dans edercesine çıktı, izleyicilere el salladı, celladın elini sıktı ve son arzusu olarak da yazdığı bir şiiri okudu.” (s. 96) İlginç bir hikâye daha var, MRI taramasından geçen suçlulardan biri psikopat olduğunu öğrenince ortalığı birbirine katacak noktaya geliyor. Kiehl adamla görüşme yaparken aldığı puanların sebeplerini anlatıyor, tecavüzün veya cinayetin puanı olduğunu öğrenen adam şaşırıyor, en sonunda elindeki listenin başında yer alan “psikopat” ibaresini “Superman” olarak değiştiriyor ve diğer mahkumların yanında listenin başında olmakla övünüyor çünkü bir numaralı Superman o. Kavrama takılmış, psikopatlık kötü bir şey, yoksa hiçbir sorun yok. Metaforları anlamıyorlar, duygusal dünyaları neredeyse yok bu insanların, Kiehl sevginin anlamını sorduğunda “seks” diyor hemen hepsi, doğrudan eylem, derinlik yok. Yaşamın da bir önemi yok yani, şalter iner ve kararır her yer, bu kadar.

Katil balinaların beyinleriyle ilgili çalışmalardan edindiği bilgileri insanlarda da bulmaya çalışmak, başlangıç noktası bu. Önceden araştırmalar yapılmış ama üzerinde çalışılacak keşif alanı müsait, Kiehl önce hapishanelere giderek pratik bilgiler ediniyor, sonra beyin taramalarının ortaya çıkarabileceği bulgulara odaklanıyor. P3 bir beyin dalgası, karar almadan kendini frenlemeye pek çok edimin göstergesi, Kiehl bu dalgayı ölçerek testlerde yüksek puan alanların bilişsel aktivitelerinde bir anormallik olup olmadığını öğrenmek için çok tehlikeli işlere girişiyor başta, tabii kurumların yardımı olmadan başarılamayacak bir şey. Hapishaneyle hastane arasındaki yol için ağır silahlı çok sayıda güvenlik görevlisi, hastanenin bahçesinde önlemler, içeride önlemler, MRI’a sokulan mahkumların kelepçelerini çıkarmak zorunda olmalarından doğan tedirginlik derken resmen macera romanı okuyoruz bir bölümde. Tahlillerde aradığını buluyor Kiehl, dalgalar normal değil ama anlamını tam olarak belirleyemiyor başta, ünlü bir araştırmacıyla iletişime geçip onun ortaya çıkardığı verileri incelemeye başlıyor ve buluyor aradığını, gerçekten de psikopatlarla suçluların beyin dalgaları arasında göz ardı edilemeyecek bir benzerlik var. Gri madde eksikliğinin de ortaya çıkmasıyla anlaşılıyor ki -farklı yaş gruplarının tahlillerini karşılaştırdığında bu eksikliği yaşamın ilk evrelerinde de görüyor Kiehl- dış etkenler tamam, karar mekanizması üzerinde etkili ama dürtüsellik bu madde eksikliği yüzünden tavan yapınca insanlar düşünmeden hareket ediyorlar, soğukkanlılıkla öldürüyorlar, yanlış bir şey yaptıklarını düşünmüyorlar.

Çok hikâye var ama iki örnekle bitireyim, Brian ve Eric üzerinde duruyor Kiehl, iki psikopat modeli. Çocukluklarından itibaren her türlü suça karışıyorlar, tam suç makineleri. Cinsel istismara maruz kalıyorlar ki Brian’ı istismar eden adam sonradan otuz çocuğa tecavüz edip onları öldürmekten mahkum edilecek. Uyuşturucu, hırsızlık, cinsel saldırı derken defalarca hapse girip çıkıyorlar, yetişkinlik dönemlerinde hapis cezaları uzuyor tabii. Bir noktaya kadar umutsuz vaka gibi görünüyorlar ama Kiehl iyi bir hikâye anlatıcısı aynı zamanda, Eric’i bir anda makbul vatandaş haliyle gösteriyor. Wisconsin’da deneysel bir terapiye katılan Eric bir daha suç işlemeyen %35’lik kesimin içinde yer alarak iş de bulmuş, okulunu da bitirmiş, mucize gibi bir sonuç. Bilişsel davranışçı terapinin böylesi işe yarayacağını düşünmemişler 1980’lere kadar, o yıllarda genç nüfustaki suç oranının patlaması radikal bir karar almaya götürmüş eyaletin üst kademelerini, ağır cezalar yerine video oyunu oynama veya şeker verme gibi dandik görünen pekiştireçler kullanılınca olmuş her şey. Diğer yanda bütün ülkeyi ilgilendiren, uzun yıllardır süren bir davada üç kıza tecavüz etmekten yargılanan üç adamın hukuk sürecini anlatıyor Kiehl, adamlardan birinin Brian olduğunu söyleyerek iki hikâyeyi dan diye birleştiriyor, şahane. Gidip verileri mahkeme heyetine sunuyor, davanın seyrini değiştiriyor bir anlamda.

Kiehl’ın kişisel hikâyesi bilimin de hikâyesi bir anlamda, on numara. Tavsiye ederim, okunsun.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!