Mahmut Tali Öngören – Ayıptır Söylemesi “TRT’nin İçinden”

Mahmut Tali Öngören memleketimizde televizyonla ilgili sözleri dinlenmesi gereken müstesna bir isimdi, televizyonculuğumuzun en önemli şahsiyetlerindendi, kıymet görmediği anlaşılıyor. Columbia’dan mezun olup Türkiye’ye dönen, TRT’nin radyo işlerinde üst düzey görevlerde yer alan Öngören 1960’ların sonunda televizyon kanalının kurulum işlerinde görev almış, türlü yamuğu düzeltmeye çalışsa da bürokrasinin çarklarında cılkı çıkmıştır. Misal renkli yayına geçmeye başlayan dünyaya ayak uydurmak istemesine rağmen Batı Almanya’nın hibe ettiği onca ekipman yüzünden ilk yılların siyah beyaz görüntüye mahkum olmasını engelleyememiştir, birkaç yıl sonra renkli yayına geçildiği zaman ortaya çıkan siyah beyaz televizyon mezarlıkları cabası. Kitapta da anlatıyor Öngören, önemli gazetelerde ve dergilerde yer alan yazıları Batı’nın geri kalmış ülkeleri her açıdan sömürdüğü gibi iletişim araçlarını kolaylıkla kakalaması olsun, televizyon programlarını ihraç ederek kültürel tahakkümü bir de oradan çakması olsun, haber kaynaklarının yayılımı bağlamında ülkelerin ajanslarını baltalaması olsun, nasıl güdüldüğümüze dair sekiz yüz iki başlık içeriyor. İki türlü: Cumhuriyet, Milliyet gibi gazetelerde güncel arızalar yer alıyor, Türkiye Yazıları ve Somut gibi dergilerdeyse uzun vadeli sorunlar, kapitalizmin TRT’yi ele geçirme biçimleri uzun makalelerle. İlkinden başlamadan önce yazıların 12 Eylül’ün en korkunç zamanlarında yayımlandığını söyleyeyim, Öngören cesur. “Ayıptır Söylemesi”nde TRT’nin adını seyircilerden koymasını istediği bir program odakta, 29 Ocak 1982 akşamı Ziya Osman Saba’ya dair bir program gösterilmiş, takdir ediyor Öngören de akabinde “Adını Siz Koyun” diye bir şey. Ucube program o yıllar için. Baygın bakışlı ve süzgün Türkçesiyle pek yakında üne kavuşup önce gazinoya, ardından reklam filmlerine geçmeye aday biri sunuyor, sonrasında berbat espriler yapan ikili baş ağrıtıyor, piyasa şarkılarını da araya kaktırınca program tamam. Öngören seyircilere bırakılmamasını istiyor isim koyma işinin, yoksa o rezalete öyle bir isim koyarlarmış ki utanırlarmış televizyonun yöneticileri. Gerçi utanmayabilirlermiş, o programa onay verdilerse. “Haberleri Saklamadan Vermek” televizyonculukla gazeteciliğin kıyası, Falkland’la ilgili kısa haberlerin ardından İran-Irak Savaşı için malumat var da ertesi günkü gazetelerde yazanlara bakınca televizyonun çok geride kaldığını söylüyor Öngören. “Bir Falkland bunalımı, bir Ortadoğu gerginliği, bir Türk-Yunan ilişkileri gibi son derece güncel, önemli ve çoğunluğu ülkemizi doğrudan doğruya ilgilendiren konular varken, TRT Haber Merkezi’nin başını kuma sokmasına ne demeli? Bir günlük gazete ünlü Amerikan AWACS erken uyarı uçaklarının önümüzdeki birkaç yıl içinde Türkiye’de hizmete konulacaklarını ve Konya’da üstleneceklerini Milli Savunma Bakanı’nın ağzından açıkladı. TRT haberlerinde bu konuya da hiç değinilmedi.” (s. 19) Oscar’a canavar gibi yer verilirken Cannes’dan tek bir kelimeyle bile bahsedilmemesi fena, ayrıca anayasa tartışmalarının iyice alevlendiği dönem TRT’nin tutumu korkunç. Her akşam radyoda ve televizyonda programlar yapılıyormuş, konuşmacıların Cumhuriyet, laiklik ve bölünmezlik gibi ortak noktalar üzerinde durup tasarıyı eleştirenleri sanki böyle olumlu ilkeleri istemiyorlarmış gibi suçlamaları, temel hak ve özgürlüklerin savunulması yerine özgürlüklerin kısıtlanmasıyla ilgili düşüncelere yer verilmesi TRT’nin “devekuşu” olduğunu gösteriyor. Emekçi haklarına yer verilmeyen anayasayla ilgili taraflı yayınların -işçi hakları konusunda anayasanın gayet yeterli olduğunu söyleyen sendika yetkililerine yer verilmiş, aksi yönde beyanı bulunanlara yer verilmemiş- yanında savaşlarla ilgili haberlerde eski görüntülerin gösterilmesi ayrı fiyasko. Öngören bombalıyor sağdan soldan, maden kazalarıyla ilgili program da evlere şenlik. 1983’te yaşanan, 103 kişinin öldüğü kazayla ilgili bir bilim adamı yabancı ülkelerdeki kazalardan bahsediyor, Zonguldak’taki facia aynı standartları tutturduğu için sorun yok. Türkiye’de önlem alınmıyor değilmiş ama daha fazla önlem alınmalıymış, haliyle alınan önlemler kazaları engellemese de alınan önlemmiş yine de, sadece daha fazlası gerekiyormuş. Ciddiyetsiz, saçma sapan bir yayın, günümüzün yozluğunu kırk yıl öncesinden müjdeliyor. İçerideki sıkıntılar büyük, reklam gelirlerinin artmasıyla birlikte TRT çalışanlarının reklam piyasasına geçiş yapmaları, iki işi birden yürütmeleri kaliteyi düşürmüş. M. Sadık Aslankara’nın Selgesus’ta Buse nam metnindeki karakterlerden birkaçı ek işlerle parayı kırıyorlardı, esas karakter TRT için belgesel hazırlamanın yanında dışarıdan iş de alıyor ama korkudan kafayı yiyordu, yakalansa şutlanacak. Gerçi piyasa bir anda genişleyince iş bulurdu kendine, dert değil. TRT’nin reklam politikası başlı başına eleştiri konusu, devletin kanalında hunharca yayımlanıyor reklamlar, o döneme göre oldukça uzun süreler için ödenen oldukça yüksek ücretler vergiden de muaf, haliyle paranın nereye gittiği bilinmiyor, üstelik ikinci kanalın açılmasının gecikmesinin fahiş reklam geliriyle ilgili olduğunu sezdiriyor Öngören, TRT uzun süre tekel. 1981’den itibaren TV sayısı radyo sayısını geçtiği için acayip bir kazanç kapısı haline gelen televizyonun başını tutanlar suyun başını tutmuşlar basbayağı. Yönetmelikleri sallayan kalmamış, ürünlerin tanıtımından ziyade canavar gibi övülmesi ayyuka çıkmış. Günümüzden geriye bakınca komik geliyor ama o zamanlar “reklam etiği” diye bir şey varmış gerçekten, en azından şimdikinden daha farklıymış, izleyicilerin ayarsızca tüketmemesi için önlemler alınırmış, ürünlerin isimleri reklamlara konmazmış falan, hiçbiri kalmadı tabii. Bir de, tabii, “El Salvador’da Neler Oluyor?” var, Polonya’nın iç işlerine karışıldığında ABD hemen bir film çekmiş, TRT yayımlamış ama Henry Fonda’nın konuşmasını sansürleyerek? Polonya’nın Polonya olmasına dair bir film, SSCB eleştiriliyordur, izlemedim. Eh, Reagan dünya para harcayıp El Salvador’daki hükümeti bütün protestolara rağmen destekliyor, halkın katledilmesini izliyor, Reagan’ın danışmanları El Salvador’un “yeni Vietnam” olacağını söylüyorlar da “El Salvador El Salvador olsun” diye bir film çekilse TRT yayımlayacak mı acaba? “TRT yan tutmadan, gerçekleri gizlemeden ve hatta salt Batılı kaynakların verdiği haberlere dayanarak kamuoyumuza El Salvador’da neler döndüğünü, kimin ortalığı karıştırdığını ve kimin kim olduğunu anlatsın yeter. Çok şey istemiyoruz, değil mi?” (s. 92)

“Emperyalizmin Haberciliği” nam makaleyle bitireceğim, bu son konuyla alakalı. Gelişmiş ülkelerden geri kalmış ülkelere haber akışı tam gaz, tersi yönde bir akış yok çünkü ilgilenmiyor adamlar, haber satmak önemli onlar için. Kapitülasyonlarla aynı mevzu aslında, zamanında at koşturuyorlar ama ticaretin kendilerine akmasını bir şekilde engelliyor adamlar. 1957’de BM Genel Kurulu’nda alınan bir kararla geri kalmış ülkelere de haberlerin iletilmesi yönünde çalışmalar başlamış ama birkaç başat ajans var, Almanların, Fransızların, Amerikalıların, onlardan gelen haberlere mahkum ediliyor ülkeler. Bizde durum daha korkunç, mesela İran’da olaylar var, TRT kendi ekibini göndermiyor da dışarıdan alıyor haberi, gönderdiği zamansa kendi ürettiği haberi yayımlamıyor. Beceriksizliğin dik âlâsı: haber yapılıyor, büyük ajanslara gönderiliyor ama asıl kayıtlar “kayboluyor” burada, kalitesi bir şekilde kötüleşmiş görüntülerden müteşekkil haberler dış ajanslardan satın alınıyor. İlginç, içeriden de çürüme. “TRT, uluslararası haber tekellerinin Afganistan olayları sırasında dünya kamuoyuna yaymaya çalıştığı görüşün doğrultusunda günlerce yayın yaptı. Hatta bu uluslararası tekellerin güdümünde haber yayın politikasını oluşturan tüm gelişmekte olan ülkelerin radyo ve TV kurumlarında görüldüğü gibi salt Batı kaynaklı haberleri vermekle yetinmedi, aynı zamanda da aynı çizgide haber izlenceleri hazırlayarak Sovyetler Birliği’nin Asya’yı kana bulamaya başlar başlamaz ilk kez Türkiye’ye saldıracağını da tek yanlı olarak belirtti.” (s. 72) TRT elli yıldır aynı çizgide ilerliyor, başarıdır. Öngören’in pazara çıkardığı iplikleri görmek için okunur bu, sahaflarda var.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!